Bismillahirrahmanirrahim
Yüce Rabbimize hamd ve sena ederim. Aziz Peygamberimiz, biricik mi biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e salât ve selam ederim.
Bu sohbetimizde “Laiklik de Allah’a Ortak Koşmaktır” konusunu inceleyeceğiz
Allah’a ortak koşma, Allah’a iman edenlerin işledikleri suç ve günahtır. Kur’ân diliyle ifade edersek:
Allah’a ortak koşma, günahların en büyüğüdür. (Lukman 13)
Allah’a ortak koşanlar, mânen pistirler. (Tevbe 28)
Allah’a ortak koşanlar yaratıkların en şerlileridir. (Beyyine 6)
Allah’a ortak koşma, yapılan bütün güzel amelleri boşa çıkarır. (Maide 5)
Allah’a ortak koşma, tövbe edilmedikçe, Rabbimizin asla bağışlamayacağı büyük günahtır.(Nisa 116)
Allah’a ortak koşma, cehennemlik bir günahtır. . (Mâide 72; Beyyine 6)
Allah’a ortak koşanlar da cehennem davetçisidirler. (Bakara 221)
Bu sohbetimizde Allah’a ortak koşmanın en yaygın şekillerinden biri olan
“Allah’ın Yasalarını Dışlayıp Seküler-Laik Yasaları Benimsemek”, bir diğer anlatımla “Allah’ı, Rab Olarak Tanımamak” üzerinde duracağız.
Allah’a inanılır iken ve O’nun gönderdiği yasalar, yani emirler ve yasaklar ortada iken, bu ilahi emir ve yasaklarla çelişen insan ürünü kuralları, ilkeleri, sistemleri benimsemek, içselleştirmek…Bir diğer anlatımla seküler/laik yaşamı meşrulaştırmak… Bu da Allah’a ortak koşmaktır.
Bu tür, 20. asır dünyasında İslam ülkelerini de içine alan yaygın bir Allah’a ortak koşma biçimidir. Bu türle öylesine bir Allah’a ortak koşma içindeyiz ki, sağlam İslâmî bilgi ve bilinç sahibi olunmazsa korunmak mümkün değil gibidir.
-Allah korusun-, içine düşülen bu Allah’a ortak koşma türünde hal diliyle söylenen şudur:
Allah vardır-birdir, bütün varlıkları yaratıcı , yaşatıcı ve koruyucudur. Ama Allah yasa koyucu değildir. Onu yasa koyucu olarak kabul edemeyiz. Biz bize yeteriz. Aklımız da bize yeter. Üstün akıllı olarak gördüğümüz insanların/toplumların oluşturdukları kurallar, yasalar ve sistemler bize kâfidir.
Evet lisan-ı hal ile söylenen budur, bir diğer anlatımla bu hayatı Allah ve O’nun emirleri ve yasakları yokmuş gibi yaşamaya kalkışmaktır.
Kur’an ifadesiyle Allah’ı yasa koyucu Rab olarak tanımamaktır.
Sevgili kardeşlerim; İmanımızın gereği yalnızca Allah’ı Rab olarak tanımaktır. Allah’ı Rab olarak tanımak, O’nu emirleri ve yasaklarıyla tanımak anlamına gelir. Tevbe suresinin 31. ayetine aziz Peygamberimizin getirdiği yorumun aktaracağımız özeti bu gerçeği açıklamaktadır.
Rabbimiz bu ayette Ehl-i Kitabı yererken, Yahudiler ve Hristiyanların din adamlarını Rab edindiklerini dile getirir.
Peygamberimiz de bu Rab edinişi şöyle açıklar:
“Onların, din adamları olan Ahbar ve Ruhban’ın Allah’ın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da haram kılmalarını aynen kabul etmeleri yok mu? İşte bu onları Rab edinmekti.”
Görev veya haram kılmada bırakınız sıra insanları , hiçbir Peygamber Rab olarak kabul edilemeyeceği gibi hiç bir peygamber de Peygamberlerin Rab edinilmesini emretmemiştir.( Ali İmran ,79-80)
Alah’a ortak koşmaktan korunabilmek için insanların birbirlerini Rab edinmemelerine Kur’ânımızda da vurgu yapılmıştır: ( Al-i İmran 64)
Sevgili kardeşlerim, Allah’a ortak koşmada Allah’a iman var. Hem de yasa koyuculuğu dışındaki her bir özelliğine iman var. Ama yetmez. Yetmiyor. Bakınız, bu yetmezlik Müminun sûresinin 84 ila 89. ayetlerinde örnekler verilir:
“Ey Peygamber/Ey Yükümlü insan, insanlara sor. Biliyorsanız söyleyin bakalım; yeryüzü ve yeryüzünün içindekiler kimindir? Allah’ındır diyecekler. De ki; peki böyle de siz hala öğüt almayacak, düşünmeyecek misiniz? .
Yedi göğün Rabbi kim/kimin? Büyük arş âleminin Rabbi kim? Onlar Allah’ındır diyecekler. De ki; peki korunmayacak mısınız?
Biliyorsanız söyleyin bakalım; Her bir varlığın yönetimi, kudreti altında bulunan kim? Koruyan, korunmaya muhtaç olmayan kim? Allah’tır, Allah’ındır diyecekler. De ki; bu akıl tutulma haliniz nedir o zaman.”
Sevgili kardeşlerim, “İlk nazarda yer ve içindekilerin yaratıcısı kim? Yedi göğün ve büyük arşın Rabbi kim? Her bir varlık üzerinde mutasarrıf olan kim?” sualine Allah’tır cevabı verildiği zaman, iman gerçekleşmiş olması gerekirdi. Hayır. Çünkü Allah’a iman, Allah tarafından bizim varlığımıza kodlanmıştır. Her insan Yaradan’ı bilir. Allah diyemez ama büyük evrensel güç der, yaratıcı güç der, düzenleyici güç der ama bir gücün varlığına inanmak zorunluğunu duyar. Çünkü insan sebep-netice ilişkilerine göre düşünen varlıktır.
İnkârcının bir heykelini yapsalar ve bu heykelin kendi kendine oluştuğu dile getirilse, bu dile getirişi insanlar delilik olarak nitelemez mi? Birilerinin heykeli kendi kendine oluşmuyor da benim ve senin gibi trilyonlarca hücreden oluşan varlık nasıl oluşur? Hakikaten Rabbimizin Sabûr/sabredici bir Rab olduğunu buradan da anlıyoruz. Bütün varlıkların halikını/yaratıcısın, insan nasıl hayatından dışlayabilir.
Evet, demek ki Allah’a inanmak yetmez, Allah’ı yarattığı varlıklar üzerinde yasa koyucu, emir verici ve yasak koyucu olarak da tanımak gerekir. ( En’âm 91)
Tüm evrende yaratılan her bir varlığın varlığını sürdüreceği yasalar konulmuş ve varlıklarına da kodlanmıştır. (Tâhâ 50) Bizim fizik yasaları, astronomi yasaları, biyoloji yasaları gibi isimlerle isimlendirdiğimiz yasalar bakın nasıl tıkır tıkır çalışıyor.
Biz insanlar, bilimsel tahminlere göre yeryüzündeki milyonları aşkın canlı türünden farklı, özel nitelikli varlıklarız. Bunun için Yaradan bize özel nitelikli yasalar koymuştur. O yasaların adı İslam’dır.
Eğer biz İslami çizgiye gelir, Yaradan’ın emir ve yasaklarını uygularsak, yeryüzünün ve güneşin yörüngelerindeki akışı gibi sistematik, mükemmel bir hayata ulaşırız.
İnsanların çok büyük çoğunluğu , Yaradan’ın kendileri için koyduğu yasaları tanımıyor, işte bir asırda yaşanan iki büyük dünya savaşı ve daha niceleri… insan insanı sömürüyor yaşadığımız medeniyette. Yeryüzünü binlerce defa mahvedecek silahlanma yarışına giren de Yaradan’ı ve yasalarını tanımayan insanlıktır. İstikrar bulamayan, huzuru yaşayamayan insanlık Yaratanın koyduğu yasalara teslim olamamanın belalarını yaşıyor.
Evet, sevgili kardeşlerim; eğer siz Allah’a imanla yetiniyor ve Allah insanlar için yasa indirmedi diyor veya Onun yasalarını yetersiz görüyorsanız Allah’a ortak koşmuş olursunuz, özgürlüğünüzü yitirirsiniz, çünkü onlarca ilahın kulu olursunuz ve de Cehennem yaranı olursunuz. Mülk suresinin 6-10 âyetlerinde şöyle buyrulur:
“…Allah’a ortak koşucular Cehennem azabına atıldıklarında, Cehennem görevlileri onlara soracaklar; size bir uyarıcı/ bir peygamber gelmedi mi? Onlar da bize uyarıcı/peygamber geldi ama biz yalanladık. Allah yeryüzünde peygamberler gönderip emirler vermedi, yasaklar koymadı, dedik (hayatımızı Allah yokmuş gibi, O’nun emirleri ve yasakları yokmuş gibi yaşamaya kalkıştık.)”
Aziz kardeşlerim; burada tekrar edeyim:
Allah’a ortak koşma, Kur’an’a göre en büyük günahtır. Çünkü Rabbimizin dilinde; şirk büyük bir zulümdür.
Allah’a ortak koşanlar Kur’an dilinde manen pis ve pisliktirler. Bir diğer Kur’an ifadesiyle onlar yaratıkların en şerlileridir.
Allah’a ortak koşma, Allah korusun, bütün amellerimizin sevaplarını giderir, ahiret hayatında kaybedenlerden olmamıza vesile olur.
Allah’a ortak koşma asla tövbe edilmedikçe affedilmeyecek günahtır.
Ve Allah’a ortak koşanlar hiçbir zaman biz Müslümanların kendilerine hukuken temsil ve kendimiz adına tasarruf hakkı veremeyeceğimiz tiplerdir.
Aziz kardeşlerim; Allah’a ortak koşmaktan korunabilmek için İslam’ı iyi öğrenmeliyiz. İstisnasız bütün Kur’an yasalarını yüce bilmeliyiz, yaşanması gerekliliğine inanmalıyız. Böyle inanmalı ve yaşamaya çalışmalıyız. Yaşayamadıklarımızdan ötürü de üzüntü duymalıyız. Bildiklerimizi de gizlemeden insanlara aktarmalıyız. Allah’a ortak koşma konusunu noktalarken, Allah’a ortak koşmadan koruyucu ana görevimiz olan namazı bir kez daha hatırlatıyor, hepinize hayırlar, huzurlar, saadetler dolu ömürler niyaz ediyorum aziz kardeşlerim.
Ali Rıza Demircan