Kaderin tecellisi, zamanla seyir sürecinde insan tasavvurlarını ve planlarını yok hükmüne indirir. Nice güçlü azgını zelil ve nice çaresiz mazlumu aziz eder, yüceltir.
İslam, Azîz Peygamber Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile izzetin zirvesinde başlamıştır. O günden bu güne dünyanın çıkarcı güçlüleri ile mücadelesini sürdüregelmiştir. Bu büyük davayı İslam devletleri emirleri ve âlimleri şanla ve şerefle hizmetlerini sürdürmüşlerdir. Hep İslam’ın diriltici hüküm ve adaletini tavizsiz uygulamışlardır. Bu diriltici adaletten ehli kitap da yararlanmışlardır.
Bu devletlerden yalnızca Osmanlı Devleti yüzlerce yıl bu gün ki Avrupa coğrafyasının büyük bir kısmını yönettiler. Hiçbir toplumu asimile etmediler. Hiçbir toplumun malına, canına tecavüz etmediler. Onlara ilimle, adaletle ve de medeniyetin tüm kurallarıyla İslam’ın hükümlerini uyguladılar. Hiç kimsenin namusuna, inanç değerlerine hatta kültürel birikimlerine dokunmadılar. İnsanlığın doğal hak ve özgürlüğü çerçevesinde yönettiği bunca milletlerden hiçbirini sömürmediler.
Fakat ne zamanki müslümanlarda Allah’a iman ve güvende gevşeme başladı beraberinde kaderin tecellisi de kendini gösterdi. Özellikle ehli Kitap denilen hiristiyan ve Siyonist bloklar fırsat buldukça bütün güçleri ile İslam’ı ve İslam devleti Osmanlıyı hedef aldılar. Çökertmek ve yıkmak için ellerinden geleni yanlarına koymadılar. Kiralık dönmeleri kullanarak devletimizi yıktırdılar. Yapmadık zulüm bırakmadılar.
Asırlarca atalarımızın onlara uyguladıkları âdil sistemin tam zıddına bütün değerlerimizi, hunharca yok ettiler. Vahşice, kalleşçe ve düşmanca saldırdılar. Özellikle ehli Kitap denilen hiristiyan ve Siyonist bloklar, İsrailoğullarından gelen peygamberlere bile çok ihanet ettiler. Özellikle bu iki blok bize de zulmettiler.
Siyonist blok kendi soylarında gelen nice peygamberi bile öldürdüler. Fakat bu zulüm bitmedi. Hazreti İsa aleyhisselam ümmeti olan hiristiyanlar da Ona ihanet etti. Onun için Hazreti İsa aleyhisselam Allah Teâlâ sorgulanacaktır. O da ilginç bir cevap verecek ve onların yaptıklarını anlatacaktır. “Bu sorgu, “ Sen onlara, beni ve annemi ilah edinin diye sen mi söyledin” diye soracaktır; Bu sorunun cevabı da manidardır;
Ey Rabbim Sen bana ne emretti isen, ben kendilerine ondan başkasını söylemedim. Hep, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin, dedim ve aralarında bulunduğum müddet, üzerlerine gözcü idim. Ne zaman ki beni öldürüp içlerinden aldın, üzerlerinde gözetleyici yalnız sendin. Zaten sen her şeye şâhitsin. (Maide:5/117)
İşte bu zâlim, gaddar, kalleş, hain ve çıkarcı zihniyet, kendi peygamberlerine yaptıklarından kat kat fazlasını, İslam âlemine yaptılar. Sonra her alanda bizi kendi kokuşmuş demokrasi sistemlerine mecbur ettiler. Hatta korkunç “din düşmanlığı” şekliyle uyguladıkları ”laikliği” başımıza belâ ettiler. Bu vesile ile bizde müslüman toplumun tasavvurunu yeniden dizayn etme mücadelesi veren değerli devlet adamı olan liderlerimizi etkisizleştirdiler. Bir şeyi unuttular. Her şeye hâkim Allah’dır.
Şimdi de tutturdular, “Tayyib Erdoğan gitsin.” Bu vaveylâya başladılar. Bunca şer güçlere rağmen Rabbimiz, kendine inanıp güvenilmesini emreder;
Ey mü’minler! Allah’a, Peygamberine ve Peygamberlerine indirdiği Kitaba, daha önce indirdiği kitaplara olan imanınızda güvenin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, muhakkak hidayetten uzak bir sapıklığa düşmüş olur. (Nisa:4/136) Bu hüküm de, Kur’an bütünlüğü çerçevesinde, “sizden olan ululemre itaat” (Nisa:4/59) ile netleşir. Bütün müslümanları da bağlar.
Bütün müslümanların her icraatta ilkeleri bundan ibarettir, başkası değildir.
Evet, her işin sırrı, Allah’a iman ve Ona güvendir! Esselamualeykum. İlhan Oral