İslâm’ı gereğince anlayamadığımız için onu yüceltmek isterken de eksik tanımlıyoruz.
a. “ İslam sevgi dinidir,”diyoruz.
Doğru, İslam sevgi dinidir ama nefret dinidir de.
Bu gerçeği açıkladığımız zaman insanlar tedirgin oluyorlar. Bakınız, Peygamberimiz ne buyuruyorlar:
“ İman derecelerinin en yükseği Allah için sevmen, Allah için nefret etmen ve dilini Allah’ın zikrine alıştırarak zikirler yapmandır”.(M.Mesâbîh Hn. 48)
Bu hadiste görüldüğü üzere iman derecelerinin en yükseği Allah için sevmek, Allah için nefret duyaktır. Biz zulümden nefret edeceğiz, işkenceden nefret duyacağız, insanların haklarının çiğnenmesi ve onların sömürülmesinden ötürü saçacağız ki Allah için adaleti sevebilelim.
b.“İslam, barış dinidir,” diyoruz.
Doğru, barış esastır ama İslam savaş dinidir de. Peygamberimiz de kendisini, “ Ben barış ve savaş Peygamberiyim” şeklinde tanıtıyor.(el-Camiu’s-Sağîr1/108,Ene bölümü) Çünkü ilk insan topluluklarından bu yana zalimler her zaman var olagelmiş, zalim topluluklar, insanların hakları ve özgürlüklerini çiğnemeye devam eder olmuşlardır. Elbette İslâm, zulme karşı direnmenin, savaş açmanın da örneklerini vermek ve görev haline getirmek konumundaydı. Bunun içindir ki Rabbimiz, merhamet Peygamberi ve barış Peygamberi kıldığı Peygamberimize, “Allah yolunda savaş” emrini de vermiştir. (Nisa 84)
c.“İslâm Allah’ı zikretmektir,”diyoruz.
Hiç şüphesiz Allah’ı zikretmek de güzel amellerimizdendir. Allah’ı zikretmek için özel bir zaman ayırmanıza da gerek yoktur. Yolda yürürken, araba kullanırken, masa veya iş başında iken Sübhanallah, Elhamdulillah, Allahuekberşeklinde veya benzeri cümlelerle zikir yapabiliriz. Ancak burada değinmeden geçemeyeceğimiz bir çok çok önemli bir konu var:
Biz Allah’ı zikretmeyi hep, “Lâilâhe illellah,”, “Sübhanallah ve bi Hamdih” ve “ Esteğfirullah” gibi zikir cümlelerini tekrarlama şeklinde anladık. Böyle olunca da Allah’ı çokça zikreden insanların toplumsal hayattan geri kaldıklarına, faydasız oldukları da tanık olduk. Doğrudur, bu da Allah’ı zikirdir, ama zikrin bütünü de değildir. Peygamberimizin öğrettiği zikir cümleleriyle Rabbimizi zikretmemiz iç huzurumuz ve gönül aydınlığımız olarak zenginliğimizdir ama asıl zikir Allah’ın insanlığa gönderdiği ve zikir olarak nitelediği Kur’an’ın emirleri ve yasaklarını hatırlamak, bu emir ve yasaklara göre hayatı düzenlemek ve geliştirmektir.
Bakınız, Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’in Sâd sûresinde “Öğüt içeren Kur’an’a and olsun “ buyurduğu gibiEnbiya sûresinde de“Bu Kur’an sana indirdiğimiz bir zikirdir, bir öğüttür, emirler ve yasaklar dizisidir. “ buyurmaktadır.(Sâd2;Enbiya 50) Yeteneksizliğimiz ve bilgisizliğimiz sebebiyle yaşadığımız toplumu, inkârcılara, zalimlere terk edeceğiz, dille yapacağınız zikirlerle Allah’ı zikredici yüksek dereceli kullar zümresine gireceğiz, öyle mi? Bu mümkün değil. Zikri değinilen anlam genişliği içerisinde kavramak gerekir. Böyle kavrayabilen insanların hem mânen yükseldiklerini hem de yaşadıkları toplumda toplumu yükseltici yönetici konumuna geldiklerini görüyoruz.
Hayatı sevebiliriz. Sevmemize bir engel yok. Önemli olan ölçüleri korumaktır.
Genç sahabî Muaz İbn Cebel, Peygamberimize “ İmanın en yüksek derecelerine” ilişkin sorar. “Allah için sevmen, Allah için nefret duyman ve Allah’ı zikre dilini alıştırman” şeklinde cevap alınca,“Peki Ya Rasûlallah! Açıkladıklarınız yanı sıra en yüksek dereceli amel hangisidir?” şeklinde ikinci bir soru yöneltir. Peygamberimiz bu soruyu da şöylece cevaplandırır:
“Nefsin için sevdiğini diğer insanlar için de sevmen, nefsin için sevmediklerini onlar için de sevmemendir.”( Müsned 5/47; M.Mesâbîh Hn. 48)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi