Kısa zaman önce Irak’a bir ziyaret gerçekleştirmiş olan Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü araştırma görevlisi Kori Schake, Atlantic’te yayınlanan yazısında IŞİD sonrası Musul ve Irak’ın durumunu, ülkeyi nasıl bir gelecek beklediğini ve neler yapılması (ve yapılmaması) gerektiğini mercek altına aldı.
IŞİD’in Irak’ın Musul kentinde yol açtığı yıkım akıl almaz boyutta. İntihar bombacıları, IŞİD liderlerinin tedavi gördüğü hastaneyi, iyileştikten sonra sorgulanmamaları için havaya uçurmuş. Teknisyenlik yapan bir adam, eşi çarşaf giymeden kapıyı açtığı için 40 kez kırbaçlandığını söylüyor. Bir mühendis, komşularının yanarak öldüğünü görmüş. Çocuklar neredeyse üç yıldır okula gitmiyor. Bir zamanlar kentin en modern binalarından olan üniversite enkaz halinde, üniversite kütüphanesinin 2 milyon cilt kitabı artık kül olmuş vaziyette. IŞİD heykelleri parçaladı, kiliseleri yaktı, ana camiyi havaya uçurdu ve Musul’un simgesi olan caminin minaresini yıktı. Otoyolun kenarında yakılmış araçlar var. Tüm bunlara Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri’nin davetiyle, politik ve ekonomik anlamda yeniden inşayı sağlama açısından karşılaşılan zorlukları incelemek geldiğim Irak’ta şahit oldum.
IŞİD’e yardım ettiğinden şüphelenilen, savaş sırasında Kürt bölgesinden gelmiş olan kalabalık bir Sünni ailenin geri dönmesini izin verilmiyor. Kürt bölgesel yönetimi, IŞİD’in egemen olduğu topraklara gitmiş kişilerin bölgeye sızmasını engellemek için herkesin incelenmesi gerektiğini belirtiyor; bazıları ise Kürtlerin ihtilaflı bölgede kontrolünü artırmaya yönelik bir model izlediğini iddia ediyor. Kürt liderler, Bağdat hükümetinin askeri ve politik hatalarını öne sürerek bölgede bu yönetimden bağımsız askeri güçler olması gerektiğini savunuyor. Merkezi hükümet ise bu görüşü, Kürtlerin ülkeyi bölme çabası olarak yorumluyor ve Eylül ayında yapılacak olan, bağımsız bir devlet kurmaya yönelik referandumu da bu çerçevede değerlendiriyor.
Katoliklerin ülkeye dönme konusunda tereddütleri var, çünkü çevrelerindeki insanlara güvenlerini kaybettiler. Diğer vatandaşlar ise Katoliklere harcanan paralardan dolayı hükümete öfkeli, çünkü Katoliklerin zaten dünyanın dört bir yanından cömert yardımlar aldığını düşünüyorlar. Sünniler ise güvenlik güçlerinin başıboş şekilde yağmacılık yapmasından şikayetçi ve ABD ile Avrupa’nın da, gelecekte barışı sağlama adına ülkenin kaderini ellerinde tutan kendileri yerine neden Katolikler ve Yezidilere bu denli önem verdiğini anlamış değil. Sünniler ayrıca evlerini yeniden inşa edebilmek ve Bağdat hükümeti üzerinde baskı kurabilmek için umutla Körfez devletlerinden bağış bekliyor. Birçok Irak Ordusu askeri ve peşmerge üyesi anında intikam hırsına yenik düşerek, korumak için görevlendirildiği insanları ötekileştirmeye başladı. Irak Ulusal Ordusu askerleri kışlalarında Şii militan bayrakları dalgalandırıyor ve “Musul’un tamamı IŞİD” diyerek güneye dönmek için sabırsızlandığını belirtiyorlar.
Irak, mezhep bölünmeleri ve politik hataların egemen olduğu; halkının sorunların üstesinden gelemediği ve ülkeyi yeniden inşa edemediği bir yer olarak görülebilir. Orta Doğu insanının demokrasiye uygun olmadığını düşünenler, son dönemlerde yaşananlarla ön yargılarının teyit edildiği sonucuna varıp bu durumdan memnuniyet duyabilir. Ancak benim Irak’ta gördüklerim bambaşka bir geleceğe işaret ediyor.
Musul Üniversitesi öğrencileri ve aktivistler, IŞİD’ten kurtuluşlarını kutlarken üniversitenin girişine Irak bayrağı asıyor.
Ben geçen hafta Irak’taki gruplar arasında birlik sağlama çabasında olan, sorunları çözmeye çalışan ve güvenlik güçlerini hesap vermeye zorlayan bir başbakan gördüm. Önümüzdeki yılın meclis seçimleri için sandalye kapma yarışına şimdiden girmiş olan mezhepçi liderler gördüm. Iraklılar, hayati önem taşıyan meselelerde artık şiddet değil, politika yoluyla çözüm arıyor. Kürtler dahi ılımlı davranarak referandumun bir bağlayıcılığı olmayacağını, bir ültimatomdan ziyade ‘‘pazarlığın başlangıcı” olacağını söylüyor. (Ancak bu tarz açıklamaların, ABD’nin referandumu tanımayacağını ve Kürt bağımsızlığını desteklemediğini belirtmesinden sonra geldiğini kabul etmek lazım.)
Irak güvenlik güçleri savaşma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Yüzde 40 oranında zayiat vermelerine rağmen Musul’u özgürleştirme mücadelesine devam edecek kadar kararlılardı. Bu oran ABD’nin Deniz Kuvvetlerinin İkinci Dünya Savaşı’nda Guadalcanal’da verdiği zayiattan bile çok daha fazla. Basra’dan gelen askerler şehit kabul ettikleri Şiilerin bayraklarını taşıyor olabilir, ama benim konuştuğum askerler, Musul’daki Sünnileri ezmek değil, yurtlarına dönmek istediklerini söylüyor. Hala birçok sorunu olabilir, ama artık Irak mezhep çatışmasını ateşleyen, İran’a yaranmaya çalışan, güvenlik güçlerini politize eden, sırf Sünni olduğu için askeri liderleri görevden alan ve kendi çıkarları için anayasayı değiştiren Maliki’nin Irak’ı değil. Başbakan Abadi devlette yeniden güven inşa etmeye çalışıyor ve eski günlerdeki gibi demokratik araçlarla politik tartışmaların üstesinden gelmeyi hedefliyor.
Savaş sonrası her devlet için zordur, bu durum Irak’a özgü değil. Gerek resmi, gerek gayrı resmi hesaplaşmalar olması, intikam duygularının kendini göstermesi normal. Ancak IŞİD sonrası Irak’ı yeniden bir araya getirmeye yönelik kaygılara rağmen, her şey normale dönmeye başladı. Marketler dolu, araç trafiği yoğun, çocukların yüzünde gülümseme var ve insanlar futbol oynuyor.
Savunma Bakanı James Mattis, IŞİD’in mağlup edilmesinin ardından ABD’nin Irak’ta askeri birlik tutacağını açıkladı. Diplomatik cephede ise, Ürdün-Irak sınırını yeniden açıyor, Suudi Arabistan on yılı aşkın süreden sonra elçisini ilk kez gönderiyor. Görünüşe bakılırsa Suudi Arabistan yönetimi, ülkedeki İran etkisini azaltmak için boşluğu doldurma çabasına girmeleri gerektiğinin nihayet farkına varmış. Bu iyi bir başlangıç. Ancak Irak’ta demokratik kurumlar oluşturmak, farklı gruplar arasında barışı sağlamak ve ülkeyi Orta Doğu’daki ABD politikalarına daha kapsayıcı şekilde dahil etmek gerektiği de açık. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası organizasyonların, yeniden inşa sürecinde cömert davranması gerekiyor. Amerika, bir kez daha vereceği askeri desteğin sivil yapıları geride bırakmasına izin verme hatasına düşmemelidir, hele ki şu an ülkenin askeri açıdan başarılı olduğu ve barış sağlama yolunda ilerleme kat ettiği bir dönemde.
Fotoğrafın altındaki tam metin: Musul Üniversitesi öğrencileri ve aktivistler, IŞİD’ten kurtuluşlarını kutlarken üniversitenin girişine Irak bayrağı asıyor. Pankartlarda “Üniversiteyi yeniden inşa etmek istiyoruz, güvenlik güçlerimiz sayesinde adaletsizlik son buldu” yazıyor.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi