<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
Bismilllahirrrahmanirrahim
Biz insanları renk ve dil farklılıkları içinde en güzel kıvamda yaratan yüce Allah’ımıza hamd ederim. Yüceliğin İslâmi çizgide Hak ve Halk insanı olarak yaşamada olduğunu beyan buyuran aziz Peygamberimiz, biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e salât ve selam ederim; kalbi ihtiramlarımı arzeder bağlılarını artırmasın Yüce Rabbimizden dilerim.
Bu sohbetimizde soyculuğun-ırkçılığın, ırk üstünlüğü iddiasına dayalı milliyetçiliğin haram türleri üzerinde duracağız. Sohbetimizin bilgilenmemize, bilinçlenmemize ve İslâmi çizgiye gelmemize katkı vermesini yüce Mevla’mızdan niyaz ederim.
Yüce Allah, kendisini bütün varlıkların halikı ve âlemlerin Rabbi olarak niteler. Rabbimiz insanların da yaratıcısı olduğundan onlar için bir tek hayat düzeni kılmıştır ki o da İslam’dır. İslam bütün peygamberlerin ortak tebliğidir. Bu dinin son Peygamberi Hz. Muhammed ve de son ilahi kitabı Kur’ân-ı Kerim’dir.
Hz. Muhammed diğer peygamberlerden farklı kılınmış, evrensel elçi olarak ilan edilmiştir. Rabbimiz Seb’e suresinin 28. ayetinde şöyle buyurmuştur:
“Ey peygamber; biz seni bütün insanlara bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ne var ki insanların büyük çoğunluğu bu hakikati bilmiyorlar.”
Evrensel kılınan Hz. Muhammed aracılığıyla Rabbimizin indirdiği Kur’an-ı Kerim de evrensel kılınmış bir kitaptır. Bunun anlamı tüm insanlığa hitap etmektedir. Ali İmran suresinin 138. âyeti bir tür örnek delilimizdir. Bu ayette şöyle buyurulur.
“İşte bu Kur’an bütün insanlığa bir açıklamadır. Ve O, inancını yaşamak isteyenler için bir kılavuz, insanların iç dünyalarına işleyebilen bir öğüttür.”
Sevgili kardeşlerim, Kur’an-ı Kerim evrensel olduğu için, onun, “Ey insanlar, Ey iman edenler ve Ey kâfirler” şeklinde hitap biçimleri vardır.
“Ey insanlar” şeklindeki hitap, dil ve renk ayırımı yapılmaksızın ütün insanlara yöneliktir. Mesela, Hucurat suresinin 13. âyetiyle Rabbimiz şöyle buyurur:
“Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirilerinizle (çekişesiniz, ihtilaflara düşesiniz, çatışasınız diye değil ama yalnızca) tanışıp kaynaşasınız diye sizi halklara ve kabilelere böldük. Sizin Allah katında en değerliniz onun yasalarına en ziyade yönelenlerinizdir. Şüphesiz Allah en iyi bilen ve tüm yaptıklarınızdan haberdar olandır.”
Hitap insanlığadır.
Bir diğer örnek vermek gerekirse Bakara suresinin 21. ayetini okuyabiliriz:
“Ey insanlar sizleri ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki (Tüm inanç bozukluklarından ve yanlış batıl yaşam biçimlerinden) korunabilesiniz.”
Sevgili kardeşlerim; Kur’an’ın sunup pekiştirdiği bu gerçeklere aziz peygamberimiz de sözleriyle ışık tutmaktadır. O, bir hitaplarında şöyle buyururlar:
– Ey insanlar sizler Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Takvanın/Hayatı Allaha yöneltişin dışında erdem yücelik kriteri yoktur.”
Yüce Rabbimiz dağları, denizleri, bitkileri, ovaları ve hayvanlarıyla tüm yeryüzü varlıklarını bizim için yarattı.. Güneşi, ayı ve yıldızları bizim için görevlendirdi. Ve bizi de dil ve renk farklılığı içinde en güzel şekilde ve sorumlu tutup yargılayacağı varlıklar olarak halk etti.
Rabbimiz bu dil ve renk farklılığımızı da kendi yüceliğinin belgesi olarak tanıtmaktadır. Rum suresinin 22. âyetinde şöyle buyurulur:
“Göklerin ve yerin yaradılışı sizin dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu yüce Rabbimizin gücünün ve bilgisinin sınırsızlığına delalet eden belgelerdendir. Bu belgelerde bilen insanlar için alınacak nice ibretler vardır.”
Yüce Allah insanları siyah, beyaz, sarı gibi renkler de yaratmış, Türk dili, Kürt dili, İngiliz dili, Fransız dili gibi dil farklılıkları içerisinde halk etmiştir. Ama Allah’ın dini olan İslâm renge ve dile dayalı olarak hitap etmez ve görevlendirme yapmaz.
İslam insanları İslami çizgide inananlar ve de inanmayanlar şeklinde Müminler ve Kâfirler olarak ayırıma tabi tutar.
Bu Müminler ve Kâfirle ayırımı, Evliyaullah ve Evliyauşşeytan veya Hizbullah ve Hizbüşşeytan şeklinde de isimlendirilir.
İslami çizgide inananlar da iki kısma ayrılırlar. İnandıkları çizgide gereğince yaşamaya çalışan Müttekiler ve de Mütteki olmayanlar.
İslami çizgide yaşayanlar Mütteki olarak nitelenir ama onlar Seyyid, Şerif, Üçler, Yediler, Kırklar, Kutuplar, Gavslar diye asla ayrılmaz çünkü bunlar isimlendirmelerden ibaret hayali olan guruplardır, hakiki varlıkları yoktur.
İslam bu tür guruplara yer vermez. İslam vermez ama millet ve yönetimler olarak biz vermişizdir.
Mesela bizim tarihimizde Seyyid’ler ve Şerîfler diye özel topluluklar vardır. Bunlar Osmanlı devletinde ayrıcalıklı tutulmuşlardır. Oysaki böyle bir gurup yoktur. İslam yalnız inanca bakar, yalnız amele/işe bakar. Böylesi, Hz. Peygamberin soyundan gelmenin bir ayrıcalığı yoktur.
Biz Müminler, aziz Peygamberimizin bütün hatıralarına saygı duyarız. O’nun soyundan geldiğine inandığımız insanlara değer veririz ama biz bilmeliyiz ki İslami çizgide inanmayan ve yaşamayan insanların Hakk katında ve halk katında değeri yoktur. Nasıl değeri olabilir ki? Aziz Peygamberimiz bizzat kendi kızına hitapla; “Ey kızım ben seni sahip olduğum imkânlardan yararlandırabilirim ama seni Allah katında uğrayacağın, uğrayabileceğin azaptan koruyamam. Güzel kul olmaya, İslami çizgide inancını ve yaşamını sürdürmeye çalış.” buyurur.
Kur’ân özel olarak da bu gerçeği değinir. Seyyitlik konusunda sömürülen Şûra 23’ de bile yalnızca iman ve amele vurgu yapılır.
Kâfirler, ateist, deist, ehl-i kitap kökenli ve Müslüman iken dinsizleşen mürtedler şeklinde ayırılabileceği gibi içi dışı kâfir olanlarla içi kafir olup dışı Müslüman görünümlü olan Münafıklar şeklinde iki guruba ayrılabilir. Kâfirleri bizim inançlarımıza ve yaşantı tarzımıza saygı duyanlarla saldırganlar olarak da ikiye ayırabileceğimiz gibi bizimle antlaşmalı olanlar ve olmayanlar şeklinde de ayırabiliriz.
Devam edecek
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-