Bu yazıyı 23 Nisan akşamı “Alınıp Satılmak Üzere İSMAİLAĞA’YA ŞEYH ARANIYOR” başlığı ile yazdım ve 24 Nisan sabahı, namaz dönüşü gözden geçirdim ve yayınlanması için Mir’ât Habere göndermek istedim ama teknik bir arıza sebebiyle gönderemedim. Gönderemeyişimi acaba yanlış bir şey mi yazdım tedirginliği içinde yattım.
Rüyamda zirve bir yerdeyim, arabamı duvara sürtünürcesine park ettim. Dışarı çıkıp baktığımda sürtünmeden kıl payı kurtulduğumu anladım.
Derken arkama baktığımda muhteşem bir manzara eşliğinde deniz suları sahile vurmuş gibi yanı başımda. Önüme baktığımda zirveden izlediğim güzelliği anlatılmaz bir deniz manzarası. Rüyamda gördüklerimi rüya içinde cennetten bir manzara olarak niteledim.
İsmailağa geçiştirilecek bir yer değil, doğrularla eğriler, hakikatlerle hurafeler iç içe. Şeriatla düzen sarmaş-dolaş bir yapıda.
İsmailağa İslam ve laiklik açısından bir değil, bir çok doktora ile incelense yeridir. Sakalı ve çarşafı ise karşı devrim olarak incelense sezadır. Şimdi gelelim başlığını değiştirdiğimiz yazımıza.
Alınıp Satılmak Üzere
İsmailağa’ya çok yakın olmakla birlikte ona mürid olmayan ve tarafsız gözlemlerde bulunan ilahiyatçı-hukukçu kimlikli dostumuz bir gün bize şöyle demişti:
– İsmailağa’da efendi hazretleri denilen şeyh Mahmut Efendi rutin hayatın temel konusudur. İsmailağa’da herkes şeyhin gölgesinde meşruiyet kazanır ve iş görür olduğu için her an şeyh alınır, şeyh satılır.
İsmailağa’da sakal- çarşaf-cübbe- şalvar alamet-i farikalar/ayırıcı nişanlardır. Merhum Ali Özek’in Mahmut efendiden aldığı ve hatıratında yer verdiği cevaba bakılırsa alameti farikalar dinin gereği olmaktan çok tarikatin ve şeyhin kabul edilip edilmediğinin ölçüsü olarak görülür.
İster spor kulübü, ister tarikat olsun fark etmez, mensubu çok olan yerler, doğası gereği siyasi çıkarlara ve devletin ilgisine mazhar yerlerdir. Kaldı ki İsmailağa tekin yer de değildir. Üç cana kıyılmıştır orada. Ali Rıza Demircan hoca da Mahmut efendinin misafiri olarak Cuma günü minbere çıkacağı sırada ölüm tehdidi almıştır.
Faydasını gördükleri için olacak her seçim öncesinde siyasilerin bir kısmı İsmailağa’yı ziyaret etmeyi ihmal etmez. Cumhurbaşkanımız da etmedi. Ekrem İmamoğlu’nun gelmesi de yakındır.
Bir ara örtülü resmi kurumumuz, mensuplarından olduğu söylenen Cübbeli’yi çok yukarılardan aldıkları emirle merkez medyada Ülke gündeminde tutarak Mahmut efendiden sonra Şeyh olarak hazırlamışlarsa da muvaffak olamamışlardır.
Muhteris, saldırgan ve çenebaz olan Cübbeli Odatv gibi bazı yarı resmi haber sitelerinde ve şimdilerde CNN benzeri kanallarda hala destekleniyorsa da yakın gelecekte ŞEYHLİK şansı yok. Ama yılların tecrübesiyle Cübbeli yakın çevresiyle emanetçiyi bulup ilan etti bile.
Yönetimi Fatih’ten koparmak için de emanetçi İbrahim Uslu Efendi Denizli’den seçilmiş.
Bildiğimize göre merhum Hasan Kılıç efendi yalnızca yaşı sebebiyle değil ruhsal yapısı sebebiyle de Şeyhlik unvanı ve getirilerini talep etmenin uzağında bir şahsiyetti. Allah rahmet eylesin.
İsmailağa, Cübbeli taifesinin seçtiği şeyhe intisap etmez. Kendi şeyhini Fikri Doğan olarak seçti bile.
Menzil’de olduğu gibi şeyliğin birkaç riyasete ayrılacağı apaçık görülüyor.
Cumhuriyet kendi ideolojisi için tarikatları kapatmış, mevcut şeyhlerin bir kısmını kendisine benzetmişse de onların yerine bir şey koyamamıştı. Kültürel zaafı sebebiyle koyamazdı da…
Devlet süreklidir, bu alanı boş bırakacak değil ya… Dolaylı olarak bir kişiyi işaret eder veya işaret edileni onaylar. Bir yardımcı belirler ve Mercedes tahsisi ile el koyar veya koydurur. Ya da Menzil’de olduğu gibi gücü bölebilir.
Hayırlı olsun bile diyemiyoruz.
Hayat dini olan İslam kimlerin eline kaldı?
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Kalemine dağlık
Ömrüne bereket