Yeni Zelanda’da Müslüman kardeşlerimizin Cuma namazı kılarken vahşice katledilmeleri ve fanatik ırkçı Hıristiyan katilin verdiği buram buram “Haçlı ruhu” kokan şifreli mesajlar, Müslümanların geleceğini tehdit edecek gelişmelerin işaretleri olarak okunmalıdır. Küstahça planlanan bu “Haçlı Terörü”nün tam da Çanakkale Zaferinin yıldönümü arifesinde gerçekleştirilmesi, saldırganın Türkiye’yi ve Osmanlı tarihini hedef alan mesajları da doğru okunmalı ve gerekli tedbirler alınmalıdır.
İmdi, insanların dini inanç ve ibadet özgürlüğünü en temel hak sayan ve tarih boyu güvence altına alan İslam Dini mensuplarına yönelik bu akıllara durgunluk veren saldırıyı doğru anlamak için; son günlerde, başta Mescid-i Aksâ’ya yönelik Siyonist saldırılar olmak üzere gerek yurt dışında ve gerekse yurt içinde yeniden hortlayan ezan, namaz ve cami düşmanlığının bilinçaltını iyi okumalıyız.
Bu bağlamda Şehid Seyyid Kutub’un, Maide 5/57-58’de dikkat çekilen ezana, namaza, dine yönelik psikolojik ve fiili saldırıların inanç temellerini deşifre eden yorumunu (özetle) birlikte inceleyelim:
“Ey müminler, sakın sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden dininizi alaya alanları, eğlence konusu yapanları velî/dost edinmeyiniz. Eğer gerçekten mümin iseniz, Allah’tan korkunuz.” “Birbirinizi namaza çağırmak için ezan okuduğunuz zaman, onlar bu çağrınızı alaya alırlar, eğlence konusu yaparlar. Bu, onların aklı başında olmayan kimseler olmalarından kaynaklanıyor.”
‘Dini alaya alınıp ibadet ve namazı oyun-eğlence (saldırı) konusu yapıldığında tüm onurunun kırıldığını gören müminin hamiyetini etkileyen bir durumdur bu… Akılsızlıklarından ötürü böyle bir suçu işleyenlerle Müminlerin velî/dost olmaları mümkün müdür?
Bu alaya alma ve eğlence konusu yapma eylemi, Kur’an-ı Kerim’in peygamberimizin (s.a) kalbine o günkü Müslümanlar için indiği dönemde, hem kâfirlerden, hem de Ehli Kitap’tan -özellikle Yahudilerden- kaynaklanıyordu. Peygamberimizin hayatında Hristiyanlardan böyle bir davranışın meydana geldiğine ilişkin bir belgeye rastlamıyoruz. Ancak, yüce Allah, Müslüman kitle için düşünce ve hayat sistemini dayandıracağı sürekli bir kural belirliyor. Kuşkusuz yüce Allah, tarih boyunca, Müslüman nesillerin karşılaşacakları durumları biliyordu. İşte biz, sayıca tüm kâfirlerden, Yahudilerden daha fazla olan ve kendilerine Hıristiyan diyenlerden oluşan, bu dinin ve Müslüman cemaatin düşmanlarını gördük, görüyoruz. Bunlar da -onlar gibi- İslâm’a düşmanlıktan geri durmamışlar, asırlar boyu İslâm’a tuzaklar kurmuşlardır. Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a) döneminde Roma Devleti ile yapılan çarpışmalardan beri İslâm’a kesintisiz bir savaşa tutuşmuşlardır. Bir süre “Haçlı Seferleri”, ardından hilafeti ortadan kaldırmak için Haçlı devletlerinin yeryüzünün her tarafından saldırıya geçtikleri “Doğu Sorunu” şeklinde sürdü bu savaş. Bir ara, Haçlıların içlerinde gizledikleri ancak, kimi zaman ağızlarından kaçırdıkları sömürgeciliğe zemin hazırlayan ve ona dayanan “Misyonerlik” şeklinde sürdü. Sonra bu kızgın savaş, yeryüzünün hangi bölgesinde olursa olsun ortaya çıkan İslâmî diriliş hareketlerine karşı sürmektedir. Bu saldırıların tümünde Yahudiler, Hıristiyanlar, kâfir ve putperestler birlikte hareket etmişlerdir.
(“Küfür tek millettir” hadis-i şerifini hatırlatmalıyız.)
Kur’an, kıyamete kadar Müslümanların yol gösterici kitabı olması için gelmiştir. Müslümanların itikadî düşüncelerini kurduğu gibi, toplumsal düzenlerini de kurmakta, ayrıca hareket stratejilerini de belirlemektedir. Bu kitap Allah’tan, O’nun peygamberinden ve müminlerden başkasını dost edinmemelerini öğretmekte, Yahudi, Hristiyan ve kâfirlerle dostluk kurmalarını yasaklamaktadır…
Kuşkusuz bu din, taraftarlarına müsamahakâr olmayı, Ehli Kitap’la, özellikle kendilerine Hristiyan diyenlerle ilişkilerinde iyi davranmalarını emretmekte, ancak bunlarla dostluk kurmalarını yasaklamaktadır. Çünkü hoşgörü ve iyi ilişkiler, ahlâk ve yaşam tarzı sorunudur. Dostluk ise, yardım demektir; iki grubun yardımlaşması demektir. Müslümanlarla inkârcılar arasında işbirliği kurulmasıdır. Oysa Müslümanın hayatında yardımlaşma, din için ve onun sisteminin ve düzeninin insanların hayatında kurulmasını sağlamak amacıyla yapılan cihad için geçerlidir. Bu konuda, Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında bir işbirliği olabilir mi? Nasıl olabilsin ki?
Bu, kesin ve net bir meseledir, cıvıklığı kabul etmez. Bu konuda yüce Allah, kesin bir ciddiyetten, Müslümanın dini konusunda takınması gereken tavra yakışır bir ciddiyetten başkasını kabul etmez.’ (Fî-Zılâli’l-Kur’ân)
Bu vesileyle, İslâm’ı hedef alan Haçlı-Siyonist terörünü lânetliyor, şehitlerimize rahmet diliyoruz.
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi