Gazetemizin siz değerli okuyucularımıza hediye ettiği “Namazı Yaşamak” kitabımız hayırlara vesile olsun inşallah. Bu mütevazı kitabın namaz merkezli İslâmî hayata katkı sağlaması, en kalbî niyazımdır.
Hatırlatalım ki, İslâmî hayat tarzı namaz odaklı biryaşam/a biçimidir. Müminleri günde beş kez Rableri ve birbirleri ile buluşturan namaz, İslâmî hayatın merkezinde yer alır. Namaz, İslâm’da ilk emredilen ibadettir; müminleri diğer bütün İslâmî görevleri yapmaya hazırlar, tüm kötülüklerden alıkoyar ve onları vakit vakit miraca yücelterek diri tutar.
İslâmiyet’i bir hayat tarzı olarak yaşamak için, müminin bütün davranış ve ilişkilerine yön veren ve hayatın her alanına müdahale edip şekillendiren en kuşatıcı ibadet olan namazı yaşamak gerekir.
Namaz, öncelikle Tevhîd’in eyleme dönüşmüş biçimidir. Namazda baştan sona Tevhîd inancı terennüm edilir: ezan, abdest, örtünme, kıbleye yöneliş, niyet, kıyâm, rükû, sücûd, teşehhüd, kıraat, dua, zikir, tahmid, tesbih, tekbir… bunların hepsi de “bir” olan Allah’a imanı ve teslimiyeti ifade eder. Namaza hazırlık olan abdest; kişiyi, Allah’a ortak koşmak (şirk) başta olmak üzere, her türlü günahtan, maddi ve manevi kir ve pastan temizleyen bedensel ve ruhsal bir arınma işlemidir. Namaz vakitlerini ilan eden ezan, aynı zamanda bir “tevhid çağrısı” olarak Tevhid esasına dayalı İslâm akaidinin özlü bir tebliği ve tüm insanlığı gerçek kurtuluşa çağıran bir özgürlük neşidesidir. İçimizi-dışımızı maddi ve manevi kirlerden, küfür ve şirkten arındıran, yüzümüzü-özümüzü Allah’a döndüren, niyet, eylem ve sözlemlerimizi O’na odaklayan unsurlarıyla namaz tam bir Tevhid pratiğidir.
Namazın bütün peygamberlere ve son peygamber Muhammed Mustafa Efendimize (onlara salât ve selam olsun) ilk emredilen ibadet olmasının hikmeti de, bu ibadetin kuşatıcı içeriğinde aranmalıdır: Hz. Musa’ya (a.s) mukaddes Tuva vadisinde peygamberlik verip ilk vahyini ileten (Tâhâ 20/12-13) Rabbimiz, ona önce kendi Zâtından başka ilah olmadığını ve yalnızca Kendisine kulluk etmesi gerektiğini hatırlatmış, hemen ardından da “dosdoğru namaz kıl” (Tâhâ 20/14) talimatını vermiştir. Hz. İsa (a.s), henüz annesinin kucağında bebek iken mucize olarak konuşmuş ve “Rabbim, yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti”(Meryem 19/31) demiştir. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e de (s.a) daha peygamberliğinin ilk günü namaz emredilmiş, oruç, zekât ve hac ise hicretten sonra Medine’de farz kılınmıştır. İslâm’a girmenin ilk şartı “Lâ ilâhe illallah, Muhammedü’r-Rasûlüllah” hakikatini kabul etmektir. Bunu günde beş vakit kılınan namaz, yılda bir ay tutulan oruç, yılda bir kez verilen zekât ve ömürde bir kez yapılan hac izlemiştir. Zenginlik ve sağlık gibi şartlara bağlı olan diğer üç ibadetten daha sık eda edilen ve Allah’ın kullarını günde beş kez huzuruna taşıyan namaz ibadeti, böylece müminin kişiliğini, ilişkilerini, davranışlarını, ahlâkını biçimlendirmede başat rol oynar.
Demek ki namaz; diğer bütün ibadetlerden daha önemli ve önceliklidir. Zira namaz; insan ve toplumların değişiminde lokomotif rol oynayan omurga ibadettir. Namazın diğer ibadetlerden daha önce farz kılınmış olmasının hikmeti de bu dönüştürücü ve inşa edici rolünde aranmalıdır.
Namazın bu belirleyiciliği ve hayatı tümüyle şekillendirici özelliği sebebiyledir ki, Ebû Cehil taifesi, Efendimizin (s.a) Kâbe’de namaz kılmasını engellemeye kalkıştılar (Alak 96/9-10); yine namazın sosyo-ekonomik hayata müdahalesi sebebiyledir ki, Medyen-Eyke zorbaları Hz. Şuayb’ın namazını boy hedefi haline getirdiler (Hûd 11/87). Şer odakların bugün namazdan rahatsız olmaları da işbu sebepledir.
İmdi, gerçek şu ki, günümüz Müslümanları ve özellikle Türkiye Müslümanları, namazın önemini ve güzelliklerini yeterince bilmedikleri gibi onun İslâm’ın “olmazsa olmazı” olduğunun bilincinde de değiller. İnanıyoruz ki, Müslümanlar namazın, diğer ibadetler başta olmak üzere tüm İslâmi vecibelerin uygulanmasına da zemin hazırlayarak din binasını bir bütün halinde inşa eden ve hayatın her alanını kuşatarak muazzam bir umrâna/medeniyete vücut veren mucizevidönüştürücü özelliğini keşfedip dosdoğru namaz kılmayı (ikâme-i salât) başardıkları zaman tekrar ayağa kalkacaklardır.
Hâsılı; Ümmet-i Muhammed’in tekrar tarihin öznesi haline gelmesini sağlayacak olan topyekûn dirilişimiz “namazı yaşamamıza” bağlıdır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi