Ben de Kur’an okuyarak iman etmiştim. Oysaki ateizm kalbimi esir almak üzere iken tam bir direniş ve dürüstlük mücadelesi idi o zorlu günler benim için. Sanki iki kişi kavga ediyordu içimde ve bu kavga hiç mi hiç durmuyordu. “Allah’ı bulana kadar ellerimle her yere dokunacağım ve bulduğumda da kalbimin bütün sırlarını anlatacağım” diyordu ya “Cennetin Rengi” filminde küçük âmâ çocuk. Benimki de öyle bir mücadele idi. “Varsan bulacağım” diyordum.
Kararlarımda ilkeli, akılcı ve mantıklı olmayı isterdim küçük yaşımdan bu yana. Reddedeceksem de, iman edeceksem de bu kesin bir bilgi ve apaçık deliller ile olmalı ki hakikat olsun diyerek azmetmiştim o zamanlarda da.
Hakikati samimice arayan hiç HAKK ‘dan mahrum kalabilir mi?
Hakikat arayışımın en güzel tecrübesi idi o yaşlarım. O yüzdendir soru soran gençlere hayranlığım, merhametle yardımcı olma hissimdeki iştiyakım. Hayatın anlamını arayan ve sorana dost ruhlar olmak lazım.
Lise birinci sınıfta başlamıştı bu anlam arayışım. Ateist arkadaşlarıma Allah’ın varlığını ispat etme mücadelem vesilesi ile hepsi ateizmden uzaklaşmıştı. Allah’ın varlığına inanmışlardı. Fakat ben kendi içimde onlara verdiğim cevaplar ile mutmain olamamıştım.
Hiç unutmam onların o şaşkın hallerini ve “Sen değil miydin bize anlatan, şimdi bu nasıl oldu?” diye hayretle bakan yüzlerini. Fakat Allah kime hidayet dilerse önce sıkar, sonra açar ya, sükûnete ve beni takibe davet ettim kardeşlerimi. “Varsa, bulacağız” diyordum.
O yaz adeta kitap kurdu olmuştum. 3 ayda 40 kitap okudum. Diyanet İşleri Başkanlığı Kitabevi ve Adana’da bir Kitabevi daha vardı. O kitabevindeki görevliler “sakallı”:) diye ürkerek, Diyanet İşleri Başkanlığının kitabevine gitmeyi daha güvenli bulmuştum. İsmi, arayışımla ilgili olan kitapları alıp, alıp okuyordum. Fakat o kadar zordu ki o kitapları anlamak. Ne İmam Hatipli, ne de İlahiyatçı bir çevreden değildim. Ailem fenni ve sosyal alanla ilgilenen muhafazakâr bir ailedir. İslâm’ı seviyorlar fakat Adana şartlarında o zamanlarda “tahkiki değil, taklidi iman üzere” yaşıyorlardı. Ve benim sorularım fevkalâde zordu onlara göre.
Allah yerden göğe kadar razı olsun ailemden. Ekonomik olarak beni kısıtlamadan kitap alımımı desteklediler daima. Fakat yol gösteren olmazsa aldığın kitap sana göre mi, değil mi, nasıl ayrım yapabilir ki, on beş-on altı yaşlarında bir çocuk? Şimdi düşünüyorum da keşke Diyanet yayınevinde gençler ile ilgilenen hanımefendi görevliler de olsaymış.
Gerçekten kitapları dil olarak anlamıyordum, yanımdan ayırmadığım sözlük ile okuyordum. Sadece 16 yaşlarında bir çocuktum ve çabalıyordum. Fakat ne vakit Kur’an’ı Kerim Meal-i Şerif kitabını aldım ve “bir de bunu okuyayım” dedim. İşte tam aydınlanma o vakit oluştu. Ruh ve akıl düzeyinde, görüşümü netleştiren sanki bir güneş gibi doğdu Kur’an. “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez” der ya hani Rabbimiz Ra’d, Süresi (13/11.) ayetlerinde. Benim iç dünyamda da artık değişim başlamıştı. Karanlıklar dağılarak adeta Nur’u taşıyan hidayet iklimi dalga – dalga ısıtmıştı Kur’an ayetleriyle kalbimi, ruhumu ve benliğimi…
Okuduğum kitapların hepsini, Kur’an ayetleri yendi.
Bir Müslüman neden Kur’an’ı anlama seviyesindeki lisanı ile de okumaz ki?
O ne büyük bir açlık sebebi ve ne tarifsiz bir acıdır. Ruha zarar veren, inleten, kıvrandıran, hayat ipine tutunuşunda ayağına acımasız çelmeler takan…
Meali Şerif tam bir şifa idi sadrıma ve aklımı meşgul eden tüm sorulara. Derdine kaldığım Allah, peygamber sav ve şeriat ile ilgili beni zorlayan her konunun üstesinden gelmek nasip oldu vahyin Nuru ile. Hamdolsun Âlemlerin Rabbine.
Çocuk yaşımda aradığımı Kuran’da bulunca hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Teşekkür etmiştim Rabbime. İyi ki varsın ve iyi ki seni bana buldurdun diye. Bu sebeptendir ki gençler ve soruları benim için pek kıymetlidir. O sorular hakkı ile cevap bulabilmeli. Ve biz Müslümanlar dört koldan bu gençliğe hizmet veren mukarrebunlardan olabilmeliyiz…
Gençlik hayatı sorguluyor. Cevap bulamayınca hayattan vazgeçerek maddi, manevi varlığına kıyıyor… Bizlere düşen ise onlara dost ruh olabilmek. Onların bize karşı yapmasını beklediğimiz edep ve adet gereği madden hizmetin öncesinde bizler ilahi emir gereği onların hidayetine manen yardım eden hizmetkâr olmanın hakkını vermeliyiz. Bilmiyorsak bilenlerle var olmasını, yol bulmasını samimiyetle desteklemeliyiz.
Onlarla Kur’an üzerinden samimice diyalog kuralım. Yüzümüzü büyük bir ecir ve nusret temennisi ile Rabbe dönerek, işimizi Vekil olan ismine emanet edip tevekkül eden mütevekkil kullar olarak bekleyelim. Atıp tutuyoruz gençlere fakat öyle değil. Elleri tutulmalı ve gözlerine bakarak anlatmalı güven vererek gence.
“Evet, ben de korkuyorum ama yürümemi gerektiren sebepler, korkmamı gerektiren sebeplerden daha fazla” diyebilmeli Cennet mekân Aliya İzzetbegoviç misali. Korkuları, korkularımızdır. Fakat kaçış çare değil, çaresizliktir.
Genç bunu bizden başka kimden öğrenir?
O vakit, hayatı boyunca tam bir hafiye gibi ısrar etmeli Müslüman. Hidayetin, hakikatin anahtarlarını bulmak ve buldurmak için bu yaşam ona bahşedildi Hak Teâlâ’nın lütfuyla. Ne diyeyim, Allah layık etsin bizi Nebevi Metodun asaletini taşıyacak kul olabilmeye.
Hayatın ne sırlar sakladığı bilinmez elbet…
Rabbimden, bana müjde ve Rabbimin lütfundan sanki şefkatli bir tebrik gibi başka bir güzellik ulaştı. İman ettikten sonra gençlerle sohbetler yapan davetçi bir Müslüman olarak yaşamaya gayret ettim.
21-22 yaşlarımda yukarıda sizlere bahsettiğim “sakallı beyefendilerin” olduğu ve benim gitmeye ürktüğüm kitabevinin sahibinin kızı da vardı sohbet verdiğim gençler arasında. Henüz ortaokul yaşlarında tertemiz ve soru soran bir kız çocuğu. Ne büyük bir latife Rabbi Rahimden bilene… Hamdolsun Âlemlerin Rabbine…
Hayy’ dır Allah, Hakk’ dır Allah.
Prof. Dr. Haluk Nur Baki Hoca’mı da asla unutmam. Diyanet yayınevinden alıp da en iyi anladığım kitap o idi : “Bilimlerin Diliyle Allah”. Sonra o kitabı kaybettim. Geçen senelerde yayınevlerinden arattırdım fakat basımı yokmuş. Çok üzüldüm. Allah gani gani rahmet eylesin Üstat Haluk Nur Baki Hocamıza.
Tanışmadık kendisi ile ama elbet bir gün buluşacağız HAKK’IN DİVANINDA. Dilerim tüm kalbimle Resulullah’ın sancağında buluştursun Mevla…
Rabbimiz Kur’an -ı Kerim’de şöyle buyurur; “Hatırla ki, İbrahim: “Ey Rabbim” demişti, “bu beldeyi emin kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan ebediyen uzak tut!”(İbrahim 35) . Şu halde tüm dualarımız ve gayretimiz artık hidayet arzumuz ile nefsimize, neslimize ve ceddimize…
Yüce ALLAH geçtiğiniz BU HAYAT YOLUNDA önden gidip te, ÖNÜMÜZDEKİ ENGELLERİ KALDIRAN Peygamberleri, ONLARIN GÖSTERDİĞİ DOSDOĞRU YOLU takip eden salihleri, mukarrebleri, velileri ve kutsal kitabı okuyan HİKMET SAHİBİ alim insanları HAYATIMIZDAN HİÇ EKSİK ETMESİN İNŞALLAH.
Tevhit ehline selâm olsun…
Mübarek Ramazan-ı Şerif’in bizleri de mübarek etmesi için Allahümme Amin, Ya Muin.
HATİCE ŞEBNEM DİKTÜRK