islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4751
EURO
36,2672
ALTIN
2.955,33
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İSRÂÎLİYÂT’TAN/MİŞNA’DAN/HURAFE’DEN MEDET UMMAK

İSRÂÎLİYÂT’TAN/MİŞNA’DAN/HURAFE’DEN MEDET UMMAK
28 Haziran 2024 09:30
A+
A-

İsrâîliyyât, Hz. Yakûb’un ikinci adı veya lakabı olan İsrâîl kelimesiyle nisbet ismi oluşturan İsrâîliyye’nin çoğuludur. Büyük oranda Yahudi, kısmen de Hristiyan kaynaklarından nakledilen “efsane, kıssa, olay veya bilgi” anlamında kullanılır. Bazı âlimler, İslâm muhaliflerinin bu dine ilâve etmeye çalıştıkları asılsız ve uydurma haberler hakkında da aynı terimi kullanmışlardır. Bir kısmı ise Yahudi kaynaklı bilgiler için İsrâiliyât, Hristiyan kaynaklı olanlar için “mesîhiyyât” veya “nasrâniyyât” kelimelerine yer vermişlerdir. Eski din ve kültürlerden İslâm kaynaklarına aktarılan bilgilerin genellikle İsrâiliyat diye anılması muhtemelen Yahudilerin daha eski bir dinin mensubu olmaları, o dönemde Arap yarımadasında Araplar tarafından daha çok bilinmeleri ve çoğunluğu teşkil etmeleri gibi sebepler dolayısıyladır.[1]

İsrâîliyât’ın bir başka özel alanı da hurafecilik diye isimlendirilir. Hurafe, tüm sıkıntıların kaynağı/anası olan cehaletin sosyal bir belirişidir ve dinde yozlaşmanın besleyici zeminini oluşturmaktadır. Müslümanları perişan eden bulaşıcı bir hastalık olmasına rağmen, ne var ki, asırlardır hiç kimse onu etkisiz kılma başarısını gösterememiştir. Hurafenin ana kaynağı Yahudilik’tir ve onu Hristiyanlık izler. Kısaca Ehlikitap geleneği, bir anlamda hurafeler geleneği gibidir. Bu gelenek, nazardan muskacılığa, falcılıktan cinciliğe, kıssadan mitolojiye kadar akla gelebilecek tüm hurafe çeşitleriyle doludur.

Arapça’da noktalı Ha/Hı ile hurafe, “akla, gerçeğe ters düşen aldatıcı ama çekici söz” demektir. Bazı dilbilimciler bunu “yalan sözün tatlı geleni” diye tanıtmışlardır. Demek oluyor ki; hurafede, tüm tutarsızlığa rağmen, dinleyene tatlı ve çekici gelen bir yan bulunmaktadır. Hurafeyi, bilimsel anlamıyla “tanım” sayılacak bir tarifle tanıtmak imkânsız denecek kadar zordur. Çünkü hurafe, göreceliği çok olan kavramlardan biridir. O, devirlere, toplumlara, renklere, ırklara, hattâ kişilere göre çok değişik çehreler kazanabilmektedir. Ortak omurgası; bilim, mantık ve akıldışılıktır. Bu demektir ki; hurafecilik, insân denen varlığın değişmez zaaflarından biridir.

Müslümanların arasına İsrâîliyat/hurafe, daha çok Hz. Peygamber’i kendine araç yaparak uydurma hadisler yoluyla girmiştir. Başka bir ifâde ile hadis adı altında İslâm diye sahnelenen kabullerin büyük bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak hurafe kaynağıdır. Bunlar, Kur’ân’ın dinine âdeta rakip bir din kurmakta ve müminler topluluğunu dünyânın önünde akıl almaz zorluklarla yüz yüze getirmektedirler. Bu tahribin İslâm tarihi içerisinde en büyük ustası ve İslâm’ın en taze çağında onu bağrından hançerleyen Yahudi kâhin/hamam Ka’b el- Ahbâr’dır.[2] O, Hristiyanlıkta tevhidi tahrip etmenin sembolü olan ırkdaşı Pavlos’un İslâm içi belirişidir. Ne ilginçtir ki; bunların ikisi de tevhid dinine, sağlığında her türlü kötülüğü reva gördükleri iki peygamberin ölümünden sonra girmişlerdir. Şu bir gerçektir ki; Hristiyanlık Pavlos’un soktuğu hurafelerden, İslâmiyet de Ka’b el-Ahbâr’ın soktuğu İsrâîliyat yalanlarından temizlenmedikçe nebilerin tebliği ettiği saf yapısıyla insân hayatına giremeyeceklerdir.

Bir başka İsrâîliyat türü de Yunan felsefesinin İslâm dünyasına girmesiyle ortaya çıkmıştır. Abbasiler zamanında Halife Harun Reşit’in oğullarından Memun ve Mutasım döneminde, antik Yunan eserleri Arapça’ya tercüme edilerek, Yunan felsefesinin İslâm dünyasına girmesine imkân sağlanmıştır. Kaynağı mitoloji olan Yunan felsefesi, Arap fikriyatı içine girerek, kendine yer bulmuş ve zamanla tahkikten taklide yol açmıştır. Daha sonra da kimi müfessirler söz konusu hikâyeleri esas alarak bazı âyet ve hadisleri tefsir etmeye çalışmışlardır. Bu da birçok İsrâîiliyatın tefsire girmesine neden olmuştur.

Müslümanlar arasında bölünmenin en büyük nedenlerinden biri de İsrâîliyât ve hurafenin kitaplaşarak Kur’ân’ın yanında “alt-kutsal kitaplara” dönüştürülmesidir. Bu alt/yapay kutsal kitaplara Kur’ân “zübür” demektedir ve Hz. Peygamber de bunları “mişna” diye anmaktadır. “Zübür” kelimesi Kur’ân’da Müminun/53. âyette geçmekte ve “insânların din işlerini kendi aralarında parçaladıkları ve her hizbin/fırkanın kendine özgü sevindiği/ferahlandığı zübürleri/kitapları olduğu” söylenmektedir.[3] Görülüyor ki; tartışmasız kitap sadece Kur’ân olmamış, düzinelerce zübür, binlerce mişna dokunulmaz ve tartışılmaz ilân edilmiştir. Hattâ Kur’ân tercüme ve tefsir edildiği hâlde, “dokunulmaz, eleştirilmez, değiştirilmez, sadeleştirilmez” ilân edilen bu zübür ve mişnalar yoruma bile açılmamıştır. Üstelik bunları yazanlar örtülü bir biçimde –hâşâ– Allah’tan daha fazla otorite haline getirilmişlerdir.

Hz. Peygamber bir hadisinde kıyâmetin yaklaştığını gösteren işâretleri anlatırken, onlardan birini de “toplumun mişnaları okur hâle gelmesi ve hiç kimsenin bu mişnalara karşı çıkmaması” olarak saydığında, mişnanın ne olduğunu soran sahabelere şu cevabı vermiştir: “Mişnalardan maksat, Allah’ın kitabı dışındaki tüm dini kitaplardır.[4] Görülüyor ki; mişna, di­nin, pey­gam­be­re vah­ye­di­len te­mel kay­na­ğı­nın ye­ri­ne ge­çi­ril­mek üze­re, kut­sal ilân edi­len ki­tap­la­ra de­nilmektedir. İb­ra­nice olan bu ke­li­me, il­kin, Yahudi din adam­la­rı­nın din­leş­tir­dik­le­ri yo­rum­la­rı içe­ren me­tin­ler için kul­la­nıl­mış, da­ha son­ra Hristiyan ve İs­lam li­te­ra­tü­rü­ne de gir­miş­tir. Arap­ça’da miş­na­yı kar­şı­la­mak üze­re, “mesnât” söz­cü­ğü kul­la­nı­lmaktadır.

Bütün bunlar bize gösteriyor ki; İs­lâm açı­sın­dan bak­tı­ğı­mız­da, içe­ri­ği ne olur­sa ol­sun, Kur’ân dı­şın­da­ki tar­tış­ma üs­tü ilân edi­len tüm ki­tap­lar miş­na cüm­le­sin­den­dir. Kur’ân’ın koyduğu te­mel öl­çü şu­dur: Al­lah’ın el­çi­si dı­şın­da tar­tış­ma üs­tü ki­şi ve Al­lah’ın ki­ta­bı dı­şın­da da tar­tış­ma üs­tü kitap yoktur. Bu gerçekliğe rağmen Müslümanların bugünkü durumuna baktığımızda İsrâîliyât, hurafe, menkıbe ve kıssacılığın ilâhî vahyin önüne geçtiği yaşanan bir olgudur. Evlerde, işyerlerinde, hatta câmilerde Kur’ân kıssaları yerine, daha ziyâde masalımsı menkıbeler dillendirilip okunmakta, güncel meseleler de aynı şekilde hakîkat değil hamaset temelli masalımsı bir anlatıdan ibâret “menkıbe kültürü”yle ele alınıp değerlendirilmektedir.

Belki tebliğ eğitim metodolojisinde menkıbelerin ve kıssaların ahlâkî edebî bir tür olarak faydası göz ardı edilemez ama bu hiçbir zaman Kur’ân’ın âyetlerinin ikincil arka plâna düşmesi anlamında değildir. Başka bir ifâde ile Müslümanlar, “dirilere menkıbe, ölülere Kur’ân” anlayışından artık Kur’ân ile aktif/canlı bir bağ kurma idrâkine yeniden geçiş yapmalıdırlar. Özetle; Kur’ân ve dolayısıyla ondaki Rabbanî öğretiler, hükümler, kıssalar ölülere okunmaya; dirilerin payına ise menkıbeler düşmeye devam ettikçe, Müslümanlar olarak geçmişi de bugünü de yarını da ziyan etmemiz kaçınılmaz olacaktır.

NECMETTİN ŞAHİNLER

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1] Nihat Uzun,Sahabenin Tefsirde İsrailiyata Bakışı,ÜİFD, c. 2, sy. 1, Bahar/2015, s. 7 – 39.

[2] Onunla birlikte Abdullah b. Selâm ve Vehb b. Münebbih de sayılabilir.

[3] Müminun/53 “Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâ(zuburan), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

[4] Elbânî el-Âhâdis-i es-saliha 6/774-777, 803

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.