Örtünmede amaç, yaratılış sebebimiz olan ibâdeti, giysiye ilişkin ilahi emirleri yerine getirerek de yapmaktır. Böylece Rabbimizin egemenliği önünde eğilmek, Cennetlerine girebilmektir. Bu ana gaye çizgisinde içgüdüleri aklın ve İslâm’ın kontrolüne alarak özgün bir şahsiyet oluşturmak, aileyi koruyarak genel ahlâka katkı sunmaktır. Kadını özgürleştirmektir.
Kadınların rûhî ve bedenî duyarlılığı sebebiyle ilgi duymadıkları alanlar vardır. Ama Kur’ân ve Sünnet yasalarıyla erkeklere açık, fakat kadınlara kapalı alanlar yoktur. İstisnalar da pek azdır. Erkeklerin yükümlü kılındığı îman, namaz, zekât ve hac gibi görevlerle, içki, kumar ve zinâ gibi yasaklarla onlar da yükümlüdür.
Erkekler gibi onların da eşlerini seçme, yargı kararıyla boşanma ve ekonomik görevleriyle uyumlu mîras alma hakları vardır.
Onların da üretime katılma, ticaret yapma, siyasî ve hukûkî yönden kendilerini ve diğer Müslümanları temsil ve onlar adına tasarrufta bulunma hakları, gereğinde savaşlara katılma görevleri vardır.
Hz. Peygamberin uygulamalarına aykırılıkla kadınların İslâmî kurallara bağlı olarak yapabilecekleri sosyal atılımları bir tarafa, Cuma ve Bayram namazlarına katılımlarını bile engelleyen yaklaşımlar, İslâm’ı değil sahiplerini bağlar.
İnsanı en güzel kıvamda erkek ve kadın olarak yaratan ve onlara müşterek görevler yükleyen Allah’ın ve bütün insanlara gönderdiği Elçisinin kadınlar aleyhine ayırım yapması mümkün müdür?
İslâm’ın kadınlar için ev merkezli ve siyasal atılımlar dahil sosyal aktiviteli bir toplum hayatını önerdiği söylenebilir. Bu öneri düşünebilen insanlığın büyük bedeller ödeyerek doğruluğunu kavrayabildiği bir hakikattir.
Birilerinin İslâm adına, diğerlerinin de laiklik adına haklarını ve hürriyetlerini kısıtladığı İslâm kadını, İslâmî çizgiden ödün vermeden ayağa kalkmaya çalışmalıdır.
Ali Rıza Demircan