Bir ayet-i kerimede.
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” Buyriulmaktadır.(Hucurat Suresi 49/13)
Hadis-i şerifte ise:
“Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir ırkçılığa çağırırken veya bir ırkçılığa yardım ederken öldürülürse, onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir.” Buyrulmuştur. Müslim imaret, nesai tahrim
Ayet ve hadisten anlaşıldığı üzere, Irkçılık, insanlığı helake, hoşgörüyü nefrete, adaleti de haksızlığa doğru yönlendiren, Tehlikeli bir zehirdir. Bu zehir, barış içinde yaşamayı tahrip ettiği için, dinimiz kesinlikle yasaklamıştır. Bunun bir örneğini sahabe hayatında görüyoruz şöyleki:
Peygamber(s.a.v.) Efendimizin müezzini Bilal-i Habeşi ile Ebû Zerr münakaşa etti. Ebu Zerr, ona, “ Siyah kadının oğlu!” diyerek, rengini hedef alan acı bir söz söyledi. Bu sözden incinen Bilal, durumu Resulullah’a arzetti. Peygamberimiz, derhal Ebu Zerr’i çağırdı. “Sen Bilal’e ten rengini hedef alan ırkçı bir söz söylemişsin, doğrumu diye sordu. Ebû Zerr, utancından cevap veremedi. Peygamberimiz(s.a.v.), “Demek, sende hâlâ İslamiyet’ten önceki kötü adetler var. İnsan hiç derisinin siyahlığından dolayı suçlanır mı? Önemli olan takva değil midir?” diyerek onu uyardı. (Ahmed b. Hanbel 5)
Ebû Zerr, doğru Bilal-i Habeşi’nin evine gitti. Yüzünü onun kapısının eşiğine koyarak “Ey Bilal, senin o mübarek siyah ayağın, bu kaba Ebû Zerr’in yüzüne basarak geçmedikçe ben bu eşikten kafamı kaldırmayacağım.” dedi.
Hz. Bilal, Ebû Zerr’e: “Kalk kardeşim. Bu yüz, basılmaya değil öpülmeye layıktır. Ben sana hakkımı helal ettim.” Dedi ve gözlerinden öptü. Kucaklaşıp barıştılar. Irk ve ten rengiyle övünmek, dinî ve ahlaki ilkelerle asla bağdaşmaz. Çünkü İnsanlar, kendi isteklerine göre doğma hakkına sahip değildir. Bu durum Yüce Rabbimizin irade ve tasarrufundadır.
Bir ayeti kerimede:
“Müminler ancak kardeştirler.” Buyrulmaktadır. (Hucurat Suresi 49/10)
Yani iman eden herkes birbirini kardeş bilmek zorundadır. Irk üstünlüğünü Allah’ın emrinin üzerine çıkaranlar, Allah’a şirk koşmuş olmaktadırlar.
Akraba ve kardeşlik bağları İslam kardeşliği bağının üstüne çıkmamalıdır. Kan bağının, din bağının önüne alınması, ırkçılık demektir. Ayrı ırk, dil ve renklere sahip olan insanlar, din kardeşliği bağı ile birbirine bağlanır ve İslam ümmetini meydana getirirler. Bunun bir örneğini Hz. Nuh (a.s.) ile oğlu arasında görmekteyiz. Şöyle ki: Hz. Nuh (a.s.) oğlunun boğulmakta olduğunu gördüğü zaman,
“Ey Rabbim, benim oğlum da şüphesiz benim âilemdendir…” diyerek oğlunun kurtulmasını taleb edince, Cenâb-ı Hakk:
“Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” buyrulmak suretiyle isteği reddedildi. (Hud Suresi 11/45-46)
Yani bir insanın soyu peygambere dayansa dahi, Allah’a ve resulüne imanı yoksa nesebi onu kurtarmaz.
Sevgili peygamberimiz veda hutbesinde:
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvası çok olan Müslüman’dır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” Buyurmak suretiyle ırkçılığı kökünden kazımıştır. (Veda hutbesi)
Allah, hiçbir ırkı köle olarak yaratmadığı gibi, hiçbir ırkı da efendi olarak yaratmamıştır. Irkçılık, cehalete dayanan, gözleri ve gönülleri kör eden manevi bir hastalıktır. Hiçbir ırk, iman kardeşliğini ortadan kaldırmaz.
Misyonerlerin en büyük silahı, milliyetçilik adı altında ırkçılığı körüklemektir. Ancak: Bir insanın neslini sevmesi, ırkçılık değildir. Bir hadis-i şerifte:
“Sizin En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir.” Buyrulmuştur. (Ebu davud edep)
Irkçılık gayr-ı Müslimlerde hat safhadadır. Bunu Ukrayna savaşında da gösterdiler. Savaştan kurtulmak için otobüse binen insanlar arasından sarı saçlı mavi gözlüleri otobüse aldı, diğerlerini zorla indirdiler. Bu durum batı hayranları için büyük bir ibret levhasıdır.
Yani kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık değildir. Hatta kendi akrabasına zekat, fitre va sadaka gibi yardımda bulunması, yabancıya yapılan yardımdan iki kat fazla sevaba nail olmak demektir.
Irkçılık kişinin kendi kavminden olanları üstün görmesi, başka kavimden olanları da küçük ve değersiz görmesidir. Bu bir Yahudi inancıdır. Yani kendi milletinden olan bir kâfiri, başka milletten olan Müslüman’dan üstün tutmak, ırkçılık demektir. Allah böyle düşüncelerden müminleri korusun.
Ali Kara
Emekli Müftü