Türkiye’de İslam’a yönelik saldırı ve hakaretlerde yetersiz yaptırımlar dikkat çekerken, Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik eleştirilerde hızla devreye giren 5816 sayılı Kanun’un uygulamaları, kamuoyunda büyük bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ü koruma amacıyla 1951’de yürürlüğe giren bu kanun, Atatürk’e hakareti ve hatırasını aşağılama suçunu ciddi yaptırımlarla cezalandırıyor. Ancak, son yıllarda bu kanun kapsamında Müslüman vatandaşların tutuklanması, mahkemelerde yargılanması ve hapis cezasına çarptırılması, kanunun günümüzdeki uygulamalarını tartışmaya açmış durumda.
Dünyada yalnızca Türkiye’de bir devlet adamını koruma amacıyla özel bir kanun bulunması, Atatürk’ü eleştirenlerin özgürlükleri ile ilgili tartışmaları artırıyor. Türkiye’de 5816 sayılı Kanun dışında, bir devlet büyüğüne yönelik eleştirileri ve hatırlatmaları yasaklayan, ihlali halinde hapis cezası öngören benzer bir yasa örneği bulunmamaktadır. Türkiye’nin bu kanun kapsamında dünya genelinde bir istisna teşkil etmesi, İslami değerlere yönelik hakaret ve saldırıların göz ardı edilmesine dair bir çelişki olarak algılanıyor. İslam’a yönelik hakaret ve saldırılarda caydırıcı tedbirlerin zayıf kalması, vatandaşların adalet duygusunu zedeleyerek, toplumda bir eşitsizlik algısı yaratıyor.
Vatandaşların İslam’a olan bağlılıklarını koruma talebi ve dini değerlere yönelik saldırılara karşı daha etkili bir koruma sağlanması yönündeki beklentileri, adaletin eşit uygulanması adına önemli bir gereklilik olarak öne çıkıyor.
Bir İnsanın Yaptığı Her Şey Mutlak Doğru Olamaz
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı her şeyin mutlak doğrular olarak kabul edilmesi gerektiğini dayatmak, demokrasi ve özgür düşünceyle bağdaşmayan bir yaklaşımdır. Hiç kimse, hatta devlet kurucuları bile eleştiriden muaf olmamalıdır. İslam’a göre, peygamberler bile beşerdir ve insan olarak hata yapabilirler (zelle). Bu anlayış, insanın yanılabilir bir varlık olduğu bilinciyle hareket etmemiz gerektiğini gösterir. Hal böyleyken, dini değerlere hakaretin cezasız kaldığı, ancak Atatürk’e yönelik en ufak bir eleştirinin hızla yargılamalara ve cezalara dönüştüğü bir ortamda “adaletsizlik ve yargılamada eşitsizlik” algısının oluşması kaçınılmaz hale geliyor.
Eleştirinin ve farklı düşüncenin suç sayıldığı bir ortamda, demokrasiden bahsetmek zorlaşır. Fikir ve ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel unsurlarıdır. Türkiye’de 5816 sayılı Kanun kapsamında Atatürk’ün hatırasını koruma amacıyla getirilen sınırlamalar, bu eleştirilerin “hakaret” kapsamına alınarak cezalandırılması şeklinde uygulanıyor. Ancak, bu uygulamalar toplumun bir kesiminde, “adalet” ilkesinin zedelendiği duygusunu pekiştiriyor. Zira, dine veya peygamberlere karşı yapılan saygısızlıkların cezalandırılmaması ya da yetersiz yaptırımlarla karşılık bulması, eleştirilerin Atatürk’e geldiğinde cezalandırılmasıyla bir çelişki doğuruyor.
Adalet duygusu, bireyler arasında ayrım gözetmeksizin hakkın ve hukukun eşit dağıtılması ile mümkündür. Bir toplumda sağlıklı ve dengeli bir adalet sistemi, eleştirinin yargısal tehdit olmaksızın yapılabilmesiyle sağlanabilir…
MİRATHABER.COM