Türkiye’nin hem Libya ve Tunus’la hem de Malezya zirvesinde bazı İslâm ülkeleriyle imzaladığı anlaşmalar, Selahaddin Eyyubî’nin Kudüs’ün fethinden önceki İslam Birliği çalışmalarını hatırlatıyor.
1171’de Fatımî Halifesi Adid’in ölümü üzerine Mısır’ın tek yöneticisi haline gelen Selahaddin Eyyûbî, saraya el koyarak Fatımî devletine son vermiş ve Bağdat’taki Abbasi Halifesi adına hutbe okutarak da İslam dünyasındaki iki halifeli yapıyı kaldırıp tek halifeli yapıya geçmişti. İşte bu olay, Müslümanların Kudüs’teki işgalci Haçlılara karşı birleşmelerinde tarihi bir dönüm noktası olmuştu.
Abbasi Halifesi, Nureddin Mahmud Zengi’ye Şam ve Mısır’ın temliknâmesini (mülkiyet fermanını), Selahaddin Eyyubî’ye de hil‘atler ve hükümdarlık alâmetlerini göndermişti. Selahaddin bağımsız bir devlet başkanı olmuşsa da, ümmetin ve devletin birliği adına Sultan Nureddin’e hep bağlı kalmıştı.
Daha önce Haçlıların saldırısına uğrayan Mısır’daki şiî Fatımî devletinin daveti üzerine sünnî Sultan Nureddin Mahmud Zengî’nin talimatı ile 1164-1169 yıllarında amcası Esedüddin Şirkuh’un yardımcısı olarak üç kez ardarda Mısır seferine katılan ve üçüncü seferin sonunda Mısır’a hâkim olan Selahaddin Eyyûbî, amcası Şirkuh’un vefatı üzerine ülkenin ordu komutanı ve veziri, ardından da sultanı olmuştu.
Mısır (Eyyubi) hükümdarı olduktan sonra bağlı olduğu Sultan Nureddin Mahmud’un da uğruna ömrünü adadığı İslâm Birliği’ni gerçekleştirmek için kolları sıvayan Selahaddin, hem ülkedeki şii-sünni ayırımını ortadan kaldırdı hem de Maliki ve Şafii medreseleri açarak mezhepler arası dengeyi sağladı.
Sonraki yıllarda da Şam başta olmak üzere büyük şehirlerde Şafiiler için (İmam Şafii’nin kabrinin yanında Salâhiye Medresesi gibi), Hanefiler için, Malikiler ve Hanbeliler için olmak üzere çok sayıda medreseler açan Selahaddin Eyyubi bütün mezhepleri kucaklayarak İslâm Birliği’ne zemin hazırladı… Askeri olarak da komutanı Şerefüddin Karakuş beyi Trablusgarb, Libya ve Tunus taraflarına, ağabeyi Turanşah’ı da Hicaz, Yemen ve Aden taraflarına göndererek İslâm Birliği sınırlarını genişletti.
Şu cümleleri, onun İslâm ve Ümmet Birliği şuurunu yansıtır: “İslâm ve Ümmet için ancak onları birleştirecek ve atabeylik için ancak kökünü ve dallarını koruyacak şeyi tercih ederiz…”
Aynı sıralarda Suriye ve Irak civarında askeri-siyasi birliği sağlayan Sultan Nureddin Mahmud Zengi, 1174 yılı başlarında Abbasi Halifesine gönderdiği bir mektupta; “Ordularının Yemen ve Hicaz’ı kontrolleri altına aldıklarını, Afrika’da Sudan içlerine ve Trablusgarb’a kadar ulaştıklarını, İstanbul ve Kudüs’ün fethinin de yakın olduğunu” yazıyordu. İşte bu, Nureddin-Selahaddin ikilisinin, Allah’ın lütfu ve inayeti ile gerçekleştirdikleri Müslümanların birlik ve dayanışmasının zaferi idi…
Nureddin-Selahaddin ikilisinin asıl hedefi; İslâm Birliği’ni kurup Haçlıları mübarek Kudüs ve civarından söküp atmaktı. Bu ikili, Müslümanlar arasında sürüp giden anlaşmazlıklara asla taraftar olmadılar; özellikle Müslümanlar arasında çıkan savaşlarda kardeş kanının dökülmesinden büyük ıstırap duydular. Zaruret olmadıkça Müslümanların topraklarına girmediler, hep Haçlılarla savaştılar…
Sultan Nureddin Mahmud’un vefatı üzerine dağılma emareleri gösteren İslâm Birliği’ni Şam’da topladığı İslâm Konferansı ile tekrar sağlayan Selahaddin Eyyubi, 1187 Hıttin Zaferi ile Haçlı ordusunu yok ederek Kudüs ve civarını 88 yıllık Haçlı işgalinden kurtaracak ve ümmetin gönlünde taht kuracaktı.
(Bu eşsiz zaferin öyküsünü “Minberin Sırrı–Selahaddin Eyyubi” adlı kitabımızdan okuyabilirsiniz.) İmdi, Nureddin-Selahaddin ikilisinin “İslâm Birliği” idealini Kudüs aşkı ile yeniden çağa taşıyarak kuvveden fiile çıkaran Erbakan-Erdoğan çizgisinin son yarım asırdaki en önemli hamleler dizisinin geçtiğimiz günlerde bir yandan Libya ve Tunus’la, diğer yandan da Malezya zirvesinde imzalanan anlaşmalarla –Doğu Akdeniz’den Uzak Doğu’ya uzanan çizgide- gerçekleştiği kanaatindeyiz. “Çağdaş Haçlılar”ın ve onların İslâm âleminin kalbine bir hançer gibi sapladıkları Siyonistişgal rejiminin bazı işbirlikçi ‘kabile’ devletlerini de kullanarak baltalamaya çalıştıkları “İslâm Birliği” hedefini ise, çok uzaklarda değil, çok yakınlarda görüyoruz. Bu sebeple, “Haçlı” ABD’nin saldırısına maruz kalan İran’ı dahi -bütün yanlışlarına ve şiici politikalarına rağmen- “birlik” içinde tutmaya özen gösteren ‘ümmetin gönüllerdeki lideri’Erdoğan’ın “İslâm Birliği” gayretlerini zora sokacak her türlü ayrılıkçısöylem ve eylemlerden içerde de dışarda da şiddetle kaçınılmalıdır.
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi