İki gün önce Mirat haberde yayınladığım İslam’ı Değil Laikliği Takdis Ediyoruz başlıklı makalemde şöyle demiştim:
“ Şu son dönemde Diyanet İşleri Başkanının Yargıtay’ın açılışında dua etmesi mesele oldu. Bir taraf öfke duyarken, bilgi ve bilinç yoksunu Müslümanlar da mutlu oldular.
Oysaki İslam’a göre, Diyanet de Yargıtay da laik kurumlardır. İslam adaleti emrettiğine ve Yargıtay da adaleti temsil ettiğine göre aralarında doğal ilişki vardır, denemez. Yargıtay’ın temsil ettiği adalet görecelidir.
Laikler de Müslümanlar da Gafildir
Laiklerin bu olay vesilesi ile bayram etmeleri gerekirdi. Gerekirdi de ülkemizde bilinçli Müslümanlar gibi şuurlu kâfirler de pek azdır. Bizim laiklerin bir kısmı dinsizdir ve İslam düşmanıdır. Onlar İslam ile ilişkilendirilecek en küçük bir toplumsal tezahürü İslam’ın dirilişi olarak gördüklerinden kin kusarlar. İşte bu gibiler, laiklik adına sevinmeleri gerekirken dövünmüşlerdir.
Biz Müslümanlar da uzun dönemler ezildiğimiz ve dışlandığımız için sistemi değiştirmeden mevcut laik kurumlarda görünmeyi ve yetkili olmayı başarı sandık. İslam’la çelişkili kurumların yaşaması için dua etmeyi de başarı olarak algıladık.
Hulasa sarığı ve cüppesi ile Diyaneti İşleri Başkanı’nın Yargıtay’ın açılışında dua etmesi, başka değil laikliği belki bininci defa takdis olmuştur. Tam da karıkatürize edilecek bir durum oluşturmuştur.”
Makalemi yazarken 86 yaşındaki Hikmet Sami Türk’ün beni hiç de şaşırtmayan bir beyanını okudum. 03 Eylül 2021 tarihli Cumhuriyet’teki haber şöyle:
“Hâkimler ve Yargıtay üyeleri, ilahi adalet için dini kurallara göre değil, anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Böyle bir adli yıl açılışı şimdiye kadar hiç olmadı. Diyanet İşleri Başkanı’na yaptırılan, Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı’nın da katıldıkları dua ile laik Cumhuriyet’e fatiha okutulmak istenmiştir. Bu, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin anayasada yazılı niteliklerini, özellikle demokratik, lâik hukuk devleti ilkelerini törpülemek isteyenlerin bu yolda attıkları yeni bir cüretli adımdır.”
Hikmet Sami Türk’ün isminin anlamı ile çelişen bu hikmetsiz ve düzeysiz cahilce ifadelerini nereye koyalım?
Değindiğimiz gibi Yargıtay’da dua aslında İslam’dan ödün vermedir ve laikliği takdistir. Keşke olabilseydi ama yapılan dua, ne siyasi ne de hukuksal bir devrimdir. Bir dua ile Laik cumhuriyete nasıl Fatiha okunarak son verilebilir? Laikliğin baskısı mı artırılmak isteniyor? Üstelik İslam ile ayarlayarak demokratikleştirmeye muhtaç olduğumuz cumhuriyetimiz milletimizin malıdır, Atatürk dahil hiç kimsenin mülkü de değildir. Kaldı ki Mustafa Kemal’in öncülük ettiği Cumhuriyet ne demokratikti ve evrensel hukuk ülkelerine dayanmaktaydı.
Sormadan da edemiyoruz. Müslümanlar neden Cumhuriyet ve demokrasiye karşı olsunlar? Onlar bu yolla iktidara gelmediler mi? Müslümanlar İslami bir düzen için mücadele vermesi gerekirken , ülkemizi jakoben laiklerin elinden kurtarmak için, -bilmeyerek ve amaçlamayarak da olsa- demokratik hukuk düzeni için mücadele verdiler. İslam’a yakınlaşamadan demokratikleştirerek laikliği muhkem kılan da Müslümanlardır, İmam hatip neslidir. Kendi adıma üzülerek ifade edeyim hakikat budur. Ama jakoben laikler görmek istemiyor, çünkü maksat aslında laiklik değil yitirilen iktidardan yeniden pay alabilmektir.
H.S.Türk’ün henüz sıcaklığını koruyan ifadelerini yorumlarken yazımdaki alıntıladığımız ifadeler üzerinde tekrar düşündüm:
“…ülkemizde bilinçli Müslümanlar gibi şuurlu kâfirler de pek azdır. Bizim laiklerin bir kısmı dinsizdir ve İslam düşmanıdır. Onlar İslam ile ilişkilendirilecek en küçük bir toplumsal tezahürü İslam’ın dirilişi olarak gördüklerinden kin kusarlar…”
Hikmet Sami Türk’ü laiklerin dinsiz ve İslam düşmanı kesiminden görmesek bile, İslam’a göre Müslüman olmayan, İslam’ın cahili, üstelik demokratik laikliği benimseyememiş çağdışı jakoben bir laik olarak niteleyebiliriz.
Bir ayağı kabir çukurunda olan bu şahsı ve beyanını mesele edinmeyecektim ama dört yıl önce kendisini konu edinerek yazdığım ama bilgiler vererek İslam’ı anlatmayı amaçladığım yazımı hatırladım. Bu vesile ile hatırlatmakta da fayda gördüm. Özetlediğim yazım:
Modern dönemin çağdışı şahsiyetlerinden biri de Hikmet Sami Türk Olsa gerektir. Çünkü hazret ile ilgili 13 Haziran 2018 tarihli haber şöyle:
{DSP’li eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk dün bir açıklama yaptı ve dedi ki:
Ölüm cezası çağdışı bir cezadır. O nedenle Avrupa Konseyi üyesi devletlerce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek iki protokolle iki aşamada kaldırılmıştır. 28.4.1983 günü Strazburg’da imzalanan 6 numaralı ilk protokole göre “Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez”. (m. 1)}
Bilindiği gibi Yaratanımızın yasalarını içeren Kur’ân-i Kerîm’de kasıtla insan öldürenlere Af, Tazminat (Diyet) ve Ölüm olmak üzere her biri tatbik edilebilir üç seçenekli ceza bildirilir:
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, esire karşı esir, kadına karşı kadın. Bununla beraber kim öldürülenin velisi tarafından bağışlanırsa, artık o zaman velisine güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Kim bundan sonra cana tecavüze kalkışırsa, ona acı bir azap vardır.” (Bakara/178)
Ölüm cezası başka değil yalnızca ve sadece taammüden/tasarlayarak kasıtla öldürenlere uygulanır. Maktulün varislerinin bütünü veya bir kısmı affeder veya alacakları tazminat/diyet ile yetinirlerse ölüm cezası düşer. Özetlersek ceza üç seçeneklidir, sakınca olarak ileri sürülen adlî hatalara da kapalıdır.
Kasıtla insan öldürenlere ölüm cezası verilmesine karşı çıkmak insana ve haklarına saygısızlıktır, adaleti katletmektir, toplumu kaosa sürüklemektir, zalimlere katil çağrısı yapmaktır…
Ölüm Cezasını Kaldırmadan Önce Çağdışı mıydık?
Bu anlayış çizgisinde soralım:
Ölüm cezasını kaldırıncaya kadar Ülkemiz ilkel miydi? Yılda 15.000 insan öldürülen Amerika’da ölüm cezasını uygulayan eyaletler de çağdışı mıdır? Birkaç kişiyi terörizme kurban verince cihanı ayağa kaldıran ama kendileri birinci ve ikinci dünya harbinde, Cezayir’de, Ortadoğu’da, Afrika’da ve daha nice yerlerde milyonları öldüren ve öldürmekte olan Batı -son dönemlerde kendi içlerinde ölüm cezasını kaldırmakla- Çağdaş! Öylemi? -Allah akıl fikir versin-
Katile değindiğimiz üç seçenekli cezayı içeren Bakara sûresinin 178. âyetinden sonra gelen âyette cezanın gerekçesine değinilerek şöyle buyrulur.
“Ey akıl ve gönül birlikteliğini kurabilen derin akıl sahipleri! (Ölüm cezasını da içine alan ve) birebir ceza olan Kısas’ta sizin için hayatı koruyucu özellik vardır. Umulur ki Kısas yoluyla fert ve toplum olarak korunabilirsiniz.”
Bu âyeti anlayamazdım. Demek ki diğer iki seçenek yanı sıra katil için ölüm cezası verilmesinin doğruluğunu anlayabilmek için aklı gereğince kullanmak yani akıl ve gönül birlikteliğini kurabilen derin akıl sahiplerinden olmak gerekiyormuş.
Ali Rıza Demircan gibi Nihat Sami Türk ve benzeri yaşlıların bir ayağı kabir çukurunda. Ölüm çok yakınlarda… Allah’ın insanlığa son mesajlarını içeren Kur’ân’da Onun koyduğu hükümlerin bütününe veya özel şartları içeresindeki ölüm cezası yasasına karşı çıkmak kişiyi kâfirlerden kılar. Yani Yaratıcımız ve yaşatıcımız olan Yasa Koyucumuzu ve yasasını inkâr olur. İnkârcılara gelince…
“Hayat boyu kâfir olan ve kâfir olarak ölenler, kendilerini kurtarmak için dünya dolusunca altın verseler, yine de kabul edilmeyecektir. Onlar için elem verici bir azap vardır; onların hiçbir yardımcıları da yoktur.” (Âl-i İmran/91)
Ali Rıza Demircan
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…