İslam‘a Saldırmak Moda Oldu.
Ülkemizde İslam’a saldırmak, sövmek, Müslümanlar ile alay etmek ve hakarete varan bir dil kullanmak maalesef moda haline geldi…
Bunu yapanları sert bir şekilde kınıyoruz…
Bir gün andavalın biri çıkıyor Peygamberimizin(sav) Hz. Aişe annemizle evliliğini güya yeriyor, diğer gün kendini ilahiyatçı olarak tanımlayan bir gurup çıkarak İslam şeriatına hakaret etme yetkisini kendinde buluveriyor…
Bizlere de laik kafaların dumura uğramış olduğu son durumu hayret ve ibretle izlemek düşüyor…
Bu haltları yiyenlere acıyarak bakıyoruz… Düşünemeyen, beyni laiklik safsatasıyla iğdiş edilmiş bu adamlar(!) iflah olmaz cahillerdir…
Cahiliye döneminde ki cahilleri aratmayacak şekilde cahil olan bu zevat, maalesef bunları batılılaşma ve modernleşme adına yapma cehaletini de ortaya koymuş oluyorlar…
Kendi özünden ve değerlerinden uzak olan hatta kendi kültüründen utanan bu zavallılar, “Batı merkezli bir dünya kurma ve İslam ülkelerini uydu haline getirme projesinin” birer parçasıdır… Hani 150 yıl önce Osmanlı topraklarında başlatılan Batı hayranlığı var ya… İşte ondan bahsediyoruz.
“Batı kültüründe doğulu insan, insan bile değildir” anlayışından bihaber olan bu kesim, İslam ve Müslümanlara saldırmayı marifet sayar ve modern olduğunu zanneder. Batı insan olarak görmediği doğuluları, gerektiğinde eziyet çektirmeyi ve öldürmeyi kendinde hak olarak görür ama bu cahillerin bundan da haber yoktur.
Bu güruhun en önemli özelliği, bilmediğini de bilmezler ve saldırırlar İslam’a…
Aynı cahiliye döneminde olduğu gibi…
Bilmediğini de bilmeyen bu zevatın doğru olarak bildiği ama yanlış olan bir şey vardır..
Entel dantel olmak uğruna ve Batı’ya yaranmak adına İslam’a ve Müslümanlara hakaret etmek…
Gelin şimdi, cahiliye dönemini arayan ve isteyen bu ukala takımını, yüce rabbimiz nasıl tanımlamış ona bakalım:
“Yoksa onlar, İslâm öncesi cahiliye döneminin hak hukuk tanımayan kanun ve hükümlerini mi hayata egemen kılmak istiyorlar? Allah’ın yegâne Rab ve tek İlâh olduğu gerçeğinin yok sayıldığı, vahyin hayata hâkimiyet hakkının kaldırıldığı, bunun sonucunda uluslararası ilişkilerde adalet yerine menfaatlerin ölçü alındığı, güçlünün aynı zamanda haklı sayıldığı, bir yanda lüks ve israf hüküm sürerken, öbür yanda bebeklerin açlıktan öldüğü, dünyadaki bütün aç ve yoksul insanları yüzlerce kez zengin edebilecek para ve emek harcanarak üretilen bombaların canlı yayın eşliğinde masum çocukların başına yağdırıldığı, yeryüzü nimetlerinin yüzde seksenine yüzde yirmilik bir azınlığın el koyduğu, alkol, uyuşturucu ve fuhuş bataklığında nesillerin yok edildiği bir dünya düzeni mi istiyorlar? Hâlbuki yürekten inanan bir toplum için, Allah’tan daha iyi kim hüküm verebilir? İnsanlığı kana bulayan komünizm, faşizm gibi batıl ideolojiler mi? Yoksa insanı vahşî bir canavara dönüştüren kapitalizm mi? Ya da yüzyıllarca insanlığa kan kusturan, ilim adamlarını —haklı olarak— Allah ve din düşmanı yapan Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm ve benzeri asli hüviyetini kaybetmiş sözde “ilâhî dinler” mi? Yahut üzerinde “İslâm” etiketini taşıdığı hâlde Kur’an’dan fersah fersah uzaklaşarak hurafeler yığına dönüşmüş olan şu “atalar dini” mi? Elbette hiçbiri!” (Maide Suresi 50)
ŞABAN DOĞAN
MİRATHABER.COM