Bu gün sosyal medyada gördüğüm iğrenç bir görüntü ile irkildim. Açıklayayım: Yan masalarda kişilerin oturduğu kafede genç adam, bir elini boynuna doladığı baş örtülü genç kızı zaptedilmiş av gibi kavramış, kendinden geçmiş bir şekilde öpmekte. Çevresindeki insanların umurunda değil. Tam bir duyarsızlık içindeler.
Biz asparagas ( masa başında uydurulup gerçekmiş gibi yayımlanan yalan ) haberlerden haberdarız. Örtülü kızlarımızı aşağılamak için olay düzmece de olabilir.
Ama öyle değil.
Bundan bir çeyrek asır önce İstanbul Yeşilköy’de kuytu bir köşede örtülü bir kızımızı bir gençle öpüşürken görmüştüm. Daha sonra Vakfımız ARDEV’in bulunduğu üniversite muhiti olan Fatih-Süleymaniye’de, arada bir üzücü bu tür görüntülere tanık olmuştum. Ama geçtiğimiz Cuma günü muhitim olan Emirgan’da, sahilde kendisinden geçercesine bir genç ile sevişen örtülü kızımız nedense beni daha bir etkiledi. Çünkü anılarımı çağrıştırdı.
1973’lerde rahmetli ağabeyim Süleyman Demircan ile İstanbul Boğazı Baltalimanı’nda muhteşem bir konumda olan Çay evimiz Oba’yı açtığımızda ödün vermediğimiz kurallar koymuştuk. Öpüşmek şöyle dursun yakınlaşmaya bile sınır getirmiştik. Ama o tarihlerde yadırganmadı, üstelik kabul de gördük.
Ama düşündüm, biz örtünmenin ancak Libasüt-Tekva yani İslami iman ve yaşam bilgisi ve bilinci ile sürdürülebileceğinden gaflet ettik. Kızlarımıza örtünmemin insana özgü ahlakî bir ibadet görevi olduğu şuurunu gereğince veremedik. Böyle iken onları üniversite için bir başka şehire gönderip ana-baba, ağabey ve yakın çevre denetiminden uzaklaştırdık.
Bu kızlarımızın çevrelerinde her türlü pisliği gördüğü; yazılı – görsel – sosyal medyadan ve televizyon dizilerden etkilendiği de bilinen bir hakikat.
Bu şartlar altındaki kız çocuklarımızın bir kısmında açıktan öpüşme, sigara içme, büyükler yanında ayak ayak üstüne atma benzeri çirkinliklere şahit olmamız tabii değil mi?
Hatalar yapmakla birlikte örtüsünü at(a)mayan kızlarımızın bir kısmı namazlarını da kılmıyor. Yani manen koruyucudan yoksunlar.
Çürüme yalnız örtülü kızlarımızda değil.
Genç yiğitlerimiz arasında da namaz kılmama, talebeliği asma ve gereksiz olarak aileye yük olma gibi olumsuzluklar da yaygınlaşmaya başladı.
Bunun biz yetişkinlerden kaynaklanan sebepleri yok mu? Var tabii.
a.) Üst düzeylerde değişik görevler yapmış olup camiayı iyi bilen bir Müsiad yöneticisinden, üyelerinin yüzde doksanının faizli kredilerle çalıştıklarını öğrenince dehşete kapılmıştım. Topluma zulüm olan Faize bulaşanların haramla besledikleri ve gereğince örnek olamadıkları çocukları ve kardeşleri gibi aile fertlerinin fire vermesi doğal değil mi?
b.) Hele hele şu Tarikat erbabına ne demeli? Örneğin Menzil ve İsmailağa’nın müritlerinin verdikleri dünyacı ve kavgacı görüntülerini nereye sığdıracağız? Baş olma hırsından beri mütevazı yaşam, fedakârlık ve nefislerimiz için istediğimizi diğer insanlar için isteme gibi güzellikleri sergilemesi gereken müritlerin topluma yansıyan yıkıcı ihtilaflarını makul görmek mümkün mü?
c.) Ya İslam’ın gölgesinde iktidara gelen insanlarımızın, onun adını bile anmazken Gazinin kutlu yoluna girme yarışına giren duyarsızlıkları ve korkaklıkları…
Bütün bunlar, aleni olarak öpüşen örtülü kızların hatalarından ve hatta bilinen yerlerinde icray-ı sanat eden hayat kadınlarının cürmünden daha mı geri?
Hulasa İslam’ın bize değil, bizim ona ihtiyacımız var. Onu temsil edemeyeceksek İslam’ın şe’âiri / sembolleri olan unvan, söylem ve görüntüleri bırakalım ki İslam bizden kurtulsun.
Sözü iç dünyamıza ışık tutan âyetle bitirelim:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, ortalık güvenli olduğu zamanlar, “Biz de diğer mümin kardeşlerimiz gibi Allah’a inanıyoruz!” derler. Fakat Allah yolunda herhangi bir sıkıntı veya eziyetle karşılaşınca, insanların baskı ve tehditlerini Allah’ın azabıyla bir tutarak, hemen Batı’cı modern sapıkların safında yer alırlar. Bununla birlikte, eğer Rabb’inden size bir yardım ve zafer gelecek olsa, “Biz her ne kadar kâfirlerin/deistlerin ve İslam karşıtlarının yanında yer aldıysak da, aslında kalben sizinle beraberdik. Dolayısıyla, elde edeceğiniz kazançtan, iktidar nimetlerinden bizim de payımız vardır!” derler. Oysa Allah, bütün yaratılmışların kalplerinde gizlenenleri en iyi bilen değil midir?” (Ankabût 10)
Ali Rıza Demircan
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-