islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4690
EURO
36,3690
ALTIN
2.962,53
BIST
9.277,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

İSLAM EŞKİYAYI DA KABINDA ERİTİR

İSLAM EŞKİYAYI DA KABINDA ERİTİR
1 Ekim 2023 09:00
A+
A-

Mekke’nin kuzeybatısında, Kızıldeniz’e yakın bir yerde Gifar kabilesi vardır. Bu kabile halkı hırsızlık ve yol kesip kervanları soyarak yaşamaktadır. Büyük bir kabile olduğu için de kimsenin bunlara karşı güç kullanması mümkün değildir. Hz. Resul’ün tebliğe başladığı ilk yıllardır. Bu kabilenin reisi Ebu Zer, Mekke’ye gelir. Mekkeli müşrikler, ona, “Muhammed’den uzak dur, o büyücüdür, seni kandırabilir”, diye uyarıda bulunurlar. O aldırış etmez, yanına gider. Gelin isterseniz, bundan sonrasını, Martin Lings’ten dinleyelim:

“Kabilesindeki diğer insanlar gibi Ebu Zer’de bir eşkıya idi, fakat onların aksine Tanrı’nın birliğine inanıyor ve putlara saygı beslemeye karşı çıkıyordu. Kardeşi Üneys bir iş için Mekke’ye gitmiş ve dönüşünde Ebu Zer’e, Mekke’de peygamber oluğunu iddia eden ve ‘Allah’tan başka tanrı yoktur’ diyen bir adamın varlığından ve onun kabilesi tarafından dışlandığından bahsetmişti.  Orada gerçek bir peygamberin varlığına inanan Ebu Zer, hemen Mekke’ye doğru yola çıktı. Mekke’ye girişte yolunu kesen Kureyşliler onun tüm öğrenmek istediklerini sormasına gerek kalmadan anlattılar. Ebu Zer, zorluk çekmeden Peygamber’in evini buldu. Peygamber o sırada avlunun bir köşesinde yüzünü örtüsüyle örtmüş bir halde, bir şilte üzerinde uyuyordu. Ebu Zer onu uyandırdı ve selam verdi. “Selam üzerine olsun” dedi Peygamber. Ebu Zer, “Sözlerini bana oku” dedi. Peygamber: “Ben şair değilim; benim okuduğum şey Kur’an’dır ve konuşan ben değilim Allah konuşuyor” dedi. Ebu Zer, “O halde benim için oku” dedi. Peygamber (s.a.v.) onu Kur’an’dan bir sure okudu, bunun üzerine Ebu Zer: “Allah’tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)in Onun resulü olduğuna şehadet ederim” dedi.  Peygamber “Hangi kabiledensin?” diye sordu, adamın cevabı üzerine, şaşkınlık içinde onu süzdü ve “Şüphesiz Allah kimi dilerse, hidayete ulaştırır” (1) dedi. Beni Gifar kabilesinin hemen hemen tümünün hırsız olduğu biliniyordu. Ona İslâmî emirleri öğrettikten sonra, Peygamber (s.a.v.), halkının yanına dönmesini ve emirlerini beklemesini söyledi. Bu yüzen Ebu Zer, beni Gifar’a döndü ve onun aracılığı ile birçok kişi İslam’a girdi. O sırada yine eski mesleğine devam ediyordu, fakat bu kez Kureyş kervanlarına özel bir ilgi gösteriyordu. Bir kervanın yolunu kestiğinde eğer kervandakiler Allah’ın birliğine ve Muhammed (s.a.v.)in O’nun resulü olduğunu kabul ederlerse, aldığı malları geri veriyordu.”(2)

İslam henüz topluma açılmamıştır. Bazı kaynaklar, Ebu Zer’in 5. Müslüman olduğunu yazar. Öyle olmasa da Müslüman olan ilk on kişiden birisidir. Meselenin önemi de buradadır; onun kişisel ve kabilesinin sosyal zaaflarıyla ele alındığı zaman çok büyük önem taşımaktadır: Gifar kabilesi, yol kesip kervan soyan bir yapıya sahiptir. Ebu Zer de bu kabilenin aynı suçu işleyen önemli isimlerinden birisidir. Zaten onun Müslümanlığına Hz. Resul’ün şaşkınlık göstermesi de bundandır ve bunun için onun İslam’ı kabulü üzerine büyük bir tevekkül içerisinde “Şüphesiz Allah kimi dilerse, hidayete ulaştırır”, mealindeki ayeti okumuştur. Yani, bu gelişme Allah’ın özel bir lütfu olarak algılanmalıdır. İslam, daha Mekke’de kabul görmemiş, ama çok uzaklarda soyguncu bir kabileye şemsiyesinin gölgesi düşüyor, üstelik bir eşkıya vasıtasıyla!..

Ve böyle bir insan, bir süre sonra toparlanıyor, İslam’ın ikliminde eriyerek yeni bir kimlik ve kişilik kazanıyor.

Öyle ki, bugün İslam’ın sosyal adalet anlayışı adeta bu insanla sembolleşmiştir. Döneminde kabile reislerinin, özellikle Muaviye’nin halifeliği dönemindeki ihtişamına karşı çıkmış, Müslüman’ın sade bir yaşayış içerisinde olması gerektiğini savunmuştur. Ondaki bu tepki tavrını kavrayamayanların, böyle bir çıkışını İslam Sosyalizmine payanda yapanlar onun teslimiyet ruhunu anlayamadıklarındandır.

Meselemiz, Gifari’nin İslam’la şereflenmesinin İslam’a kattığı artılar değildir elbette. Çünkü İslam’ın böyle artı değerlere hiç ihtiyacı olmamıştır, olmayacaktır da. Bakın mesela, İslam’ın ilk yayılma döneminde, Hz. Peygamber’i öldürmek üzere yola çıkan, Hz. Ömer’in eniştesinin evinde dinlediği Kuran’la hidayete yönelmesi Gifari’nin Müslümanlığından çok daha önemli bir hadisedir. İkisinin kişiliklerinde örtüşen tarafları tavır adamı olmaları ve bunu da çevrelerinde etkin kılmalarıdır. Bu, onların hidayetinden çok, İslam’ın gücünden kaynaklanan bir hadisedir.

Biz, burada iki örnekle bu konuyu tamamlayalım istiyoruz. Birisi, Bu ilk Müslümandan bir asır sonra Müslüman olduğu halde, Müslüman gibi yaşamayan bir insanın yeniden kendini ihya etmesi ve velayet noktasına kadar çıkmasıdır: Bu, Bişri Hafi adında bir zattır. 767’de Horasan’da doğan bu insan, gençliğini alkol bağımlılığı ile geçirmiş, daha sonra tövbe ederek tasavvufta makam sahibi olan mürşidi kâmil haline gelmiştir.

İslam’ın kuşatıcılığını anlatan bu tür olaylar sayısızdır. Günümüzden bir örnekle bu meseleyi tamamlayalım istiyoruz:

Malcolm X, 1925 yılında Amerika’da doğdu. 20 yaşında hırsızlık ve haneye tecavüz suçlarında cezaevine düştü. Burada İslam’ı tandı ve Müslüman oldu. Cezaevinden çıktıktan sonra kendisini İslam’ı tanıtma hizmetine adadı. Çok genç yaşta, 40 yaşında bir suikasta kurban gitti. Ölümünden önce, İslam ve Müslümanları anlattığı hatıra kitabını ‘Malcolm X’ adıyla yazdı. Bu kitabında, İslam’ın geleceğine duyduğu güveni dile getirdi ve şöyle dedi:

İslam beni, alkolden, cinayetten tımarhaneden ve cezaevinden kurtardı” Sonra devam etti:

“Bir yazı tahtasının yanında, tahtanın bir yanına yağlı boya ile çizilmiş bir Birleşik Devletler bayrağı vardı, altında ‘Kölelik, Istırap ve Ölüm’, bunun da altıda ‘Hıristiyanlık’ sözcükleri yazılıydı. Yanında bir de Haç vardı. Haç’ın hemen altındaysa, ağaca asılmış bir zenci resmi bulunuyordu. Tahtanın öbür yanında, bize Müslüman bayrağı olarak öğretilen bir bayrak resmi çizilmişti, hilâlden ve yıldızdan oluşuyordu. Kırmızı zemin üzerindeydi. (Türk Bayrağı) Sonra şu sözcükler gözse çarpıyordu; ‘İslâm, Özgürlük, Adalet, Eşitlik’, bunların da altında yazılı olan şuydu, ‘Armegeddon Savaşını (Amerika’da beyazlarla siyahlar arasında süren medeniyet savaşı)  kim kazanacak?” (3)

“Beyazlar tarihte kaydettikleri ilerleyişler sırasında hep Hıristiyanlığın sancağını taşımışlardır. Ama bir ellerinde de kılıç ve tüfek hiç düşmemiştir.” Altı bin yıl önce Temel İnsan siyahlardan almış olan beyazlar, bundan sonraki altı bin yılık süre boyunca da inandığı gibi bir cehennem yaratma peşindeydi yeryüzünde. İşte gözlerinizin önündeki şu hırpalanmış Amerika’da İslâm dinine şiddetle ihtiyaç vardır.” (4)

Yalnızca Amerika’nın mı ihtiyacı var? Hayır, bütün insanlığın, hatta kendini Müslüman sanan insanların bile!..

_____________________________

(1) Enam; /125

(2) Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, İnsan Yayınları, İstanbul 2006, s.60

(3) Malcolm X, AlexHaley, İnsan Yayınları,  İstanbul-2001, s.360.)

(4) age. s.577. vd.)

 

 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.