İran-İslam Devrimi’nin gerçekleştiği 1979 yılından önce, ülkede Şah rejimi egemendi. Şah’ın maddi imkân gururuna kapılarak, sözde çağdaşlaşma, gerçekte ise ansızın geçmişten sıyrılma denemesi, İran’da tam bir tepkiyle karşılanmış ve Batılılaşma özentili bu rejim, silinip gitmişti. Mollaların ülke idaresindeki geleneksel nüfuzu tüm politik ve idari işlemleri de kapsayacak bir boyuta ulaşmıştı.
Her an Batılılaşacakmış gibi duran yönetimi, belli bir kadro, yerli bir Fransız ihtilalini andıran bir ayağa kalkışla devirmişti. Buna İslam Devrimi ismini vermişti. Ancak İranlılar, her zamanki abartılı mizahlarının gereğiyle bu hareket, klasik Şii konumuyla direnişten başka bir şey değildi ve birinci raundu almıştı. Ancak İran, halka dayanan bu platformdan hareketle Evrensel İslam’ın Aydınlar kadrosundan payını alan bir yükselişe eremedi. Uzun süre, şimdiki düzeni koruma imkânını bile bulamadığı için zaman zaman sarsıntılar geçirmekte ve bunu ileride de bulamayacak gibi gözükmektedir…
Gönül isterdi ki İran bundan böyle, daha geniş bir İslam anlayışıyla, gerçekten bir İslam Devrimi yapmak için uzun vadeli bir planla işe girişmiş olsun. İslam edebiyatını ve düşüncesini geçmiş köklerine inerek diriltsin. Hafız, Nizami, Sadi, Attar ve nice değerleri bir kalemde çizip atmasın. Hatta bunları Batı dillerine çevirip oralarda en güzel baskılarla yayınlatsın. Onun için paraya acımasın. Kültürü silahtan daha etkili olduğunu bilsin ve Batıyı fethetmek için bu ağır topları harekete geçirsin. Fakat İran bunu yapmadı. Halkın yaşam biçimine müdahale ederek bazı prensipleri zorla uygulama alanına geçirmek için baskıyı kullandı. Uzun bir süredir değişmeyen geçmişi yaşayan halk, kimliği oluşturan bu manevi dayanaktan birdenbire yoksun edilmek istenince, inadına ona ısrarla sarılmak ihtiyacını duydu.
İran, uluslararası meselelerde hiçbir zaman büyük bir başarı elde edemedi. Ne yemen’de, ne Suriye’de, ne Lübnan’da ve ne de İslam ülkelerinin herhangi bir mıntıkasında… İsmail Haniye suikasti İran rejiminin korkunç güvenlik zaafının son ve en acı bir örneği oldu. Gece normal konaklama mekânından farklı bir yere giden Haniye’nin içeriden işbirliği/ihanet olmadan bulunup öldürülmesi imkânsızdır.
Kendisine emanet edilen ve güvenliği son derece önem taşıyan, öldürülme riski çok yüksek olan Haniye gibi bir misafiri koruyamamak İran’ın Sünni dünyada zaten hiç sevilmeyen, zaten daima büyük şüphe ile bakılan algısını daha da yerle bir etmiş oldu…
Politikasını ve idaresini güç kullanma üzerine kuran İsrail, bu suikast ile ilgili olarak bazı yerlere birkaç mesaj vermiş oldu. İlki, bu mesaj Hamas örgütüneydi. “Sizi, olduğunuz her yerde, dilediğim zaman ve dilediğim şekilde öldürebilirim” demiş oldu. Zaten bir gün öncesinde, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın bir numaralı danışmanı Fuat Şükrü’ye de Beyrut Dahye’de düzenlediği suikastı da bu mesajın pekiştiricisi bir örneği idi.
İkinci mesaj İran’aydı. İsrail kullanışlı oyun alanına dönüşmüş olan İran’ın güvenlik zafiyetini, bu utanç verici suikastla yüzüne vurmuş oldu. İran, şimdi göndere intikam anlamına gelen kırmızı bayrak çekmekle intikam alacağını ilan ediyor. Kasım Süleymanî çok daha önemli ve kendi içinden bir isim olduğu halde intikamını alamayan İran, Haniye için ne yapacak? Bu da büyük soru işareti. Kan davasına dönüşen bir intikam, ne yazık ki hep İran’ın aleyhinde olmuştur her zaman ve olumlu bir başarı ya da sonuç da alınmamıştır.
İsrail’in bir mesaj da başta Arap ülkeleri olmak üzere tüm dünyaya olmuştur. Son birkaç aydır Gazze özelinde yakınlaşmaya başlayan Şii-Sünni dayanışmasına da büyük bir darbe indirilmiştir.
Etkileyici, belirleyici ve kurmay bir akıldan yoksun İslam ülkelerinin idarecileri, kısır çekişmelerin ve ikbal sevdasının sarıp sarmaladığı bir fesat okyanusunun fırtınalarında yaşamaya devam ediyor, iktidarlarını sürdürme ve var olabilme mücadelesini veriyorlar ne yazık ki…
Katar, Hamas’ı bağımsızlık mücadelesi veren direniş/kurtuluş örgütü olarak kabul ederken, Katar ve Kuveyt dışındaki Körfez ülkeleri, resmi olarak Hamas’ı terörist bir örgüt kabul ediyor. Mısır’da da yine resmi söylemle Hamas’a terörist deniliyor.
Temelini antik Yunan ve Roma’dan alan, Siyonizm ve Hristiyan kültürü ile şekillenen, an itibarı ile de büyük oranda tüm şeytani kötülük ve desiselerin temsilcisi rolünde bulunan Batı dünyası karşısında Ortadoğu ülkeleri ve İslam dünyası, hiç bu kadar aciz duruma düşmemişti… Peki Çare! O da Şairin dizelerinde…
“Ey İslam ülkeleri
Birlik sizin ana ilkenizken
Paramparça oldunuz
Niçin ve neden”
“Her gün biriniz bir ziyafet konusu
Kurda kuşa
Kalanlarınız da giriyor sıraya”
Dr. Şakir Diclehan
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ