Gündelik hayatımızda medya ve sosyal medyada yürüyen tartışmalarda, açık ve örtük biçimlerde “islamilik” bir sorun olarak kendisini göstermektedir. Bilhassa modernleşme sürecimizde islamilik meselesi ciddi önem de taşır, çünkü modernliğe eleştiri getirirken nasıl bir meşruiyet üzerinde kendimizi temellendireceğimiz sorusu islamilik üzerinde pratikte daha çok durmalarına sebep olmuştur. Fakat geçmişte ve bilhassa bugün “islamilik” algılamasında ciddi bir zihniyet problemi olduğunu hemen belirtmeliyiz. Şimdi bu problemleri birkaç boyutlu olarak analiz etmeye çalışalım.
İslamilik konusundaki ilk problem; Batı’da üretilen her şeyin bizde de olduğu mantığından hareket ederek üretilen ialmiliktir. Bu, sembolik bir ifade ile anlatmak gerekirse, Batı’da üretilen materyalleri yeşil renge boyayarak islamileştirme ve dolayısıyla meşrulaştırma ameliyesidir. Burada tabii paradigmalar arasındaki farklar dikkate alınarak, medeniyetler arası etkileşim ve farklı medeniyetlerden alınanların kendi medeniyet dairesi içerisinde paradigmaya uygun yendiden konumlandırılması ayrı bir tartışma konusudur. Burada problem olarak kastettiğimiz, paradigma farklılıklarını hiç dikkate almadan, yapılan meşrulaştırma ameliyesidir. Nitekim İslami medya şeklinde yapılan tartışmalarda, birçok programların Batı’dan alınarak islami sembollerle piyasa yapılması söz konusu olmuştur.
Burada İslamiliğin diğer önemli probleme geliyoruz; o da islami bir hayatı, İslam’ın sembollerinin görünürlüğü üzerinden algılayan ve hatta bu algıyı olabildiğince kapsamlı şekilde hayatın bütünü sayan bir takım anlayışlardır. Semboller, insanlar üzerinde belirli etkilerde bulunurlar ve toplumların devamlılığı açısından da son derece önemlidirler. Ancak her şeyin bir sembol haline geldiği, sembolleştirildiği bir ortamda, gerçeklerin ortadan kaybolması kaçınılmazdır ve aynı oranda insanları hayat bakışta yüzeyselleştirir.
Şimdi İslamilik algılarındaki temel problemin, islami sembollere bürünmesi, yani olgu ve olaylara fazladan bir dinsellik katmak şeklinde anlaşılmaktadır. Halbuki İslamiliğin kanaatimizce en başta gelen niteliği evrenselliktir. Bilindiği gibi İslam evrensellik iddiasında bulunur. Onun ortaya koymuş olduğu ilkeler, iddia olarak tüm insanları kapsayıcı niteliktedir. Dolayısıyla, İslam düşüncesinin sınırları dışına çıkıldığında geçerliliklerini kaybeden iddialar değildirler. Bu sebeple müslümanların ortaya attığı iddialar ile bu evrensellikleri yakalama çabası içinde olmalıdırlar. Böyle bir mentalite ise, ister istemez “hikmet”in çok farklı medeniyet ve düşünce daireleri ile etkileşimde bulunarak alınabileceğini ve dolayısıyla iletişimlerin asla kesilmemesini ifade eder. Dolayısıyla ekstradan bir dinsel renge boyama söz konusu değildir. Bu açıdan, İslamiliği, İslam’ın evrenselliği yakaladığı ve bunun iddiasında olduğu şeklinde anlamalıdır.
Bir örnekle açımlamak gerekirse, tabiat alanında cisimlerin hareketinden, dünyanın hareketine kadar “hakikat”in ortaya konmasıdır İslamilik. Ya da gündelik sosyal hayatta, insanı ve toplum olaylarını “hakikat”e uygun olarak analiz etmektir. Çok farklı bakış açısından sosyal bilimlerde analizler olabilir. Ancak hakikate uygun olmayanların sosyal hayat ve realiteden geri döneceğini düşünürsek, hakikate uygunluğun bir islamilik yaratacağını söyleyebiliriz. Doğrusu bunu da ancak “hikmet” ile sağlayabiliriz.
Bugün maalesef gördüğümüz önemli eksikliklerden birisi, bu evrensellikleri yakalamak üzere müslümanların bilmle yeteri kadar ilgilenmemeleridir. Bu ilgisizlik, Batı’yı ister istemez öne çıkarmaktadır. Müslümanlar da daha kolay yolu tercih ederek, bu gelişmeleri yeşile boyamakla iktifa etmektedirler.
Tekrar edelim: “İslamilik, dincilik değildir.”
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi