Son birkaç gündür, ortaya çıkan görüntüler, insanı derin bir teemmüle sürüklemelidir.’ İnsanlık nereye doğru akıyor’, diye…
İnsanlığın yok olup gittiğini izlemenin verdiği derin teessür ile olay ve olaya muhatap olan insanların insanlığından şüphe etmenin gerekli olup olmadığı konusunda yığınla sayfa yazı ve araştırmalar yapılabilir. Ama meselenin ehemmiyetini ve vahametini ortaya koymada aciz kılar o satırlar, sayfalar ve araştırmalar…
Bir şeyi vuku bulması ile o vuku bulan şeyin hem anlamsız oluşunu izlemek ve hem de onu paylaşıma açarak bir başka açıdan da önemine katkı sunmanın derin çelişkisi ile çalkalanan sosyal medyanın kendisinin de kaç metelik bir kıymete haiz olduğunu tartışma konusu yapmanın vakti gelmiştir.
Bir insanın kendisini yaktığını gören kişilerin hemen selfie çekimine yönelmesinin insan olarak o şahsın geldiği durumu gözler önüne sererken, bunun yaygınlaştırılmasını doğuracak paylaşımın fütursuzca tık alma arzusu yüzünden paylaşılmasının insanlığın geldiği noktayı göstermesi açısından âleme ibrettir…
Bebek yetmedi alın size Ümraniye dedirten görüntülerin farklı mekânlarda benzer durumları ifşa eden boyutu ise izahtan varestedir. Sanki bir ‘El’ insanlığımızın altını oymaya yemin etmiş gibi bir olguyu ifşa ediyor. Bir yerlerden düğmeye basılmış gibi ardı sıra patlayan görüntülerin ağırlığı altında omuzu ezilmeyen birileri varsa bu onun insanlığını bir tarafa bırakarak kendini rutinin akışına terk etmesinden dolayıdır.
Bir seçim stratejisinden çok ‘Bir Din Sosyolojisini’ değiştirme hamlesi gibi görünmektedir. Aslında durum; hem siyasi, hem din sosyolojisi bağlamında bir değişim arayışını gösterebilir. Ancak sonuç itibarı ile temel hedef, siyasi değişim gerçekleşmezse bile, din sosyolojisini değiştirmekte önemli bir kazanım olacaktır.
Çok ilkel, çok hayvani bir görüntünün yaygınlaştırılarak ona meşruiyet zemini oluşturmak, hem de gayri meşruiyetini aktarmak ve belirtmek adına olması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir noktayı işaret eder. Yani ne yaparsan yap, yaptığın şey, karşı çıktığın şeyin varlığına sebep olacaktır. Bu temel çelişki; bizatihi insanlığın intiharını da içinde taşımaktadır.
İnsanların seyir zevkinin bayağılaşmasının bir göstergesi olarak şova dönüştürülmüş görüntülerin açmazlarını tartışmak yerine, hangi ırktan, hangi hastalığı taşıdığı gibi sorunun üstünü örtme çabalarını gözlemlemek ise derin acılara neden olmaktadır. Vicdanın tatile çıktığı bir zemin ve zamanda, insanlıktan dem vurmanın bir karşılığı kalmamıştır.
Bugün, her günden daha fazla insanı savunmalıyız. İnsanı hayvan derekesine düşürme çalışmaları ve arzuları bilinmektedir. Geleceğin felsefesi olarak pazarlanan yaşam merkezli felsefi yaklaşımın zaten insan, hayvan, bitki veya herhangi bir şey ile insan arasında bir fark bırakmamaktadır. Bu da insanlığın sonu tezleri kadar, insan sonrası, bilgi, felsefe, hukuk vesaire diye çalışmalar ortaya koymanın neye tekabül edeceğini de ayrıca kestirmenin zorunluluğu kendisini dayatmaktadır.
İnsan, kendini savunacak bir güce sahip midir, değil midir, sorusu kadar anlamlı bir soru kalmadı. Diğer bütün sorular eğer insan yoksa zaten anlamını kaybedecek cinstendir. Felsefi, metafizik, bilimsel veriler eğer insan kalmayacaksa bu zaman ve mekânda ne işe yarar…
Dünyayı bir yöne doğru sürükleyenler, eski milattan önceki tarihlerde olduğu gibi insanları köle edinmek ve onlara her istediklerini yaptırmak istemektedirler. Bir farkla; dün zorla, bugün ise gönüllüce yaptırılmaktadır. Gönüllülük esasına dayalı olarak her türlü melaneti kabullendirmekte zorlanmıyorlar. Çünkü fizik yasaları gibi sosyal fizik yasaları da artık işletilmekte zorlanılmamaktadır. Bir sosyal mühendislik faaliyeti olarak insana, kendi insanlığını bırakmayı ve kendisine sunulan yeni yaşam tarzına gönüllü katılmayı emretmektedirler. Bunun için yeterli alt yapı tekniği vardır ve kullanıma dâhil edilmektedir.
Mesele, kendi tanrısallıklarının krallığını kurabilecekleri bir vasata sahip olmaktır. Bunun önündeki en büyük engel olarak gördükleri dinleri ve özellikle de İslam dinini yapı bozumuna uğratma çabalarına ara vermeden devam etmektedirler. İçeriden ve dışarıdan satın aldıkları insanlar aracılığı ile bu çalışmalar ve çabalar sekteye uğramadan sürmektedir.
O yüzden insanı savunmak, İslam’ı savunmaktır. İnsanı savunmak, dini, sanatı ve ahlakı savunmaktır. İnsanı savunmak, insanın geleceğini savunmaktır. İnsanı savunmak, insanın kendisine yüklenmiş ilahi amacı gerçekleştirmeyi savunmaktır. İnsanı savunmak, fıtratı savunmaktır. Çünkü bugün her şeyin ama her şeyin fıtratını/doğasını değişime uğratmaktan çekinmemektedirler.
Gelin insanı savunalım, her türlü ahlaksızlığı reddedelim… İslam, insanı koruyan en büyük imkândır. Bu imkânı kendi elimizle yok etmeyelim… Çünkü insan imkândır. İmkânları tüketmeyelim…
Abdulaziz Tantik