Biz Müslümanlar önümüze gelen her meselede İslamî zaviyeden bakmak zorundayız. Bugün gündemde mühim bir yere sahip olan Kuzey Irak Meselesi’ne de bu cihetle bakmalıyız. Bölge ilk olarak bizim hakimiyetimize nasıl girdi, nasıl idare edildi, nasıl elimizden çıktı ve bu bölge neden Türkiye’yi alakadar ediyor sorularının cevabını bilmek mecburiyetindeyiz, aksi halde meseleye hissi yaklaşımların ötesinde bakmamız mümkün olmaz.
Tarihsel Süreç
Irak’ın kuzeyi ilk olarak 1055-1056 yıllarında Selçuklu hakimiyetine girdi. Aradan geçen yaklaşık beş asırlık dönemden sonra Yavuz Sultan Selim Han’ın 1514 yılındaki Çaldıran Seferi ile bölge Osmanlı’ya katıldı. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534-1535 yıllarında gerçekleştirdiği Bağdat Seferi’yle bu hâkimiyet perçinlendi. XIX. Asırda “Vaadedilmiş Topraklar” fikrinin tatbikine dair siyonist odakların harekete geçmesi ile önce tüm Memalik-i Osmaniye’nin parçalanmasının önündeki en büyük garanti olan II. Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi ve sonra Osmanlı’nın 1. Cihan Harbi’ne dahil edilmesi ile çok sayıda toprakla beraber bu bölge de elimizden çıktı. Her ne kadar Lozan Antlaşması ile Musul ve Kerkük meselesi tam olarak karara bağlanmamış ise de zaman içerisinde, İslam Birliği fikrinden uzaklaşan ve İslam kardeşliğini referans almayan yeni Cumhuriyet idaresi ve takip eden idarelerin meselenin takipçisi olmayışı sebebiyle bu bölgede Türkiye’nin hakimiyeti fiilen son buldu.
Bölge 1932 yılından birinci Körfez Savaşı’nın yaşandığı 1990-1991 yıllarına kadar bir bütün olarak Irak Devleti tarafından idare edildi. Irak-Kuveyt Savaşı’nı bahane eden Amerika ve müttefik güçleri yapılan savaş sonunda bölgeye Çekiç Güç denen askeri gücü indirdi ve Irak Merkezî Hükûmeti’ne 36. paralelin kuzeyine geçmeme şartı koştu. Artık bu tarihten sonra, otorite boşluğuna dûçar olan 36. paralelin kuzeyi (bugün tartışılan Kuzey Irak) gerek terör örgütlerinin ve gerekse mahalli aşiretlerin palazlanmasına sebebiyet verdi. Örneğin PKK en çok Çekiç Güç’ün geldiği doksanlı yıllardan sonra bu bölgede güçlenmiş ve Türkiye’nin başına bela olmuştur. Yine mahalli aşirertler tarafından oluşturulan Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB) bu tarihten sonra güçlenmiştir. Netice itibari Irak’ın kuzeyinde zaman içerisinde fiilen özerk bir Kürdistan devleti kurulmuştur. Özerk olarak zaten 20 senedir var olan bu oluşum, bugün de tamamen Irak’tan bağımsız bir Kürt Devleti olabilmek için referandum yapmaktadır.
Referandum Neye Hizmet Ediyor?
Her ne kadar 1789 Fransız İhtilali’nin sonunda Avrupa’nın içinde bulunduğu kaos durumunu çözmek için ortaya attığı ve ne var ki bugün Avrupa Birliği oluşumundan da anlaşılacağı üzere Avrupa’nın dahi terk ettiği “Ulus Devlet” anlayışının gereği gibi gösterilerek, bölgede bir Kürt devleti kurulmaya çalışılıyorsa da asıl maksadın bu olmadığını yine bize bizatihi tarihin kendisi göstermektedir. Asıl gaye, Büyük İsrail Devlet’nin kurulmasıdır. II. Abdulhamid Han’ın tahttan indirilmesi, 1. Cihan Harbi’ne girilmesi, Osmanlı’nın parçalanması, Hilafetin İlgası gibi çok yönlü olarak elde edilen siyonist emellere, bu bölgede bir Kürt Devleti kurmak, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bozmak gibi henüz gerçekleştirilmemiş emeller de eklenmek isteniyor. Referanduma masum bir halkoylaması gibi bakıp “buradaki uluslar da kendi kaderini belirlemelidir” dersek, bizi bekleyen tehlike maalesef bu olacaktır. O sebeple, siyonist emellerin gerçekleşmemesi için Irak’ın kuzeyinde meydana gelebilecek her türlü oluşum engellenmelidir.
Meseleye Müslümanca Bakış
Hilafetin ilgasından sonra Maalesef İslam Dünyası başsız kalmıştır. Ortadoğu başta olmak üzere, Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda, idarecileri hiç de Müslüman gibi hareket etmeyen Devletler kurulmuştur. Oysa ki “Müslümanlar kardeştir” düsturu fehvasında bizim tek bir devlet olmamız elzemdir. Coğrafî uzaklık sebebiyle (Endonezya, Filipinler, Pakistan, Hindistan, Afrika ülkeleri gibi) tek devlet olamadığımız ülkelerle ise bir İslam Birliği Örgütü kurmalıyız. Dünyada, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, Asya Birliği gibi oluşumlar ve entegrasyonlar artarken, biz Müslümanlar neden ayrışalım, aramıza neden sınırlar çekelim?
Netice
Gerek Irak’ın kuzeyinde kurulmaya çalışılan bağımsız devlet ve gerekse halihazırda var olan Müslüman devletler, İslam’ın birlik anlayışına, kardeşlik emrine ters düşmektedir. Bizler uyanık olmalıyız. İslam dünyasında kurulan her yeni devlet, gücümüzü zayıflatmaktan başka, siyonizmin Büyük İsrail Devleti emeline yaklaşmasından başka hiçbir işe yaramaz! Bu sebeple, biz Türkiye’de yaşayanlar olarak etnik kökenimiz, oy verdiğimiz parti, siyasi görüşümüz, felsefi düşüncesimiz ne olursa olsun, bu husuta Hükûmete destek vermek mecburiyetindeyiz. Bu ve devamında gelecek siyonist hücuma karşı yek vücûd olmalıyız.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi