Önce haberi okuyalım:
“İngiltere’de seri çocuk katili hemşireye müebbet hapis cezası verildi: Cinayetlere ilişkin yeni detaylar ortaya çıktı İngiltere’de bir hastanenin yeni doğan ünitesindeki yedi bebeği öldürmekten suçlu bulunan hemşire Lucy Letby müebbet hapis cezasına çarptırıldı.”
MÜEBBET HAPİ CEZASI ADİL DEĞİLDİR
Normal hayatın akışı içinde nefsi müdafaa dışında öldürmeyi mazur kılacak bir durum düşünülemez.
Yedi çocuğun öldürülmesine müebbet hapis cezası verildiğine göre İngiltere’de ölüm ceza yok.
İnsan doğasıyla çelişen bu katile müebbet hapis cezası, Ülkemize de ithal edildiğinden örneğin yedi insanın gözlerimizin önünde öldürülmesine verilecek ceza da bu olacaktır.
Üzerinde düşünüldüğünde anlaşılacağı üzere müebbet hapis cezası adil değildir. Cezanın şahsiliği yani cezanın yalnızca suçluya verilmesi ilkesine de aykırıdır.
Mesela otuz beş yaşlarında kadın veya erkek bir katile verilecek müebbet hapis cezası, onun annesine- babasına, eşine ve çocuklarına hatta toplumuna ve de öldürülenin yakınlarına da kısmen verilmiş olmaktadır
Müebbet ceza yiyen katilin geride bıraktığı eşi yıllarca hapishane yollarını aşırmaya mecbur kalmayacak mı ? Ya bir de çocukları varsa?
Hangi anne baba, çocuğu hapiste iken vicdanı rahat yaşayabilir?
Bir ferdi öldürülerek tecavüz edilmiş bir toplum, katili neden bir ömür bakmaya mecur bırakılsın? Ya öldürülen insanların aileleri, içerde olduklarını bildikleri katili unutabilirler mi? Öfkeleri dindirilebilir mi?
MÜEBBET HAPİS CEZASI CAYDIRICI DEĞİLDİR
Daha önemlisi cezadan beklenilen caydırıcılık müebbet hapis cezasıyla sağlanabilir mi? Çünkü her toplumda cezalara af getirilmektedir.
İSLAM HUKUKU’NDA MÜEBBET HAPİS CEZASI YOKTUR
Yaratanımız olan Allah’ın Kur’ân ile koyduğu ceza sisteminde böyle bir ceza yoktur.
Yargı sonucu, suçu sabit olan suçluya af ve tazminat seçenekli ölüm cezası verilebilir.
Öldürülen kişinin varisleri, katili af edebilirler veya tazminat alabilirler. Müştereken istemeleri halinde ise katile ölüm cezası uygulanabilir.
Görüldüğü üzere af ve tazminat ile katil yaşama dönebilir. Ölüm cezasının uygulanması halinde yakınları üzülseler de hayat yeniden başlar. Toplum bakma yükümlülüğünden kurtulur. Her durumda öldürülenin varisleri uygulanan erdem ve adetle tatmin bulur. Tazminat alma durumunda ise ihtiyaçlarını giderir.
Sözü, bu üç seçenekli cezayı açıklayan ayetle bitirelim:
“ Ey iman edenler! Öldürülen kimseler hakkında kısas, yani suçsuz bir insanı kasten öldüren kişinin işlediği suça denk bir ceza olarak öldürülmesi, yetkili merciler tarafından yerine getirilmesi gereken bir yasa olarak size farz kılınmıştır.
Hüre karşılık hür, esire karşılık esir, kadına karşılık kadın kısas edilir. Yani cinayeti kim işlemişse, cezasını da yalnızca o çekmelidir.
Ancak katil ,insanlık ve din yönüyle kardeşi sayılan maktulün varisleri tarafından herhangi bir şekilde affedilirse, o zaman kısas cezası uygulanmaz. Maktulun varislerinden biri dahi affetse kısas düşer. Bu durumda, tarafların İslâm’a aykırı olmayan gelenek ve örfe uyarak aralarında anlaşıp diyet/tazminat miktarını belirlemeleri ve katilin, kendisini bağışlayan bu insanları bir nebze teselli etmek üzere onlara kan bedelini güzellikle ödemesi gerekir.
Bu bağışlama yetkisinin verilmesi, Rabb’iniz tarafından sizlere bahşedilmiş bir hafifletme ve rahmettir. Fakat bu yetki, sadece maktulün yakın akrabalarına tanınmış bir haktır; yoksa yetkili merciler de dâhil, bir başkasının katilleri affetme yetkisi yoktur.
Ama her kim, bütün bunlara rağmen yine de saldırganlık etmeye kalkışırsa, sözgelimi, katil yerine başkasını öldürürse ya da katili öldürmekle yetinmeyip onun akrabalarına da saldırırsa veya katili affedip diyeti aldıktan sonra onu öldürmeye kalkarsa yahut katil diyeti ödemeye yanaşmazsa, işte onun için de can yakıcı bir azap vardır! “ (Bakara 2/178)