Osmanlının yıkılışıyla birlikte dünyaya hakim olan küresel iktisadi düzenin kurucuları, üretim ve kalkınma gelirlerinden emeksiz bir şekilde yüksek oranda pay almanın yolu olan borca dayalı küresel faiz düzenini kurdular. Bu sömürü sisteminin kurucuları kendi iç ekonomilerinde faiz oranlarını sıfıra yakın şekilde belirlediler. Sömürdükleri ülkelerde ise onlu yüzlü hatta binli rakmalar karşılığı faiz oranları üzerinden istedikleri gibi geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin varlıklarını ve kazandıklarını kendi ekonomilerine aktardılar. Dünya çapında silah teknoloji ve bilim üstünlüğünden kaynaklı gücün de bu oyun kurucularının uhdesinde olması hasebiyle çağın imkanlarına ulaşmak ve sahip olmak isteyen ülkeleri kontrollü bir şekilde dolaylı yollardan kendi sömürü düzenlerinin bir parçası haline dönüştürdüler. İktisadi ve sosyal açıdan ilkel ve çağın dışında kalan milletleri de kendi hallerine bırakıp bulundukları topraklarda ki zenginliklere el koyarak sömürü çarkının içerisine doğrudan soktular. Bugüne kadar ellerinde ki gücü kaybetmeden dünya hakimiyetlerini günümüze kadar sürdürdüler.
İktisadi ve idari her türlü güç bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kaybetmek istemedikleri için var güçleriyle her yolu deneyecekleri insanlığın topyekün karşılaştığı yaşanmakta olan olaylardan anlaşılmaktadır. Günümüz insanlığının eşiğinden adımını attığı sibernetik çağın dijital medeniyeti içerisinde de çağın firavun ve karunları faizci sömürü düzenlerini daha vahşice uygulamanın sistemini kurma telaşında olduklarını görmekteyiz ve hissetmekteyiz.
Osmanlı’nın yıkılış süreci ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ki tarihsel olaylar incelendiğinde görülecektir ki ülkemiz de bu küresel faizci sistemin bir parçası olmak zorunda bırakılmıştır. Kurulduğu günden bugüne kadar devlet ve millet olarak Ülkemizin kalkınması bu faizci para baronlarının istediği kadar gerçekleşmiştir. Millet olarak maddi kazanımlarımıza kurdukları “üçkağıt” düzenle masabaşında ortak olmuşlardır.Hele hele güçlenmemizin kıyısına köşesine yaklaştırmamak için devlet idaresinin geri planında her türlü entrika ve manipülasyon yapmaktan çekinmemişlerdir.
Ülkeyi küresel faizci düzene sokan elbette R.Tayyip Erdoğan olmadığı herkesçe malumdur. R.Tayyip Erdoğan’ın da içerisinde bulunduğu siyasi düşünceye ait kişileri kendi koydukları kurallar çerçevesinde iktidara gelmemesi veya iktidarda muktedir olmaması için için her türlü illegal yöntemler de dahil olmak üzere malum mihraklar tarafından engellenmiştir veya bertaraf edilmişlerdir. Bu sürece Osmanlının son elli yılını da dahil etmek mümkündür.
Cumhurbaşkanımızın ondokuz yıllık iktidarı da dahil olmak üzere faizci sömürü düzeni bu milleti iliklerine kadar emdiği hepimizce malumdur.
Hazinenin tım tıkır olduğu bir zamanda başarısız olacak beklentisi içerisinde istemeyerek de olsa R.Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesini engelleyemediler ve tanımak zorunda kaldılar.. Devletin tüm stratejik kurumlarına adeta örümcek ağı gibi yerleşmişlerdi. Kimi kurumlarda satılmış yerli işbirlikçileri, kimi kurumlarda da doğrudan kendi elemanlarını yerleştirmek suretiyle devlet gücünü istedikleri gibi kullanmışlardır.
Küresel deccal sisteminin mecburi istikameti gereği dayattığı yaşamsal zaruret İslam toplumunu sarsmış ve şaşkına çevirmiştir. Materyalist zihniyetin kapitalist düzenine ait “doğrular” Müslüman şahsiyetler için “yanlışlar”dır. Mevcut batıl küresel sistem içerisinde hem kişisel hem toplumsal hayatın sürmesi zaruretinden dolayı telef olmamak için Kur’anın müsaade ettiği kadarıyla istifade ettiler. Bu beceriyi gösteremeyenler de maalesef telef olup gittiler.
Devlet hazinesinin bırakınız yatırım yapmayı borçlanma kabiliyetinin bile kalmadığı bir dönemde iktidarı devralan R.Tayyip Erdoğan ülkenin hem kalkınmasını, hem milletin refah seviyesinin yükselmesini hem de geçmişten gelen borçlarını öteleme ve çevirebilme kabiliyetine kavuşmasını her türlü engellemelere rağmen başarmıştır.
Cumhurbaşkanımızın iktidarında geçmişte geceliği yüzde binlerle ifade edilen faiz oranları her ne kadar yaşanmasa da batılı ülkelerde ki sıfıra yakın faiz oranlarına kıyasla yüzde yirmili oranlardan da maalesef ülkeyi kurtaramadığımız ortadadır.
Medeniyetin güçlü ülkeleri arasına girmenin yolunun ekonomimizde ki faiz oranının ancak batılı ülkelerin sıfıra yakın faiz oranlarına çekmekle mümkün olduğu herkesçe bilinmektedir. Geçici de olsa ülkenin ve milletin ekonomisinin bozulacağını bile bile Cumhurbaşkanımız faize karşı canhıraş bir mücadele içerisine girmiştir. Zaten inancımızın gereği de bunu emretmektedir. Bence Cumhurbaşkanımız devlet olarak bu mücadeleyi verebilecek kabiliyete ulaştığımız için her şeyi göze alarak başlatmıştır.
Küresel iktisadi düzen; kendi kurguladıkları sistemin savurduğu yıkıcı ve yakıcı afete maruz kalmış olup, dijital medeniyete adaptasyon telaşesi içerisine girmek zorunda kalmışlardır. Bu süreçte Cumhurbaşkanımız mücadelenin daha kolay verileceğini görmüş olmalı ki süreci fırsata dönüştürme gayreti içerisine girmiştir. Bu mücadelenin sonucunda hakça paylaşımın yerleşeceği borcsuz müreffeh bir ülke olmanın kapısı aralanmış olacaktır.
Ben inanıyorum ki Cumhurbaşkanımızın hedefi küresel sistemin kurucularının gücüne ulaşıp esas faiz bataklığını kurutmaktır. Bu mücadelenin başarıya ulaşması için ırmağı geçerken ilahi sınav gereği suyundan kana kana içmeyen bir avuç taraftarların varlığının bile yetecegi iman ettiğimiz Kitabımız müjdelemektedir. Hak gelince batıl yok olur! Bu inançla ve bu yolda yürüyen bir avuç da olsa takvalı, ihlaslı ve sabırlı insanlık için adanmışların varlığı ümitlerimi daha da artırmaktadır.
Fehmi YAĞLI