Yenişafak’tan Ersin ÇELİK’in Pazar Yazısını sunuyoruz:
{ İsrail’i ‘tebrik edebileceğimiz’ tek şey ve bundan sonrası
Dört günlük geçici ateşkes süreci elbette ki Gazze’ye nefes aldırdı. Şehre yardım malzemeleri giriyor. Yaralılar tahliye ediliyor.
Gazze’de yaşayan 10 yaşlarındaki bir delikanlı ateşkesten sonra kendisini sokaklara atıp, arkadaşlarına göndermek için video çekmiş. Yeni Şafak’ın Instagram hesabında yayınladık. Yüzünde güller açarak yürüyen çocuk şunları söylüyor: “Arkadaşlar bakın gökyüzüne. Semada uçaklar yok, uçmuyor. Bomba sesi yok.”
Gazze halkı 50 gün sonra ilk defa güne ağır bombardıman altında uyanmadı. Süreci gün gün, saat saat izledik. Kahrolduk. “Birileri İsrail’i durdursun” diye çırpındık. Açıkça ifade edeyim, İsrail’i kimse durdurmadı. Dünya, böyle bir iradeyi ortaya koyamadı. Aksine süper devletler soykırımı desteklediler. İsrail’in önüne, canını şehrine siper eden Gazze halkı geçti. Hamas’ın destansı direnişi ve hem diplomatik hem de stratejik hamleleri İsrail’i dize getirdi.
İşte İsrail’i tam olarak burada tebrik etmemiz gerekiyor. Hamas, Batı’nın “terör örgütü” kıskacına sokulma taarruzuna direnirken, dünyaya da savaş, strateji, siyaset ve diplomasi dersi verdi. Bunda elbette İsrail’in büyük payı var. Küçümsediği Hamas karşısında rezil oldu, aciz kaldı ve süper devletliği adeta paspas oldu. Süper ordusu, müthiş istihbaratı, Demir Kubbesi bile rezil oldu.
Tüm bunlar olurken İslam dünyası da yeni bir lider kazandı. 7 Ekim’e kadar kimsenin adını bilmediği Ebu Ubeyde’yi tüm dünya öğrendi. Ubeyde sadece lider değil, yeni nesil Müslüman gençlerin kahramanı hatta fenomeni aynı zamanda. Fenomen diyorum, çünkü gözlerinden ve şehadet parmağından başka uzvu görülmeyen, ancak her açıklaması dakikalar içinde farklı dillere çevrilerek sosyal medyayı etkisi altına alan biri oldu Ebu Ubeyde. Dünya liderlerinin açıklamaları hiçbir karşılık bulmazken onun açıklama yapması dakika dakika beklendi.
Diğer yandan bölünen, tefrikaya uğrayan Filistin halkı da Hamas’da birleşti. İsrail’in tutsak ettiği kadınların açıklamalarını izliyoruz. Aralarında El Fetih üyeleri var. Ancak hepsi Hamas’ın asil ve onurlu duruşunu ifade ettiler. Batı Şerialı Hanan Bergusi, “Direnişçiler olmasaydı özgürlüğü göremezdik” dedi. İslam ülkelerinde bile söze “ama Hamas…” diye başlayanlar İsrail’in kendilerine verdiği suflelerle karalamaya çalışsalar da Filistin’deki her çocuğun artık Hamas’ın doğal üyesi, her gencin de gönüllüsü olduğu gözlemleniyor.
Hep birlikte görüyoruz İsrail, soykırım yapa yapa kaybetti. Arkasında olan, soluğu Tel Aviv’de alan tüm Batılı devletler de kaybetti. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi ise İsrail’in karşısına dikilemeyerek kaybetti.
Bundan sonra her devlet, her kurum kendi muhasebesini yapacaktır. Ancak şunu da ifade edelim: Dünya, 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren artık eski dünya olmayacak. Dönüşü olmayan bir yola girdiğimiz çok açık. İsrail’i önüne katan Amerika ve Avrupa devletleri görülmemiş bir tepki dalgasının hedefindeler. Gazze soykırımı, halkların devletlerine, liderlerine hatta dinlerine olan bakış açısını değiştirdi. Bu büyük sorgulama, vicdanlı halkları devletlerin ve İsrail aparatı liderlerinin önüne geçirdi.
İnsanlığın önünde, soykırımlar yaparak mazlum halkları yok eden devletlerin ve eli kanlı liderlerinin tüm itibarlarını yerle bir etme fırsatı var. Bu yüzden gevşememeliyiz. İnsanlık ilk defa böylesine organize oldu. İsrail ilk defa Holokost endüstrisinin arkasına gizlenemedi. İnsanları ve özellikle de gençleri kandıramadı. Boykot ilk defa küresel bir tepki ve dayanışmaya dönüştü. İsrail, Amerika, Avrupa devletleri ve soykırımı destekleyen küresel şirketlerin darmadağın olan imajlarını düzeltmelerine izin vermemeliyiz. İsrail ve destekçileri asıl bedeli bundan sonra ve yıllarca ödeyeceklerini anlamalı.
İsrail’i destekleyen gazetecileri, Hamas’ı ve Filistin halkını terörist ilan edenleri, 100 yıllık “Toprak sattılar” yalanı üzerinde tepinerek Siyonizm’den yana olanları, Gazze soykırımını görüp, izleyip sesini çıkarmayan çok ünlü kanaat önderlerini unutmamamız gerekiyor.
Şu cümlelerimiz hazırda beklemeli: “Ama sen İsrail’i savundun!”, “Ama sen Gazze soykırıma uğrarken insanlıktan nasip almış tek bir cümle kurmadın!”, “Ama sen Filistin halkına iftira attın! Ama sen zaten insan değilsin!”, “Ama sen söze ‘ama Hamas’ diye başladın!”, “Ama sen şimdi konuşamazsın!”, “Ama sen vicdansızsın!”, “Ama sen çiçek böcek ünlüsüsün!”, “Ama sen…” türevi kalıplarda binlerce cümleler kurabiliriz. Kuracağız. Bu defteri asla kapatmamamız gerekiyor. Asıl sınavı, samimiyeti, hassasiyeti ve duruşu bundan sonra göstermeliyiz.
Artık hesap sorma aşamasına geçmeliyiz. İstanbul 2 No’lu Baro’nun 3 bin avukatın imzasıyla, İsrail’in savaş suçundan yargılanması için UCM’ye yaptığı başvuru atılan ilk adımdı. Gazze soykırımına katılan, Türk vatandaşı İsrail askerleri yargılanmalı. Çünkü savaş suçu işlediler. Çünkü oradaydılar. Ortak oldukları katliamların hesabını mutlaka vermeliler. Kayıt altına alındıklarını da biliyoruz. Eğer bir daha Türkiye’ye gelecek ve memleketimizin havasını soluyacaklarsa, önce hukuk önünde hesap vermeliler.
Yukarıda da vurguladım, artık hiçbir şey 7 Ekim öncesi gibi olmamalı. Olası bir “normalleşmeye”, tiyatrodan mülhem yargılamalara, Batı’nın yeni göz boyama ritüeline dönüşen özür dileme yüzsüzlüklerine ve yeni sayfa açmalara asla müsaade etmemeliyiz.}