Ali Rıza Demircan
Çözüm Üretecek Gerçekler
1979 yılında Pakistanlı fizikçi Abdüsselam fizikte Nobel ödülü aldı. Osmanlı’nın duraklama dönemine kadar müsbet bilimlerde büyük atılımlar yapan ve dev bilim adamları yetiştiren ama son iki-üç asırdır yarıştan kopan İslâm dünyası, büyük sevinç yaşadı.
Abdüsselam merhum, Fen Fakültesi dekanı merhum Ahmet Yüksel Özemre’nin organizesi ile Türkiye getirilmişti. 11 Eylül 1981’de Cuma namazını İmam Hatibi olduğum Süleymaniye Camiinde kıldı.
İki gün öncesinde haberim olduğu için “İslâm ve Müsbet Bilimler“ başlıklı bir hutbe hazırlayıp büyük bir çoşku ile sundum.
İslâm’ın müspet ilimlere bakışını özetleyip, tarihimizde yapılan başarılı çalışmalara değindikten sonra hutbemizin orta kısımlarında şu bölüme yer vermiştim:
“Muhterem Mü’minler!
a) Arapçadan yapılan tercümeler,
b) Müslüman üniversitelerinde okuyan batılılar,
c) İspanya, Portekiz ve Sicilya’da, batılıların Müslümanlarla temasları,
d) Ticarî münasebetler ve
e) Haçlı seferleri yoluyla, İslâm medeniyetinin Avrupa’ya geçişinden sonradır ki, Avrupa’da Rönesans olmuştur. Rönesans’tan sonra da Avrupa, Müslüman müelliflerin eserlerini değişmez kaynak olarak kullanmakta devam etmiştir.
Abdüsselam ile kucaklaşırken
Avrupa ülkeleri tarih boyunca İslâm ülkelerine karşı haçlı ruhu ile hareket ettikleri için, Avrupalı ilim adamları, bilgi ve ilham aldıkları eserleri açıklamamışlardır. Böylece, Müslümanların asırlar önce yaptıkları pek çok keşif ve icatları kendilerine mal etmişlerdir.
Ne acıdır ki, Milli Eğitimimiz İslâm Dini’ne, İslâm tarihine ve millî tarihimize karşı alâkasız tutumunda berdevam olduğu ve medeniyet tarihi araştırmacıları yetiştiremediği için, bu gerçekleri nesillerimize öğretmemekte, öğretememektedir.
Bunun içindir ki nesillerimiz, bir Toriçelli’yi bir Paskal’ı, bir Newton’u bir Pastör’ü, bir Kant’ı ve Auguste Comte’i tanır. Fakat bir İmam-ı Azam’ı, bir Cabir bin Hayyam’ı, bir İbn-i Haysem’i, bir Ebubekir Razi’yi, hatta bir Ali Kuşçu ve Uluğ Bey’i, bir Sinan’ı ve Ebussuûd’u bilmez.”
Fizik Alimimizi Bağrımıza Bastık
Prof. Abdüsselam Türkçe bilmediği için hutbemizi tam olarak anlayamayacağı açıktı, fakat hutbede geçen ilim dalları ve ilim adamlarının isimlerinden konuyu kavrayacağı da zahirdi. Bizim hutbemizi vecd halinde sunarken duyduğumuz heyecanı hissetmemesi de mümkün değildi. Hutbemizin sonunda, kendisinin aramızda olduğunu beyanla hoş geldiniz derken adını anmamız da onun için bir mutluluk vesilesi olmuştu. Başarıya susamış cemaatimizle birlikte fizikçimizi bağrımıza bastık. Prof. Abdüsselam Müslüman aydınlar arasında kabul gördü. Kendisinin konuşturulduğu toplantılar düzenlendi.
Prof. Abdüsselam’ın Dikkat Çeken Açıklaması
Üstadımızın benim de katıldığım bu toplantıların birindeki açıklamaları calib-i dikkatti. Öneminden ötürü ve değişik vesilelerle anlattığım için hafızamda yer etmiştir. Bir acı kahve kırk yıl sonra hatırlanır da bir tatlı anı hatırlanmaz mı?
Üstadın anlatımı şöyleydi:
Ödül merasiminden sonra, Norveç televizyonunda kendisinin de katıldığı bir program düzelendi. Bu programa Nobel almış bir Yahudi de katıldı. Moderatör pek çok Yahudinin Nobel aldığını, Nobel alan Yahudilerin yüzde doksanının da muhacir olan Yahudilerden olduğunu dile getirdikten sonra sordu; bunun özel bir sebebi var mıdır?
Katılımcı Nobel ödüllü Yahudi şöyle cevap verdi:
– Bize hahamlarımız ve ana babamız şöyle telkinlerde bulunurdu:
Biz Yahudiler bulunduğumuz ülkelerde hep azınlıktayız. Varlığımızı koruyabilmemiz ve etkili konuma gelebilmemiz için dünya ölçeğinde ilim adamları yetiştirmemiz gerekir. Siz en büyük matematikçi, fizikçi, kimyacı… olmalısınız. Buna mecbursunuz. Biz bu telkinler altında yetiştirildik. Başarılarımızın temelinde bu telkinler vardır.
Alınacak Dersler
Zerreciklerden galaksilere, tek hücrelilerden fillere ve balinalara kadar her bir varlık türü ve tür içindeki canlılar, Yaratılan âyetlerdir. Rabbimiz tarafından insan için yaratılan ve ilme konu olan bu âyetleri Yaratan’a imanla inceleyip faydalanmak ibadettir, hayatı kolaylaştırmaktır ve geliştirmektir. Allah’a inanmasa da Yaratılan âyetler üzerinde çalışanlar bundan faydalanırlar. Güç sahibi olurlar.
Seküler/laik dünya çalıştı, ilmi ve ilmin ürünü olan teknolojiyi edinme ve kullanmada öne geçti. İlim ve teknoloji adalet, barış, merhamet yardımlaşma ve ebedî hayata îman gibi gerekli insanlık değerlerini üretemediği için ilim/bilim ve teknoloji sahipleri elinde zulme dönüşüyor, sömürü için çatışmalara, işgale ve savaşa aracı kılınıyor. İki milyara yaklaşan İslâm Ümmeti zulme uğruyor ve de sömürülüyor.
Biz Müslümanlar son iki-üç asırdır Yaratılan âyetler yanısıra İndirilen adalet ve merhamet yüklü Kur’ân ayetlerini de gereğince inceleyip hayatımıza yön veremediğimiz için maddî ve mânevî olarak geri kaldık. Doğru doğrudur, kaynağının farklı olması onu erdem olmaktan çıkarmaz.
Dünya nüfusunun yüzde 0,2’sini teşkil eden Yahudiler bilim Nobellerinin yüzde 20’sini aldılar. Bu başarılar üstün zekâlı oldukları için değil şu veya bu sebeple eğitime /bilime önem vermeleri ve sabır göstermeleri sebebiyledir.
Bu nedenle hocalar-ana babalar olarak ve de millet-devlet olarak bizler de çocuklarımızı şöyle diyerek eğitmeliyiz:
– Sizler İslâm Ümmetinin ve milletimizin çocuklarısınız. İki milyara
yakın nüfusumuz var, ama İslâmî ve yerel değerlerle donanımlı sosyal bilimcilerimiz ve dünya ölçeğinde matematikçilerimiz, fizikçilerimiz, kimyacılarımız… ve de Kur’ân alimlerimiz yok.
Ümmetimizin/milletimizin hali ve geleceği için hem de Cennetleri kazanabilmemiz için sizlerin dünyanın en ileri ilim ve teknik adamları olmalısınız. Buna mecbursunuz. Çünkü ümmetimiz /milletimiz yetişkin insanlara muhtaçtır.
Tarihte başardık. Yine de başarabilir, zulümleri engelleyebilir, dünyamıza adalet ve merhamet getirebiliriz.
Not: Bu makale Bir Kuşluk Vakti’nde Güzel Kul Olma Mücadelem isimli Hatırat kitabımın 310-316. sayfalarından özetlenmiştir.