Allah insanları en güzel şekilde ve Cennet’e yükselebilecek kıvamda ama en ağır çirkinlikleri yapabilecek ve de Cehennem’e yuvarlanabilecek biçimde yaratmıştır. (Şems 7-10)
Onlara ebedi yaşam takdir ettiği için de verdiği nimetler ve emirleri-yasakları ile kulluk denemesine uğratmaktadır. (Mülk 2)
Son elçisi kıldığı Hz. Muhammed’e indirdiği Kur’ân ile bildirdiği emirler ve yasaklarına uymak O’na ibadettir.
İbadet biz insanların yaratılış sebebi ve ölüm gelinceye kadar ana görevidir. (Zariyat 56; Hıcr 99)
Biz hayatımızı ibadetleştirirsek Rabbimiz olan Allah bizim problemlerimize çıkış yolu yaratacağını, bizi beklemediğimiz yollardan rızıklandıracağını, işlerimiz kolaylaştıracağını, bizimle beraber olacağını vaat ettiği gibi bize değişik şekillerde yardım edeceğini vaat etmektedir. (Bak.Talak2-4; Nal 128)
ALLAH’IN YARDIM VA’Dİ VE ŞARTI
Kur’ânda yer alan bir yardım vadi de şöylece bildirilmektedir.:
“ Ey şanlı Elçi! Biz senden önce de nice Peygamberleri kendi toplumlarına mesajımızı ileten elçiler olarak göndermiştik de, onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat zalimler onları şiddetle reddettiler, müminlere baskı ve işkenceler yaptılar. Biz de müminleri kurtardık ve suçlulardan, zulmettikleri masum insanların intikamını aldık. Çünkü Bizim yolumuzda mücadele eden müminlere yardım etmek, üzerimizde bir hak ve mutlaka yerine getirilmesi gereken bir söz, bir sorumluluk idi. “ (Rûm 47)
Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere bu yardımlar şartlıdır. Bizim kulluğumuza, çok yönlü ibadetlerimize bağlıdır. Rabbimiz bu gerçeği şöylece açıklamaktadır:
“ Ey İman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz Alah da size yardım eder sizi dirençli kılar. ” (Muhammed 7)
BARIŞ ASIL, SAVAŞ İSE GEÇİCİDİR
Yardım hayatımızın bütününü kuşatırsa da biz konumuz gereği savaşta yardım mevzuuna eğileceğiz. Ancak bundan öce savaş konusuna değinmeliyiz.
Barış asıl, savaş ise ârızidır. Zalim ve sömürücü kişiler, topluluklar ve devletler var olacağı için yüce Allah yeryüzünde sosyal düzeni korumak için savaşı meşru kılmıştır. Kılmasaydı yeryüzünde kaos olur, doğal denge bozulurdu:
“…Eğer Allah insanların bir kısmıyla diğer bir kısmını bertaraf etmemiş olsaydı, yani adaleti gerçekleştirmek isteyen iyi insanlara, zalimlere karşı savaşma yetki ve görevini vermeyip insanları birbirlerine karşı savunmasız bırakmış olsaydı, dünyada haksızlık ve zulüm egemen olur, yeryüzü fesada boğulurdu. Fakat Allah, tüm varlıklara karşı lütuf sahibidir. Bu lütfunun tecellilerinden biri de, hak ve adaletin egemen olması için zalimlere karşı savaşa izin vermesidir.” (Bakara 251)
İnsan doğasında adalet ve merhamet gibi korku da yer aldığı için Kur’ân’da işaret edildiği üzere savaş sevilmez ama zalimlerin egemenliğine karşı savaşılmasında insanlığın hayrı olduğu için savaş onaylanır. Okuyalım:
“ Ey inananlar! Gerçi hoşunuza gitmese de, savaş size farz kılındı. Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve yine hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Allah bilir, ama siz bilmezsiniz bu gerçekleri.” Bakara 216)
“Düşmanla karşılaşıp savaşmayı istemeyiniz” buyuran Peygamberimizin yönlendirmesi doğrultusunda savaş istenmemeli ama gerçekleştiğinde sabır gösterilmelidir. Zaten Rabbimizde böyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Savaşta düşman askerlerinden bir topluluk ile karşılaştığınız zaman, asla gevşekliğe kapılmayın! Onlar karşısında kararlı, sağlam durun ve Allah’ı çokça anın ki, dünya ve âhirette kurtuluşa erişesiniz.” (Enfal 45)
Savaşta yardımın gelebilmesi için olmazsa olmaz şart savaşın meşru kılıcı temellere dayanmasıdır.
Savaş Sebepleri
DİNİMİZ VE YURDUMUZUN KORUNMASI ve ŞER GÜÇLERİN DAĞITILMASI
1.) Müslüman olduğumuz için bize savaş açıldığında veya yurdumuzdan çıkarılmak amacıyla baskıya uğratıldığımızda ya da aleyhimize ittifaklar oluşturulduğunda savaş meşru olur. Bir diğer anlatımla zulme maruz kaldığımızda savaş görev olur:
“ Allah sadece, inancınızdan dolayı sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza destek veren kimseleri kendinize yönetimleri altına gireceğininiz egemen- müttefik veliler edinmenizi yasaklar. O hâlde, her kim onları veli edinecek olursa, işte onlar, kendileri aleyhine kıyam etmiş zalimlerin ta kendileridirler.” (Mümtahine 60/9)
Savaş Sebepleri
FİİLEN SALDIRIYA UĞRAMAK
2.) Bize fiilen savaş açıldığında ise silah kuşanıp çatışmaya girmek bizler için savaş izni olur ve bu izin fiilen farz nitelikli vazifeye dönüşür:
“ Zulme uğratılarak kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Allah savaşma izni verdiklerine yardıma gücü yetendır (Hac 22/39)
“ Size karşı savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat saldırganlık yapmayın! Allah saldırganlık yapanları sevmez.” (Bakara 2/190)
Savaş Sebepleri
MAZLUMLARIN YARDIM ÇAĞRISI
3.) Müslüman olsun veya olmasın ve hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın yardım çağrısında bulunan ALLAH’a inançlı mazlum topluluklara/devletlere yardım için savaşmamız farz olur:
“ Size ne oluyor da, Allah yolunda “Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalım olan şu beldeden kurtar ve rahmetinle bize sahip çıkacak bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz ? (Nisa 4/75)
Savaş Sebepleri
SALDIRGAN MÜMİNLERE KARŞI ÇIKMAK
4.) Şu veya bu sebeple savaşa giren iki mümin topluluktan haksız yere saldırıya uğrayandan yana saldırgana karşı savaşılması da savaşın meşru sebeplerindendir ve görevdir:
“ Eğer müminlerin içinden iki grup birbiriyle savaşırsa, derhal müdahale edip aralarını bulun. Buna rağmen onlardan biri ötekine haksız olarak saldırırsa, o saldırganlarla, Allah’ın hükmünü kabul edinceye kadar savaşın. Eğer zulümden vazgeçip Allah’ın hükmüne dönerlerse, aralarında âdil bir barış sağlayın ve her konuda hak ve adaleti gözetin. Hiç kuşkusuz Allah, âdil davrananları sever. “ (Hucürat 49/9)
SAVAŞ GÜCÜMÜZ ÖLÇÜSÜNDE GÖREVİMİZ OLUR
Savaşı meşrulaştırıp helal hatta görev kılan sebepleri özetledik. Ancak her bir sebebin savaş eylemine dönüşmesi, savaşa güç yetirmeyi gerektirir. Bir diğer anlatımla mesela gerekli silahlara, iletişim ağına ve asker sayısına sahip olmak gerekir.
Ne var ki bundan önce hayata ve savaşa Müslümanca bakılması lazımdır. Bir diğer anlatımla gerekli donanımı edinmede ve savaşta sabreden nice küçük grupların nice büyük güçlere galebe çaldığına ve çalabileceğine inanılmalıdır.
Allah, düşmanları ve düşmanlarımız için gerekli kuvvetleri hazırlamamızı emrettiği Enfal süresinde sabırlı olmak koşuluyla ikiye karşı birin savaş için yeterli olacağını ama oranın ona karşı bir de olabileceğine işaret buyurmaktadır. Ancak Ona karşı bir ile savaşa girmek müminlerin yürekliliğine bırakılmış olarak onaylanabilir ise de kaçınmak savaştan kaçmak anlamına günah değildir:
“Şimdi Allah, içinizde zaman zaman gaflet, yılgınlık ve zayıflık olacağını bildiğinden, aslında bire-on olması gereken oranı düşürerek yükünüzü hafifletmiş bulunuyor: Artık içinizden sabreden yüz kişi olursa, kâfirlerden iki yüz kişilik bir bölüğü yenebilirler. Yine sizden böyle bin kişi olursa, kâfirlerden iki bin kişilik bir orduyu Allah’ın izniyle yenebilirler. Demek ki, İslâm ordusu kendisinin iki katından fazla olmadığı sürece düşman karşısında geri çekilemez, savaşmak zorundadır. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 8/66)
Devam Edecek..
ALİ RIZA DEMİRCAN
YAZARIMIZIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN BU LİNKİ ZİYERET EDİNİZ