İnsanı yaratan Allah’tır. İnsanı yaratan Allah, insan için İslâm’ı din olarak koymuş, bu dinin yasalarını, insanlar içinden seçtiği peygamberleri aracılığı ile bildirmiştir. İnsan, bu hak dinle kulluk denemesine uğratılmaktadır. Hz. Muhammed’in (sav) tebliğ ettiği son şekliyle İslâm, inançtan siyasete, ahlâktan cinselliğe kadar insan hayatını bütünüyle kuşatır.
Bu itibarla İslâm dindir, devlettir, barıştır; düzenleyici ve yönlendirici emirler-yasaklar manzumesidir.
İnsanı kuşatan ve onun dünya ve âhiret mutluluğunu hedefleyen İslâm Dini’nin oluşturulmasını âmir olduğu yönetim kurumunun yöneticilerinin hangi genel kurallara göre seçileceklerine elbette açıklık getirmesi gerekirdi.
* * *
14 Asır önce Allah tarafından gönderilen ve Kıyamet gününe kadar geçerli kılınan İslâm, en ilkel şartlar yanısıra en gelişmiş toplumlarda uygulanabilecek seçimle ilgili genel kurallar koymuştur. Bu kuralları seçme ve seçilmede bütün mükellef mü’minleri yetkilendiren bir yapı içinde adâlet, liyakatlileri görevlendirme ve şûra olarak özetleyebiliriz.
Adâlet, Liyakatlileri Görevlendirme ve Şûra
Zira Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’in müteaddid âyetleriyle adâleti emretmiş, öz canlarımız aleyhine de olsa adâletin gerçekleştirilmesini emir buyurmuştur. Kamusalı dahil bütün alanlarda liyakatlıların görevlendirilmesini de şöylece ilkeleştirmiştir:
“Allah size emanetleri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adâletle hükmetmenizi emreder…”1
Vahiyle belirlenmeyen konularda danışmayı, seçimi ve çoğunluğun görüşlerinin benimsenmesi ilkesini içeren Şûraprensibi ise şanlı Peygamberimiz, biricik önderimizin şahsında bütün mü’minlere şöyle emir buyrulmuştur:
“(Ey Peygamber!) Toplumu ilgilendiren her konuda çevrendeki insanlarla müşavere et.“2
Şûra’nın mü’min toplumların temel özelliği olması gerektiği hususu da şöylece açıklanmıştır:
“(İlâhî armağanlar) Rabbinin çağrısına karşılık verenler ve namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar, bütün ortak meselelerini aralarında Şûra (danışma)ile karara bağlayanlar içindir...”3
Toplumun Doğal Temsilcileri
Âdil ve kapsamlı bir yapı içinde liyakatli mü’minleri Şûra yoluyla belirleme şeklinde ifadelendirdiğimiz kuralların, tarihi toplumlarda ancak toplumun tabiî temsilcileri gibi görülebilecek ilim adamları, askeri rical ve siyasîler gibi aydınların aktiviteleri ile gerçekleştirebilmiş olması gayet tabiiydi. Nitekim örnek nesil sahabilerin ilk dört halifenin seçimindeki uygulamaları da bu şekilde olmuştu. Çünkü Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) yönetimde kendi ailesinin ve de herhangi bir zümrenin fertlerine ayrıcalık ve öncelik tanımamış, devlet başkanının seçiminin İslâmî ilkeler doğrultusunda gerçekleştirilmesini Müslümanlar’ın özgür iradelerine bırakmıştı.
Demokratik Cumhuriyet
Ulaşım ve iletişim imkanlarının geliştiği asrımızda sözü edilen kuralların, insan gelişiminin akla dayalı nihai ürünü olan (İslâm’la ayarlı) demokratik bir cumhuriyetle işletilebileceği hususu makul bir kabuldür.
İçinde yaşadığı toplumu iyiye, güzele ve doğruya yöneltmek, dinin, olgun aklın ve bilimin red ve takbih ettiği zulümleri, sömürü ve ahlâksızlıkları bizzat veya bilvasıta gidermek bütün mükellef mü’minler’in görevi olduğuna göre, her ferde seçme ve seçilme hakkını veren ve sivil eylemlere açık olan demokratik bir cumhuriyet (daha iyi bir yöntem belirlenmedikçe) mutlakiyet ve meşrutiyete tercih edilmesi gerekendir.
Burada şu ana gerçeği vurgulamak isteriz. Cumhuriyet, mutlakiyet ve meşrutiyetin karşıtıdır ve hiç bir beşeri sistemin özelliği de değildir. Ama o, İslâm’ın gereğidir. Çünkü, başta şûra olmak üzere yukarıda özetle açıklanan şartlar çerçevesinde oluşturulacak yönetimi peygamberlik hilafeti olarak açıklayan ve babadan oğula intikal şekli olan saltanatı meliklik/krallık olarak vasıflandırıp yeren bizzat peygamberimiz olmuştur.4
Adâletli ve faziletli bir yönetim için demokratikleşmiş bir cumhuriyet gibi yönetime canlılık, etkinlik ve kutsallık kazandıracak yasalar manzumesi de önemlidir.
Yönetime esas olacak yasalar-değerler manzumesi meselenin özü olmakla ve Müslümanlar için hayatî bir önem taşımakla beraber ayrı bir problemdir. Bu ana problemin demokratik bir cumhuriyette vahiy ve aklın ışığında “İslâm’ın değiştirilemez ilkeleri”ölçü alınarak yapılacak tercihlerle çözüme kavuşturulabilmesi mümkündür. Zira başta temel haklar ve özgürlükler olmak üzere pek çok alanda İslâmî ilkelerle insanların saygı duyduğu evrenselsel ilkeler arasında benzerlikler hatta örtüşmeler vardır.
İslâm’ın özelliği ilkelerine, Allah’a ve âhiret hayatına imanla canlılık ve etkinlik kazandırmış olmasıdır.
Cumhuriyet İslâm’ın Onay Verebileceği Sistemdir
Yukarıda sunulan bilgiler ışığında tarihî süreç içinde muhtelif ülkelerde gerçekleştirilmiş cumhuriyeti, kurucuları ve kurucularının amaçları ve eylemlerinden bağımsız olarak İslâm’ın onay verdiği bir seçim sistemi olarak değerlendirmek gerekir.
Burada önemli bulduğumuz bir diğer hususa daha açıklık getirmek isteriz.
Uzun İslâm tarihi boyunca kurulmuş İslâm devletlerinde meşru görülen yönetimin babadan oğula intikali sistemi İslâm’a değil, tarihî şartlara ve İslâm adına oluşumları meşrulaştırma gereği duyan veya baskılara maruz kalarakzaruret prensibini işleten ilim adamlarının içtihatlarına dayanmaktadır.
Yönlendirici ve kurumsallaştırıcı İslâm hukukuna yürekten bağlı liyakatli yöneticilerin idaresinde istikrara ve başarılı atılımlara vesile olabildiyse de, mutlak veraset sisteminin sistem olarak Kur’ân ve Sünnet’ten onay alamayacağı açıktır.
Hutbemizi Ashab-ı Kiram tarafından (âdil bir yapı içinde liyakatli mü’minleri seçip tavzif etme) kuralı işletilerek seçilen Hz. Ebubekir’in seçilmesinin akabinde yaptığı tarihi konuşma ile bitirelim:
“Ey insanlar! Sizin en iyiniz olmadığım halde sizin başınıza geçmiş bulunuyorum. Vazifemi gerektiği şekilde yaparsam, bana yardım ediniz. Yanılırsam bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizdeki zayıf; hakkını alıncaya kadar benim nazarımda kuvvetlidir. İçinizde kuvvetli olan ise; ondan, başkasının hakkı alınıncaya kadar nazarımda zayıftır.
Bir millet Allah yolunda cihadı terkederse zillete uğrar. Sözlü ve fiili çirkinliklere bulaşan millet de belasını bulur. Ben Allah’a ve onun Peygamberine itâat ettikçe siz de bana itâat edin. Ben Allah’a ve peygamberine isyan edersem, sizin de bana itâatınız gerekmez.”
1- Nisa 58
2- Al-i İmran 159
3- Şura 38
4- Feyzül Kadir hn. 4147.
ÖNELİ NOT: Yukarıdaki yazı 45 yıl önce Süleymaniye Camii minberinden Hutbe formunda okunmuştur. Bu gün de anacak böyle yazılabilirdi. Konu ile ilgili yeni olup okunmasını tavsiye edeceğimiz yazılarımız için bak.
http://www.alirizademircan.net/islam-demokrasiyi-onaylar-mi-4-569h.html
http://www.alirizademircan.net/islamda-yonetim-sekli-belirlidir-ve-muhtesemdir-4-570h.html
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi