Peygamberleri aracılığıyla insanlığa gönderdiği ve hayat düzeni kıldığı Dînini İslâm/Barış olarak isimlendiren Allah’a hamd, Allah’ın son ve evrensel elçisi Hz.Muhammed’e salât ve Selâm ederim.2000’e Doğru Dergisi yöneticilerinin mezkûr dergi ve diğer yayın organları ile sürdürdükleri kampanya bize göre merkezî derin güçler tarafından düzenlenen İslâm’a yönelik kültürel saldırının bir bölümünü ve açıkça olanını teşkil etmektedir.
Önemli Not:
İftiralar tazeliğini korumakla birlikte 24 yıl önce ‘2000’e Doğru dergisi tarafından yapıldı. 24 yıl önce de de tarafımızdan cevaplandırılıp Zaman Gazetesi’nde yayınlandı.Günümüzün olaylarına da ışık tutan bu cevapları sitemizde yayınlamayı uygun bulduk. Ali Rıza Demircan
İSLAM ŞİDDET DÎNİ MİDİR?
İftiralara cevap : 1
Şiddet nedir
01.07.1987
İslâm düşmanlığını bir ideoloji haline getiren haftalık bir dergi, son sayılarından birini ‘İslâm ‘da Şiddet’ konusuna ayırmıştı. Dergide İslâm ‘ın bir şiddet ve dehşet Dîni olduğu iddia ediliyordu. Âyetler ve hadisler nakledilerek ileri sürülen iddialar sayfalar boyu tekrarlanıyor, Müslümanlar böyle yıkıcı-kinci bir dine mensup olmakla utanacak hale getirilmeye çalışılıyordu.
Zaman olarak derginin bu yayını üzerine tanınmış Dîn alimlerinden Ali Rıza Demircan ‘a müracaat ettik. Demircan Hoca, derginin iddialarını teker teker ele alarak İslâm ‘ın nasıl bir Dîn olduğunu ortaya koyan bir çalışma yaptı. Ali Rıza Demircan Hoca ‘nın çalışmasını bugünden itibaren yayınlamaya başlıyoruz.
Zaman
Peygamberleri aracılığıyla insanlığa gönderdiği ve hayat düzeni kıldığı Dînini İslâm/Barış olarak isimlendiren Allah’a hamd ederim.Kendisini merhamet ve savaş Peygamberi olarak niteleyen Allah’ın son ve evrensel elçisi Hz.Muhammed’e salât ve Selâm ederim.
2000’e Doğru Dergisi yöneticilerinin mezkûr dergi ve diğer yayın organları ile sürdürdükleri kampanya bize göre merkezî derin güçler tarafından düzenlenen İslâm’a yönelik kültürel saldırının bir bölümünü ve açıkça olanını teşkil etmektedir.
Neden buna gerek duyuyorlar?
Ülkemizde İslâm Di giderek daha geniş boyutlarda ve gerçek güzelliği içerisinde kavranmakta, kimlik bunalımı geçiren aydınımız ye halkımız şuurlu bir şekilde İslâm’a yönelmektedir. Kur’an ve Sünnet’e dayanan bu kavrayış ve yöneliş mûcizevî tesirlerini göstermeye başlamıştır.
Bu şuurlu gelişmeler karşısında tedirginlikleri artan despot güçler, sömürücü kaynaklar ve kimliksiz zümreler yakın tarih boyunca uyguladıkları yerme ve sindirme eylemlerinin sonuç vermediğini gözlemlemektedirler.
İslâm Dîni’ni öğrenme, öğretme ve yaymada tabîi hak ve hürriyetlerini kullanan Müslü-manları, despotizme dayalı demokrasi ve lâiklik anlayışları ile etkili bir biçimde suçlayıp sindiremeyeceklerini ve onları haklarını aramak ve savunmaktan alıkoyamayacaklarını anlayan mezkûr güçler ne yapacaklarını da şaşırmışlardır.
Şuurlu Müslümanların İslâmî öğretim yanı sıra bu öğretimin bir parçası olarak gördükleri tecrübî/müsbet ilimlere kucak açmaları, başta kültürel olmak üzere emperyalizmin her türlüsüne başkaldırmaları, bunun da ötesinde geri bıraktırılışımızı sorgulamaya başlamaları bu şaşkınlığı dehşete dönüştürmektedir.
Ülkemiz menfaatlerinin de savunulması esasına dayalı İslâm! uyanış karşısında dış güçlerin de teşviki ile çareler aranmaktadır. Bulduklarını sandıkları çarelerden biri de İslâmî kaynakları tahrif ederek sunmak, böylece Müslümanları inanç ve yaşam kaynaklarından şüpheye düşürerek gelişmelerini durdurmaktır.
Mâhud derginin “İslâm ve Şiddet” başlıklı yayını da bu yönde atılmış adımlardan biridir.
Bu girişten sonra cevaplarımıza geçebiliriz.
Ureyneli katillere Peygamberimizin emriyle ceza uygulanması…
İslâm Dîni’nin şiddeti içerdiği iftirasına mesned olarak sunulan olay doğrudur. Ana hatlarıyla Mâhud dergide aktarıldığı gibidir. Yanlış olan bu doğru olayla İslâm Dîni’nin zalim şiddeti onayladığı şeklinde bir yargıya varılması ve vardırılmak istenmesidir. Pek tabii ki bu istek yanılgı sonucu değildir, kasıtlıdır.
Şiddet nedir?
Her insan tarafından çağrışımı yapıldığı ve Mâhud dergi tarafından da çağrışımı yaptırılmak istendiği manasıyla şiddet, bir terördür, zulümdür. Amaçlanana ulaşmak için insanları ezmektir. Korku ve dehşet salıcı eylemleri gerçekleştirmektir. Gücü zulüm yoluyla sergilemektir.
Açıklamaya çalıştığımız mânada şiddet, bir İslâmî haramdır. Tasvip ve tecviz edilmesi mümkün değildir.
Şimdi olaya dönelim ve Hz. Peygamber’in emriyle uygulanan cezayı değerlendirelim.
Allah’ın Rasûlü Medine’ye gelerek iman ettiklerini bildiren Ureyneli bu fakir ve zayıf insanlara hüsn-ü kabul göstermiş, ikramlarda bulunmuştur. Müslümanlar da, misafirperverliklerini göstermişlerdir. Rahatsızlanmaları üzerine Allah’ın Rasûlü, henüz kuruluş döneminde olan İslâm devletinin sunabileceği imkânları kullanarak onları Medine dışında, İslâm devletine ait bir meraya göndermiştir.
Devlete ait hayvanlardan yararlanarak sıhhat bulmuşlar ve güçlenmişlerdir. Fakat ilgi gören, ikramlara boğulan bu sefih insanlar bulunup beslendikleri devlet birimde isyan çıkarmışlar, İslâm devletinin işçisi olan çobanlardan birini gözlerini oyarak kızgın güneş altında işkenceyle öldürmüşlerdir. Deve sürülerini de önlerine katmışlar, geçtikleri yerlerde canlara kıymış, ırzlara tecavüz etmişler, daha sonra da yakalanmışlardır.
Allah’ın Rasûlü bunlara Mâide Sûresi’nin 33. âyetiyle belirlenmiş bulunan cezayı, kısas esprisi içinde uygulamıştır.
Burada suçlulara işledikleri suçun cinsinden bir ceza uygulanmıştır. Cezanın türünü belirleyen bizzat suçlulardır.
Öldürdükleri gibi, gözleri oyularak öldürülen bu insanlara ceza tatbik olunurken pek tabii ki şiddet sergilenmiştir. Ancak bu şiddet korku salan değil, güven veren bir şiddettir. Zulmü simgeleştiren değil, adaleti gerçekleştiren bir şiddettir.
Eğer suçlulara suçlarının cinsinden caydırıcılık vasfı yüksek adil bir ceza verilmesi şiddet olarak algılanmak isteniyorsa buna diyeceğimiz yoktur.
Mâhut dergi ilgilileri ve bütün kasıtlı İslâm muarızları eğer bilimiyorlarsa bu vesile ile bilmelidirler ki İslâm adalet Dîni’dir, Müslümanlar da adil insanlardır. Bu sebeple Müslümanlara yönelecek her taarruz benzeri ile mukabele görecektir. Yerli ve yabancı emperyalistler de sorgulanacaktır.
Yeryüzünde işlenen bu tür korkunç cinâyetlere ağır cezalar içermeyen bir hukûk sistemi var mıdır? Bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz İslâm Dîni’nin gerçekçiliği olan ve sosyal düzeni sağlamaya muktedir,adil ilâhi bir hayat nizamı olduğudur.
Mâhud dergi mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’in 33. âyetini şiddet kaynağı göstermek için “Yeryüzünde bozgunculuk yapanlar ölümlerden ölüm beğenmedirler” ifadelerini kullanmaktadır. Pek tabîidir ki âyette geçen bozguncuların kimler olduğu açıklanmamaktadır.
Mezkur âyette geçen “bozgunculuk yapanlar’ dan maksat İslâm toplumunda İlâhi düzene baş kaldırarak adam öldürenler, malları yağmalayanlar ve ırzlara tecavüz edenlerdir. Ya da amaçlan istikametinde korku salarak sosyal hayatı felce uğratmak, meşru İslâmî düzeni yıkmak isteyenlerdir.
Zulmü yasaklayan, zalimin zulmünü engelleme görevini yükleyen ve mütecaviz anarşistleri cezalandırmayı da ibadet görevi olarak yükleyen İslâm Dîni, Mâide sûresinin 33. âyeti, yağmacı katillere yargı aracılığıyla iki seçenek sunmaktadır:
Silahla veya asılarak ölüm. Öldürerek yağmalamayı yeğleyecekler bu iki tür ölümden birini beğenebilir. Ne denilebilir ki?
Biz, böylesine adil bir cezayı içeren âyeti, peygamberi aracılığı ile insanlığa sunan Allah’a hamd ederiz.
Ali Rıza DEMİRCAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi