İsrailoğularının kendilerine belli bir dönem ve belli bir misyonu yerine getirmek üzere verilen tafdil-üstünlüğü kaybettiklerini Kur’n-ı Kerim şöyle anlatır:
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa’ya dediler ki: “Ey Musa, onların ilâhları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilâh yap.” O: “Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz” dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibâdetler) de geçersizdir. O sizi âlemlere üstün kılmışken, ben size Allah’tan başka bir ilâh mı arayacağım? Hani size dayanılmaz işkenceler yapan, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı öldüren Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı.” (7/A’raf, 138-141)
Hz. Musa (a.s.)’nın, İsrailoğullarını bir mucize sonucu Kızıldeniz’den geçirip kurtarması, tarihlerinde yepyeni bir dönemin başlangıcıdır. Onları yerleştirebileceği bölgeye götürürken, yol üzerinde öküze tapan bir topluluğa rastladılar.
İsrailoğulları, Hz. Musa’dan kendilerine de benzer bir put yapmasını istemişlerdir. Bir peygamberden put yapımını istemek ilginçtir. Çünkü peygamberin asli görevi, putçuluğu yıkmak, insanları bir ve tek olan Allah’a ibadet etmeye, sadece O’na kulluk yapmaya çağırmaktır. İsrailoğullarının bu fikre nasıl vardıkları önemli bir konudur. Buna yol açan iki faktör olduğu düşünülebilir: Biri 400 (veya 430) yıllık Mısır hayatlarında buzağıya tapan insanlarla karşılaşmışlardı; esasında söz konusu bölgede buzağıya tapınma bilinen bir şeydi. Muhtemelen İsrailoğulları Hz. Yusuf’tan çok sonraları ataları İbrahim aleyhisselamın tek bir Allah’a ibadeti esas alan tevhid dininden uzaklaşmış, yöresel dini inançların etkisi altına girmişlerdir.
İkincisi, yine Mısır esareti boyunca soyut düşünme ve gözle görülmeyen-elle dokunulmayan somut bir tanrı fikrini kabullenmekte zorlanır hale gelmişlerdi ki, zaman içinde kendilerinde meydana gelen zihni gerileme ve düşüş, onları taştan veya değerli madenlerden yapılmış bir puta tapınma noktasına götürmüştü. Hz. Musa’nın bu talebi “cahillik” olarak tanımlaması bunu göstermektedir. Put veya heykele tapınma talebi zihni bir gerileme haline işaret eder. Yaratan, büyüten, rızık veren, varlık âlemini idare eden ve hayat ve ölümü elinde bulunduran Tanrı, öyle taştan, madenden bir şey olamaz. Böyle bir talep ancak cahil insanlardan gelebilir. Bu İsrailoğullarının hem Tevhid inancını hem peygamberlik misyonunu pekiyi anlamadıklarını gösterir.
Hz. Musa, kendilerine imrendikleri bu topluluğun içinde bulunduğu durumun, dini algı ve pratiklerin temelinin boş olduğunu, herhangi bir bilgi esasına dayanmadığını, “üstün güç veya tanrıya yaklaştırıcı vasıta” diye tapındıkları, büyük saygı ve ta’zimle sürekli önünde eğildikleri putlarının bir madde yığınından ibaret olduğunu, dolayısıyla yapıp ettikleri şeyin, tapınma biçimlerinin ve bundan her neyi bekliyorlarsa boş olduğunu söyler. Allah’tan başkasına bağlanma ve tapınma temelsizdir, beklenen faydayı hiçbir şekilde sağlayamamaktadır. Bu da bize gösteriyor ki, her yol ve her ibadet tarzı makul ve makbul değildir; şirk ve putperestliğin karıştığı ritülellerle tapınmayı Allah reddetmektedir.
Hz. Musa, İsrailoğullarını söz konusu sapkın talepten vazgeçirmeye çalışırken, yüce Allah’ın kendilerini Mısır esaretinden nasıl kurtardığını ve onları nasıl “âlemlere üstün kıldığını” hatırlatmaktadır. Böyle iken İsrailoğullarının “Allah’tan başka bir ilah” arayışına girişmeleri hayret verici bir ruh halidir, Hz. Musa onlara şaşkınlıkla sorar: “Allah sizi üstün kıldı, ben size başka bir ilahlar arayayım, öyle mi?” Böyle bir arayış inkâr ve irtidadın ta kendisi, bir peygamberden bunu talep etmek ise aklın alacağı şey değil!
Burada ve başka yerlerde geçen “üstünlük/tafdil”in iki sebebe dayandığı belirtilmiştir:
1) Onları düşmanlarına üstün kılıp Mısır esaretinden kurtardı,
2) Diğer kavimler peygamberlerinin mucizelerini seyrederken, onlar Kızıldeniz’in içinden geçmek suretiyle mucizeyi bizzat tecrübe etti, mucizeye iştirak etti.
Anlaşılıyor ki üstünlük, Tevhid inancına ve Musa Şeriati’ne sımsıkı bağlılık şartına bağlı olup o dönemle sınırlıdır. Eğer bütün zamanlar için ‘üstünlük’ söz konusu olsaydı, tarih boyunca başlarına bunca felaket ve musibet gelmez, yeryüzünün dört bir köşesine dağılmaz ve çeşitli kavimlerin zulümlerine maruz kalmazlardı. (Bkz. 2/Bakara, 61; 17/İsra, 4-8). Hz. Musa, onlara Firavun ve yönetiminin onlara reva gördüğü zulmü –mesela köklerini kazımak üzere erkek çocuklarını öldürtüp kızlarını/kadınlarını sağ bıraktığını- hatırlatmakta, bunda kendileri için büyük bir sınav olduğunu söylemektedir. Elbette bu örnekler, Yahudilerin maruz kaldığı zulüm ve mağduriyetlerdir, lakin mazlum zalim, mağdur gadreden olursa, o artık kendisi de zalim ve gaddardır. Üstünlük (tafdil) eğer etnik/kavmi değil de “ahlaki üstünlük” ise, güç ve imkan sahibi olduklarında –İsrail devletinin yaptığı gibi- başkalarının toprağını işgal etmez, milyonlarca Filistinli’yi yurdundan sürmez, etnik arındırmaya tabi tutmaz, onbinlerce insanı ve savunmasız sivilleri öldürmezdi. Elbette bütün Yahudiler aynı kefeye konulamaz, Kur’an’ın da hatırlattığı üzere “Hepsi bir değldir, Ehl-i Kitap’tan bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyup secdeye kapanırlar” (3/Al-i İmran, 113).
Tevrat’taki anlatımdan anlaşıldığına göre, İsrailoğullarının puta tapınma talepleri hemen sona ermemiş, Mısır’dan çıkışları üzerinden 70 sene geçtiği halde zaman zaman tekrar edilmiştir. Az bir bölümü hariç, İsrailoğulları yine bildiklerini okuyup nankörlüklerine devam etmişlerdir. (Bkz. Yeşu, 24: 14-15).
İsrailğullarının tevhid inancını ınakıp putçuluğa döndüklerini Hz. Peygamber (s.a.) de bildirmektedir:
Tirmizi’nin yer verdiği bir hadiste belirtildiğine göre, cahil bedevi Arapların her sene bir günlüğüne mahsus saygı ve ta’zim gösterdikleri Zatu Envat isminde bir ağaç vardı. Birgün bazı Müslümanlar Allah’ın Resûlü (s.a.)’ne “-Sen de bize böyle bir ağaç yap (göster, işaret et) ona saygı gösterelim” diye talepte bulununca, Allah’ın Resulü “Andolsun, sizler de Musa’nın kavminin ‘Onların ilâhları gibi, sen de bize bir ilâh yap’ dedikleri gibi dediniz. ‘Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz’. Andolsun, okun tüylerinin aynı hizada oluşu gibi sizden öncekilerin takip ettikleri yolu takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de o deliğe gireceksiniz” diye buyurdu. (Tirmizi, Fiten; Müsned, V, 218.)
Şu halde Kur’an bakış açısından, belli bir dönem ve belli bir misyon/görevle sınırlı olarak İsrailoğullarına verilen tafoil (ilave misyon) onların
Ali Bulaç
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-