Müslümanlara yönelik korku, kaygı, kin ve nefret temelli tepkisel yaklaşıma İslâmofobi denmektedir. Tarihsel geçmişi Endülüs’ün Müslümanlar tarafından fethedilmesine kadar dayanan, Haçlı seferleri sırasında Hıristiyanlığa karşı tehdit algısı etrafında oluşan ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha farklı bir boyuta evrilen İslâmofobinin günümüzde artarak devam ettiği görülmektedir.
11 Eylül 2001 tarihinde Amerika’daki Dünya Ticaret Merkezi’ne (ikiz kulelere) yönelik saldırıdan sonra İslâmofobi doruk noktaya ulaşmıştır. Müslümanlara karşı önyargının panaroyak bir yaklaşıma dönüştüğü bu süreç, bilinçli İslâm karşıtlığı yapan güç odakları tarafından maniple edilmeye başlamıştır. Örneğin Belçika’da yaşayan Père Samuel isimli bir rahip, bazı televizyon programlarında ve mahkeme duruşmalarında açıkça İslâm’ı ve Müslümanları hedef göstererek; “Camiler nükleer santrallerden daha tehlikelidir. Çocuklarınızın İslâm’ın kölesi olmasını istemiyorum. Doğacak her Müslüman çocuk, Avrupa için birer bombadır.”[1] diyebilmiştir. Benzer bir düşünceyi dile getiren Vlaams Blok, Müslüman toplumların Avrupa’yı tekrar ele geçirmek istediğini ifade etmiştir.[2] Geçtiğimiz günlerde İsveç ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılar da zaman içerisinde adeta depolanan İslâm düşmanlığının güncel yansıması olarak tarihe geçmiştir.
İslâm’dan ve Müslümanlardan endişe duyanları içten içe kemirip huzursuz eden İslâmofobinin sosyal hayata yansıma biçimini maddeler halinde şu şekilde özetleyebiliriz:
Dünya genelinde İslâmofobinin artması konusunda bazı gerekçeler ileri sürülmektedir. Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi (EUMC) tarafından İslâmofobinin nedenleri, sonuçları ve çözüm önerileri ile ilgili bir rapor hazırlanmıştır. 2006’da yayınlanan bu raporda İslâmofobinin Müslümanlara yönelik ayrımcılığı haklı göstermek amacıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu raporda İslâmofobi şu iddialara dayandırılmaktadır:[3]
Sözde ırkçılık ve yabancı düşmanlığını önlemeyi kendisine vazife edinen EUMC, İslâm’ı çarpıtma niyetli bu ifadeleriyle İslâmofobinin zayıflamasına değil daha da güçlenip azgınlaşmasına zemin hazırlamıştır.
İslâm’dan korkmanın bazı kesimler açısından normal olduğu söylenebilir. Çünkü sosyal ve siyasal iletişimde adaleti gözetmeyi öngören İslâm inancı, elbette yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını sömüren, kendi çıkarı uğruna kan dökmeyi meşru sayan, ırk ve kültür ayrımcılığı yapan, hukuku çarpıtan, insan haklarına saygıdan yoksun hayat süren emperyalist ruhlu toplumlar için önemli bir tehdittir. Ancak her ne sebeple olursa olsun, İslâm dünyanın değişik bölgelerinde tehdit unsuru olarak algılanıyorsa, bunun nedenlerini araştırmak ve İslâm’ı yanlış tanımadan kaynaklanan kaygı ve korkuyu gidermeye çalışmak öncelikle Müslümanlara düşen bir görevdir. Dolayısıyla insanlığın hidayet kaynağı olduğuna inandığımız yüce dinimizi eylem ve söylemlerimizle doğru bir şekilde tanıyıp başkalarına da tanıtmak gerekir. Böylece pek çok ülkede giderek yaygınlık kazanan İslâmofobi tamamen bitmese de, artış hızı katlanabilir bir düzeye inebilir. Bu konudaki önerilerimiz şunlardır:
Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ
[1] Mehmet Zeki Aydın ve Müşerref Yardım, “Belçika’da İslâmofobi”, Batı Dünyasında İslâmofobi ve Anti-İslâmizm, Eski Yeni yayınları, Ankara 2007, s. 373-403.
[2] Vérités Bruxelloises, Le Journal des Amis du Vlaams Blok, n.10, April 2002, s. 2.
[3] Geniş bilgi için bak. http://www.runnymedetrust.org/publications/pdfs/İslâmophobia.pdf (12.06.2006).
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…