Genel dini kaynaklarımızda anlatılan Habil ve Kabil kıssası herkesce bilinmektedir. Hikayesi iki kardeşin kestikleri kurbanlardan birisinin Allah tarafından kabul edildiği diğerinin ise kabul edilmediği, bu durumu kıskanmaktan dolayı işlenen kardeş cinayeti anlatılır.
Bu konuda Kitabımız Kur’anda yazılı kaynaklarda ki gibi detay bilgi verilmemiştir. Hatta isimlerden bile bahsedilmeden “Ademin iki oğlu” diye bahsedilmiştir. Ancak “Ademin iki oğlu” konusu Kur’anda her ne kadar kısa anlatılsa da insanlık yaşadığı müddetçe geniş maksatlara ve her çağa hitab edebilen, insanlığa ışık tutan, Kur’an hidayetinin yolunu gösteren bir husus olduğu aşikardır.
Maide Suresinde geçen söz konusu ayetlerle ilgili tefsirler incelendiğinde Müslümanlar tarafından ibadet amacıyla kesilen Kurban merasimlerine benzer bir seremoni zihinlere yerleştirilmiştir. Habil ve Kabil seçtikleri birer hayvanı keserek Allah’a arz ettikleri, hangisinin kurbanının Allah tarafından kabul edildiğinin işareti olarak o anda Habilin kestiği hayvanın gözlerden kaybolduğu Kabilinki ise kesildiği yerde kaldığı bunun üzerine Kabil kıskanclığından dolayı Habil’i öldürdüğü şeklinde anlatılmaktadır.
Aslında Kuran’ın dikkat çektiği Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil olayı yeryüzünde ilk olarak yaşam biçimi, diğer bir ifade ile ideolojik dayatma; kendisinin doğru yol üzere olduğu, karşısındakinin ise yanlış yolda olduğu iddiası sonucu ölümle biten çatışmaya en güzel örnektir. İlgili ayetler üzerinde düşünerek okuduğumuzda; Kabil’in kardeşi olan Habil’i Allah’a sunulan kurbanın kabul edilmeme kıskançlığından dolayı gerçekleşmiş bir anlık olay olmadığı görülecektir. Habil ve Kabil’in karşı karşıya gelmesi birbirlerinden farklı yaşamsal bir sürecin yani bir ömrün sonunda karşılıklı olarak kendi hayat tarzlarının muradı ilahiden oldukları iddiasının sonucu bir kavgadır.Bu kavgada Habil ve Kabil aile reisleri olarak her ikisi de ayrı ve farklı benimsedikleri hayat tarzından kaynaklı haklı ve Allah’ın istediği bir yaşam biçimine sahip olduklarını iddia ederek güç kullanmak suretiyle karşısındakine kabul ettirme kavgasının ölümle sonuçlanmasıdır. Bu kavga da Habil’in seçtiği yöntem asla iddiasını asabiyete dönüştürmeyeceğini ve bunun için karşısındakine dayatmayacağını, bu yöntemin Allah tarafından kabul görmeyeceğini bu yüzden Kabil’in tercihi kavganın tarafı olmayacağını söylemesiydi. Her neden kaynaklanırsa kaynaklansın insanların hayat tarzlarında ki farklılıklardan dolayı karşısındakini öldürme fiilinin asla Allah tarafından kabul edilmeyeceği anlayışını tercih eden Habil’in ömrü Allah’a yaklaştıran bir yaşam biçimine dönüşmüş bir toplumsal kültüre sahip olduğu ayeti kerimelerden anlaşılmaktadır. Ancak Habil’in bu kuralının Kur’anda eşdeğer olmak şartıyla kısas hükmüyle zarar verenin zararının giderilmesi veya önlenmesi için müsaade edildiği ; “…Onları yakaladığınız yerde öldürün; sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın…” içerikli ayetler üzerinde düşünüldüğü zaman anlaşılmaktadır. Vazgeçmeleri halinde güç sizde de olsa bağışlanmasının gerektiği uyarıyı yapmakta, sınırları koymaktadır.
Olayın mitolojide anlatıldığı gibi gerçekleştiğini bir an için düşünelim. Neticede her ikisinin de sunduğu kurban sunma yarışmasında Habil’e ait olanın Allah tarafından kabul edildiğini gözleriyle gören Kabil, kardeşini öldürmeyi bırakın aksine bu olağanüstü görüntü nedeniyle insan tabiatı gereği onun inancını doğrular ve ona tabi olma yolunu seçerdi. Sunulan kurbanın Allah tarafından açıkça kabul edildiğini gören gözün inkar etmesi ve bu sebeple karşısında ki insanı öldürmesi insan fıtratına aykırı bir durumdur. Hele hele birde bu şahıs ana baba bir kardeş olursa!
İlgili ayetlerde geçen kelimelerin insanlık tarihinde geçirdiği merhalelerde anlam kaymalarından dolayı maksada aykırı mana kaymalarına neden olduğu söylenebilir. Ayette geçen kelimeler üzerinde aynı kökten türemiş kelimelerin sözlük anlamları incelendiğinde Allah’ın yeryüzünde koyduğu sünnetinde ki maksada daha uygun manalara ulaşmanın mümkün olduğu görülecektir.
Ayette geçen Allah’a kurban sunma ile ilgili kelimelerin kök harfine bakıldığında “yakın olma” anlamına gelen “kaf-rı-be” harflerinden türeyen kelimelerin sözlük anlamları incelendiğinde; “Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan ve Allah katında yakınlık sağlayan Salih amel” şeklindeki ifadelere rastlanması söz konusu maide suresinde ki ayetlerle ilgili olarak ortaya koyduğumuz tespitlerimizin maksada daha uygun olacağı kanaati ağırlık kazanmaktadır. İşte bu yüzden demek istiyorum ki Kuranda ki Habil-Kabil kıssasından maksadın bir anlık Allah’a kurban sunma ve kabul edilip edilmeme merasiminden ibaret olmadığıdır. Habil ve Kabil’in ömürleri boyunca kendilerine özel yaşam tarzlarından dolayı oluşturdukları topluluk kültürünün tarafların kendilerince hak ve doğru olduğu iddiasının güç kullanmak suretiyle karşısındakine dayatma yanlışlığıdır.
Maalesef insanlık yaratıldığı ilk günden bugüne kadar ve var olduğu müddetçe de yaşanacak olan birbirlerini öldürme pahasına inanç ve ideoloji dayatmasının yaşandığı bir vakıa olarak ortadadır. Bu durumun yanlışlığını asla kabul etmeyeceğini varlık aleminin sahibi Allah c.c kitabında Adem’in iki oğlu üzerinden henüz insanlığın başlangıcında gelecekte ki tüm insanlık çağlarına hitap edecek şekilde örnek vermiştir. Ama maalesef yine Yüce Rabbimiz kitabının birçok ayetinde belirttiği üzere insanların çoğunluğu Adem’in oğlu Kabil’in yöntemini seçmek suretiyle kaybedenler tarafında yer almıştır/alacaktır.
FEHMİ YAĞLI