Ülkemizde, konu din olunca herkes alim kesiliyor ve kendini fetva kurumu yerine koyabiliyor. Daha doğrusu din konusunda işkembe-i kübradan sallamak adet haline geldi..
Mesela Özgür Özel çıkıp, din konusunda akla ziyan verecek şekilde o kadar çok sallıyor ki, sanırsınız din konusunda her şeyi yalayıp yutmuş… Yılbaşında birkaç kadeh içmenin ve milli piyango bileti almanın günah sayılmadığı, bir “Anadolu Müslümanlığından” bahsedebiliyor. Aslında o kadar komik duruma düşüyor ki, kendisi farkında mı bilemiyorum.
Benim, farmakoloji alanında konuşmam ve ahkam kesmem nasıl beni komik bir duruma düşürecekse, Özgür Özel’in de din konusunda ki saçmalıkları onu toplum nazarında ve din konusunda az çok bilgisi olan insanlar karşısında komik duruma düşürüyor. Dedik ya… Konu din olunca ve hele ki dine saldırmak olunca, bu tip insanları dinlemekten gına geldi vesselam.
Aslında Özgür Özel ve bu fikirde olan insanların yaptığı tam bir din simsarlığı. Gerçek dinin kural ve kaideleri işlerine gelmediği için, kendi kafalarında ve çıkarları doğrultusunda kurguladıkları dini, pazarlamaya çalışıyorlar. Öyle ya, onlara göre beş altı yaşından itibaren namaz kılan rahmetli Erbakan hoca bile dini siyasete alet ediyordu. Şu anda, camide Kur’anı kerim okuyan bir Cumhurbaşkanı da onlara göre yine dini siyasete alet ediyor…
Ama kafalarına göre din tanımı yapanlar, Kemalizmi bu millete din diye dayatanlar, jakoben laik sistemden nemalananlar, dini siyasete alet etmiş olmuyorlar. Mesela seçim öncesi Eyüp Sultan camiinde Yasin okuyan(!) İmamoğlu dini siyasete alet etmiş olmuyor ama bir ömür boyu dini değerler konusunda hassasiyet sahibi Recep Tayyip Erdoğan, dini bir söylemde ve eylemde bulunduğunda, dini siyasete alet etmiş oluyor… Büyük bir çifte standart…
Şimdi de biri çıkarak Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş için, “Başkanın şeriatçı olduğunu, eğer şeriatçı değilse çıkıp kendisini mahkemeye vermesini” falan söylemiş. Şaka gibi ya… Vallihi billahi şaka gibi…
Yüce kitabımız Ku’an-ı Kerim’in, Elhamın elifinden Nas’ın sin’ine kadar bir bütün olduğunu kavrayamayacak kadar akıl fukarası bu insanlara ne denir, mesele nasıl anlatılır acaba?
İsim vermiyorum ve vermeyeceğim. Zira bu tip insanlar, zırvalamada sınır tanımayan söylemlerini iki amaçla yapmaktadırlar. Bunlardan birincisi gündemde kalmak, ikincisi ise kendi tribünlerindeki insanlara mesajlar göndererek batıl fikirlerini gündemde tutmaya çalışmak…
Bu ülkede koministinden tutun da laiklik adı altında din düşmanlığı yapan herkes özgürce konuşacak ve fikrini söyleyecek, ama Müslümanım diyen insanlar ki buna Diyanet işleri Başkanı da dahil konuşamayacak ve fikir beyan edemeyecek, öyle mi? Mesela bir zaman önce Sayın Diyanet reisi minberde hutbe irad ederken lutilik hakkında Kur’an-ı Kerim ayetleri okumuştu da, malum çevre başkan hakkında linç kampanyası başlatmıştı.
Müslümanım dedikleri halde, inandıkları gibi yaşamak yerine, yaşadıkları gibi inanan bu düşüncedeki insanlar; Hıristiyanlık’da ki Anglikanizm benzeri bir mezhep kurma çabası içindeler. İngiltere Kralı 8. Henry (1491-1547) metresiyle birlikte daha fazla vakit geçirebilmek için karısından boşanmak ister. Ama katoliklerin kanunları çerçevesinde boşanması imkansızdır. Çünkü Katoliklerde “ölüm nikahı” adı altında bir nikah vardır ve 8. Henry’nin karısından boşanması imkansızdır. Kral, Roma katolik klisesinin merkezi Vatikan’a gider ve bu konuyu Papa ile görüşür. Ancak karısından boşanma izni Papa’dan da çıkmaz ve duruma çok kızan Kral, yeni bir mezhep kurar. Anglakanizm… Şu anda İngiltere’nin resmi dini konumunda ki Anglakanizm böyle ortaya çıkmıştır.
Bu misali vermekteki amacımız, aslı bozulmuş olan Hristiyanlık dini ile son ve hak din olan İslam’ı mukayese etmek değildir. Burada ki amacımız, Müslümanım dediği halde, nefsani arzularının esaretinden kurtulamayıp kendilerine göre bir din algısı oluşturma gayreti içine giren ve bundan siyasi ve sosyal rant elde etme peşinde olanların içinde bulundukları yanlışları gözler önüne sermek içindir. Özgür özel’in yaptığı “Anadolu Müslümanlığı” tanımının İslam’da bir karşılığının olmadığını, bu fikir ve düşüncede olan insanların arayışlarının beyhude bir arayış olduğunu anlatmak içindir.
Tarih sahnesine baktığımızda, dinsiz hiçbir toplumun varlığını sürdüremediğini açık ve net bir şekilde görebiliriz. Dışarıdan ve içimizdeki bizden bildiğimiz insanların İslam dinine yaptıkları saldırıların amacını, Fransız Luis Masignon (1883-1962) bakınız nasıl dile getirmiş:
“Onları her şeylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler.”
Fransız Sosyolog Gustav Le Bon (1841-1931): “Müslümanlar Fransa’yı fethetmiş olsalardı, Paris şehrinin de Kurtuba gibi ilim ve medeniyet merkezi haline geleceğini, Kurtuba’da yolda yürüyen sıradan insanların bile okur-yazar olduğu halde Avrupa’da kralların isimlerini yazmayı bilmedikleri ve parmak damgası kullandıklarını” ifade ederek İslam’ın büyük bir medeniyet olduğunu ve Batı’nın bu medeniyetten mahrum olduğunu ifade etmiştir. Yani Gustav Le bon, Müslümanların Fransa’yı fethinin durdurulmasının Avrupa için bir kayıp olduğunu söylemektedir.
Alman Felsefesinin kurucu isimlerinden olan İmmanuel Kant, Müslümanları örnek alarak çalışmalarının başına Besmele yazmıştır. Ama maalesef bunu, İslam’ı ortaçağ karanlığı olarak görme hastalığına yakalanmış bizimkilere anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur. İslam’ı gericilik olarak gören bu zihniyet, Nefsi emmarelerinin boyunduruğu altında, Kral 8. Henry gibi Anglikanizm benzeri bir din ya da mezhep oluşturma çabası içindeler.
Tabiki de başaramayacaklar… Zira yüce Rabbimiz A’li İmran suresinin 19. Ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.”
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN