“İnsanlık, dinden uzaklaşsa bile; sarılacağı herhangi bir ideal, ona yine dinin varlığını haykıracaktır.”
İlahi dinler, insanların dünya ve öte dünya hayatlarında temel belirleyici hükümler olarak gündemdeki yerlerini belirlerken; bazı kişi ve grupların oluşturduğu ideoloji, siyaset ve sosyal kavramlar gibi sun’i dinler de, aynen kendi mensuplarının vazgeçilmezleri olarak hüküm sürmektedir.
Dini inanış ve yaşayış sistemi; peygamberler vasıtasıyla insanlığa yeni bir bakış ve anlayış getirerek, insanın gerçek özelliğini sürdürme yolunda çaba sarfederken; ideolojiler ve siyasi-iktisadi doktrinler, dinin yerine geçmek için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. İlahi ve beşeri mücadele, insanlığın ilk döneminden itibaren görüldüğü gibi, bundan sonra da devam edecek sürekli bir mücadeleyi ortaya koyuyor.
İlahi dinler, insan ve toplumların bencilleşmesini, başkalarına zulmetmeyi ve menfaati için haksızlık etmeyi uygun görmezken; yeni din ve ideolojiler, insanın kendini tanrılaştırmasını, herşeye hakim olmasını ve başkalarını kendileri kul ve köle yapacak anlayışları öngörmektedir. Tek kelime dinler iyiliğe koşarken, diğer ideoloji ve sistemler, toplumlara baskı ve hakimiyeti hedef almaktadırlar.
Dinden uzaklaşma ve sapma:
Peki ne oldu da, her türlü samimiyet, adalet ve huzur hedefli dinlerin mensupları; insan tabiatına ve toplum huzuruna yönelmek yerine; insanlık dışı, ahlaka ve adalete aykırı hedeflerin peşinde koştular ve birçok yanlış ve sapıkça eylemlerin içinde oldular.
Bunun birinci sebebi; ilahi dinlerin insanlar tarafından gereğince anlaşılmamış ve niteliğine erememiş olmalarıdır. Samimiyet, dostuk, fedakarlık, adalet, merhamet gibi değerler; günümüzde tercih edilmeyen, gereksiz ve hatta insanları pasifize eden kavramlar olarak gösterilmektedir. Bunun sebebi, insanın kendini bilemeyip, gerçek hakikati yakalayamamış olması, ihtiras ve menfaatlerine alet olmalarıyla açıklanabilir. Dini ve onun yüce hedeflerini anlama ve iradesini bu yönde kullanabilme gücü, insanın yüce ve idealist anlayış ve düşünceleri ile mümkün olabilirken; insanların çoğu, böyle bir erdem ve kavrayış seviyesine ulaşamamaktadır.
İslam dünyası bile; Müslümanlığın geniş hayat felsefesini henüz anlayabilmiş değildir. Kulaktan dolma, dini grup veya yaşlıların bilgileriyle oluşan din anlayışı; bilgi ve düşünce ile yoğrulmadığı için, geleneksel seviyede kalmakta ve toplumları hareket ettirme gücünden mahrum bulunmaktadır.
Dünyevi din ve ideolojilerin rolü:
Modernist hareket, Aydınlanma dönemi ile birlikte dinin yerine önce tabiatı, sonra insanı ve son olarak ideolojileri koyarken, dinin insanı kuşatan güçlü varlığına karşı yanlış bir imaj oluşturmaya çalıştı. Fakat; seküler anlayış, ne insanı anlamada ve ne de sosyal hayatı harekete geçiren dinamikleri keşfetmede bir çözüm ortaya koydu. Herşeyi maddi ve kişisel ihtirasları karşılamak ile sağlayacağını düşündü. Halbuki din ve ahlak dışı bu kültür; doğrulardan uzaklaştırıcı ve ayrıştırıcı niteliklere sahipti. İnsanı kuşatan, ona sahip çıkan ve onun sonsuzluk beklentilerine cevap veren bir ahlak veya kültür oluşturamadı. İlahi değerler gibi güçlü ve yönlendirici bir etkiye sahip olmayı hayal etti. Bunu yapamayınca, ilahi dinlere saldırıp onları yok ederek, kendi varlığını ayakta tutmayı denedi.
Yahudi hahamları, İsrail kavmini, maddi ve siyasi makam hırsıyla, gerçek Yahudilikten uzaklaştırdı. Hristiyan Din adamları; kiliseyi bir kazanç ve siyasi otorite kaynağı olarak gördü ve her türlü haksızlığa imkan verdi. Geriye, aslından uzaklaştırılamamış ve birilerinin aleti olmamış bir tek İslam dini kaldı. Onu da, günümüzde; Yahudi ve Hristiyanlığa yaptıkları gibi, gerçek özelliğinden uzaklaştırmak için; ilim dışı, terörist ve çağ dışı bir inanç olarak empoze ettiler. Kendi ürettikleri sahte din adamları, terörist gruplar ve kukla idareciler vasıtasıyla İslam dininin, insanlara sağladığı ahlak, kültür ve adalet sistemini yok etmeye çalıştılar.
Daeş terör grubunun liderinin Türkiye’de yakalandığında, Ayasofya’yı kana bulama planlarının ortaya çıkması; Ayasofya’yı ne pahasına olursa olsun, açılmamasını isteyen Batı dünyası ve Amerika’nın istekleri ile eşleşen bir durum ortaya çıktı.
Myammar, Filistin, Suriye, Çin, Hindistan ve Balkanlar’da Müslümanların kimliğini ve canlarını sistematik yok etme çalışmalarının arkasında; İnsanları putlaştıran, Dinleri saldırganlaştıran ve Irkları kutsallaştıran düşünce ve sistemlerin olduğunu hayretle görüyoruz.
Bir başka dine düşmanlık, Avrupa’da uyandırılan “İslamafobi” anlayışıdır. Demokrasinin beşiği olan Avrupa, İslamın kitabına, camilerine bomba, kundaklama ve tahrip yaklaşımlarıyla; ne kadar objektif, inanç ve düşünceye saygı gösterdiklerini (!) ortaya koymaktadırlar. Bu davranışlar bile, ilahi dinin varlığını ve uygulamasına tahammül edemeyen “hastalıklı bir tutumu” göstermektedir.
Din, hala; dünya toplumların kaderini ve geleceğini belirleyen bir güç olarak varlığını muhafaza ederken; siyaset, iktisat, eğlence, cinsiyet ve uluslarası politikaların temel hedefi olarak; İnsan’ı Allah’dan uzaklaştırma yönünde planlar, sahneye koyulmaya devam ediliyor.
Prof. Dr. Sami ŞENER
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…