Mehmet Zahit Kotku anısına rahmet niyazımla
““İslam Âlimlerinin Yüceliği Ve Onlara Olan İhtiyaç” başlıklı yazımız Süleymaniye camiinde Cuma Hutbesi olarak okundu. Şöyle ki:
Bu Hutbe büyük mürşid Mehmet Zahit Kotku hazretlerinin irtihal-i dar-ı beka eylediği 12 Kasım 1980 günü akşamı yazılmış 13 Kasım 1980 Cuma günü Süleymaniye camii minberinden otuz bini aşkın Cenaze Cemaatine sunulmuştur. Takdim ederken İmam-Hatiblik hayatımın elemli fakat müstesna anlarını yaşadığım bu hutbemi şu cümlelerle bitirmiştim.
“Yaşadığımız döneme kadar uzanan gerileme devirlerimiz boyunca çok az yetiştirebildiğimiz gerçek İslâm âlimlerinin asrımızdaki sayılı örnekleri de bir bir aramızdan ayrılmaktadırlar.
İşte, bu gün burada Cuma namazından sonra kabrine defn edeceğimiz İslâm âlimi, kâmil insan, büyük terbiyeci Mehmet Zâhid Efendi Hazretleri irfan semamızda gurub eden (batan) manâ güneşlerimizden biridir.
Rahle-i tedrisinden ve manevi terbiyesinden feyz alan münevverlerle memleketimize ışık saçmış ve ümit olmuş bu Allah dostu için yalnız ülkemiz değil İslâm ülkeleri üzülse yeridir.
Takip ettiği irşad yolunun büyüklerinden Ahmet Ziyauddin Gümüşhanevî, Ömer Ziyauddin Dağıstanî, İsmail Necati, Hasan Hilmi ve Mustafa Feyzi( Allah Cümlesinden razı olsun) hazeratının arasında kabrine tevdi edeceğimiz büyük alimimize Yüce Allah’tan mağfiret ve yüksek makamlar diler, İslâm alemine ve milletimize baş sağlığı dilerim.»
İSLAM ÂLİMLERİNİN YÜCELİĞİ VE ONLARA OLAN İHTİYAÇ
Bütün varlıkların hâliki olan yüce Allah, yarattığı insanları yeryüzünde kulluk denemesine tabi kılmıştır. Onları maddi ve manevi nimetlerle ve de koyduğu yasalarla kulluk denemesine muhatap tutan Allah (c.c.) bu yasalarını insanlar içinden seçtiği ve mucizelerle desteklediği peygamberleri aracılığı ile bildirmiştir.
Her biri ilâhi emirler ve yasakların tebliğcisi ve nasıl inanılıp yaşanılması gerektiğinin bilfiil öğreticisi olan peygamberler birbirlerini doğrulayarak görevlerini îfâ etmişlerdir.
İnsanları insanların egemenliği ve sömürüsünden kurtarmak, ahlâkî değerleri yüceltmek ve dünya hayatını âhiret hayatı ile gayelendirmek için uğraşı veren peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed diğer peygamberler gibi belirli bir topluma gönderilmemiştir. O yaşadığı asrın insanlarına ve Kıyamet Günü’ne kadar gelecek bütün insan topluluklarına gönderilmiştir.
Bu sebepledir ki yüce Allah O’nunla bildirdiği Kur’ân düsturlarını, O’ndan sonra tebliğ ve talim etmek görevini O’na inanan müminlere; özellikle de bu görevleri vazife edinecek İslâm âlimlerine yüklemiştir.
Âl-i İmran Sûresi’nin 104. âyetinde şöyle buyrulur:
«Sizden Hayra davet eden, iyilikleri emreden ve kötülükleri yasaklayanbir zümre bulunsun. İşte ancak onlardır mutluluğa erenler/erdirenler.»
Muhterem Mü’minler!
İnsan topluluklarına vahiy bildirilerini içeren Kur’ân ve Sünnet’ten başka mutluluk sağlayacak hayat yolu olmadığına, Kur’ân ve Sünnet düzenini insanlara tebliğ ve tâlim edecek kadro da İslâm âlimleri olduğuna göre, elbetteki onlar yalnız İslâm cemiyetlerinin değil, bütün insanlık semasının yıldızlarıdır. Zira bilgisi ile amel eden ve olgun insan örneğini veren Kur’ân ve Sünnet âlimleri diğer müspet ilimlerin bilginleri gibi değildir. Bir diğer anlatımla onlar yaratıklardan yararlanma tekniklerini formüle ederek hayatın yalnızca kolaylaştırılmasına hizmet eden âlimler değillerdir. Onlar bizzat hayatı düzenleyen, dünya ve âhiret mutluluğuna yönlendiren öncülerdir.
Evet onlar, Peygamber varisleri oldukları için haklarında hayır murad edilmiş imrenilmeye lâyık değerlerdir.
Yüce Peygamberimiz onlar hakkında şöyle buyurmuştur:[
«Allah kime hayır dilerse onu din ilminde derinleştirir.»
«Alimler halk üzerinde Allah’ın güvenilir kişileridir.»
«Kıyamet Günü’nde üç zümre Allah’ın izniyle şefâat edecekdir; Onlar peygamberler, âlimler ve şehitlerdir..»] (1)
Peygamberimizin pek çok hadisleriyle yüceliklerini açıkladığı İslâm âlimlerini Rabbimiz de yüceltmiş, onları biricik mabud olduğunun şahitleri, kendisinden saygı ile korkan gerçek kulları olarak tanıtmıştır. Mücadelesûresinin 11. âyetinde ise şöyle buyurmuştur:
«… Allah içinizden gerçekten iman edenleri ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir…»
Yaradan katında değerli olan İslâm âlimlerinin yeryüzünün kıymetleri olduğunda şüphe yoktur. Yaratana muhatap olma yüceliğini kavrayamamış ve koruyamamış olan zavallılar idrak edemeseler de onlar Allah’ın bir topluma bahşedeceği en büyük lütuftur. Nitekim peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
«Allah bir topluluğa hayır dilediğinde(ilâhi kanunları tebliğ edecek) âlimlerini çoğaltır, (saptırıcı)cahilleri azaltır…» (2)
İslâm âlimlerinden yoksun olmak bir İslâm cemiyetinin uğrayabileceğ en büyük felâkettir.
Evet, kıtlık, anarşi ve hatta harb bile İslâm âlimlerinden yoksunluk felâketiyle kıyaslanamaz. Zira sözü edilen felâketler toplumun belirli bir dönemini etkiler. Ama Hakk’a çağıran, Batıl’lardan sakındıran ve olgun insan örneğini vererek cemiyeti hayra yönlendiren İslâm âlimlerinden yoksunluk insanî ve ahlâkî değerlerin yıkımına, adalet ve fazilet hayatının çöküşüne ve hayatın gayesiz yaşanmasına sebep olacağı cihetle dönemleri ve nesilleri etkiler.
Bu sebepledir ki İslâm âlimlerinden yoksunluk bir toplumun uğrayacağı ve taraf-ı ilâhiden uğratılabileceği bu en büyük musibettir.
Peygamberimiz bu gerçeği şöyle açıklamaktadır:
«(Amelleri sebebiyle) Allah bir millete şer diledi mi (ilâhi kanunları tanımayan) cahillerini çoğaltır. Gerçek din âlimlerini azaltır…» (3)
Konuya daha bir açıklık getiren hadislerinde ise peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
«Allah, (insanları bildirdiği iyiye, güzele ve doğruya yönlendirecek) ilmi insanların göğüslerinden çekerek almaz. Hakikat âlimlerini tarafına çekerek alır. Böylece (cemiyette Allah’ın emirleri ve yasaklarını tebliğ eden) âlimler kalmaz. Halk da gerçek bilgiden yoksun cahilleri baş tutar, önder edinirler. Onlar da sorulduğunda ilimsiz görüş bildirir (kendilerince ilkeler ve yasalar koyarlar.) Böylece hem kendileri sapıklığa düşer, hem de insanları saptırırlar.» (4)
Devrimizde İslâm ülkelerinin büyük çoğunluğunun giderek Hak’ça yaşantıdan sapmaları, sömürülen uydu ülkeler olmaları, aralarında siyasi ve iktisadi ittifaklar tesis ederek dünyamız için ümit verici bir blok oluşturamamaları, iyice biliniz ki yaşadığı dönemin şartlarını değerlendirebilen Kur’an ve Sünnet âlimlerinden yoksun olmaları sebebiyledir.
Ülkemizin ilimlerin her bir dalında ihtisas yapmış ilim adamlarına ve teknokratlara ihtiyacı vardır. Hayatı kolaylaştıracak ve Allah’ın yarattığı pek çok nimetten bizleri yararlandıracak onlardır. Ancak iyice biliniz ki hayatımızı İslâmlaştıracak İslâm âlimlerine ihtiyacımız çok daha fazladır.
Evet çok daha fazladır. Çünkü nükleer enerjinin üretemediği insanî ve ahlâkî değerleri, fizik ve kimyanın konu edinmediği adalet ve barışı, biyoloji ve zoolojinin ilgilenmediği sevgi ve saygıyı, sosyoloji ve psikolojinin veremediği kutsal idealleri ve âhiret hayatı özlemini Allah’a îman temelleri üzerinde yükseltecek ancak İslâm âlimleridir.
Mü’minler!
İslâm Dini’ne inanan ve O’nu yaşamak arzusunu duyan bütün ilim adamlarına ibadet olduğu inancıyla saygı gösteriniz. Özellikle İslâm âlimlerinin çoğalması için duâ ediniz. Onları yetiştirecek kültür yuvalarını seviniz ve yardımlarınızla destekleyiniz.
1) C. Sağîr, 2/183,206
2) C. Sağîr, 1/17
3) C. Sağîr, 1/17
4) İ. Mace, Hn. 52″
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi