Bazı yer bilimcilerin İstanbul depremi hakkında belirttiği olumsuz öngörüler ve yaşanacak felaket senaryolarını anlatmaları kamuoyunda “korku ve kaos pompalanıyor. Bunun menfi etkileri mutlaka olacaktır” tepkilere neden oldu.
Tepkilerin hedefindeki isimlerin başında yer bilimci ve deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür oldu. Naci Görür ismi özellikle “olası” İstanbul depremine ilişkin açıklamaları ile sık sık gündeme geliyor. Son günlerde yaptığı açıklamalar ise çok konuşulmaya devam ediliyor.
Görür; daha önce gözyaşları içinde anlattığı ülkemizin deprem gerçeğinin İstanbul’u vuracağını söylemiş ve kentte 9 şiddetinde deprem beklediği ilçeleri; ‘İstanbul depreminin şiddeti Haliç’ten Silivri’ye kadar 9’u bulacak. Çok iyi yapılmış binalar bile ciddi hasarlar alabilir. İstanbul’da kanalizasyon ve içme suyu yan yana gider. Depremde bunlar kırılır kanalizasyon içme suyu şebekesine karışır. Salgın hastalık gırla gider” diyerek açıklamıştı.
Yorumumuz;
Deprem bilimi çok sayıda değişken ve belirsizlik içeren karmaşık bir alan olduğu için kesin bir bilim alanı değildir. Deprem biliminin dünyasında çoğu zaman farklı görüşler ve birbiriyle çelişen teoriler ortaya çıkabiliyor.
Prof. Şener Üşümezsoy ve Prof. Naci Görür’ün İstanbul’daki sismik aktiviteye ilişkin son açıklamaları bunun güncel bir örneğidir. Prof. Üşümezsoy Marmara Denizi’ndeki kuzey Marmara fay hattının aktif olmadığını ve asıl fayın Yalova’nın Çınarcık ilçesi önünde olduğunu inanırken, Prof. Görür ise İstanbul’da 7 ile 9 büyüklüğünde bir depremin yakın olduğuna inanıyor.
Bu belirsiz ortamda yolumuza devam ederken, hazırlıklı olma ve dayanıklılık konularına öncelik vermemiz büyük önem taşımaktadır. Sağlam altyapıya yatırım yapmalı, titiz bina yönetmelikleri uygulamalı ve toplumlarımızı deprem güvenliği önlemleri konusunda eğitmeliyiz. Bunu yaparak gelecekteki deprem olaylarının potansiyel etkisini en aza indirebilir ve hayatları koruyabiliriz.
Deprem bilimi çok sayıda değişken ve belirsizlik içeren karmaşık bir alan olduğu için kesin bir bilim alanı olmadığı için farklı görüşler ve sonrasındaki gelişmeler, tıp dünyasında anlatılan şu hikâyeyi aklımıza getiriyor;
Tahlil ve tetkik sonuçlarını ve raporlarını karıştırıp sağlam adama “3 aylık ömrün kaldı” denmiş. Adam öyle inanmış ki 3 ay sonra vefat etmiş! Tahlilin gerçek sahibi ise kendisine verilen yanlış sonucun iyiliğine inanmış ve hızlı bir iyileşme surecine girmiş!
Sanki süreç toplu bilincin İstanbul depremini oluşturmasına az kalmış gibi de olabilir.
İstanbul da özellikle de Haliçten Silivri’ye kadar olan bölge de 7 ila 9 arasında şiddetli deprem olacak teorisi ise hayli ilginçtir. Romanın yıkılışın 1000’inci yıldönümünde İstanbul’un depremden zarar görecek diye gösterilen bölgeleri de içine alan ekümenik başkent hayali peşinde koşanların yaygarası olabilir mi?
Ekümenik bir devlet kurmak için İstanbul’un boşaltılması için bir plan olduğunu inanan bazı kişi ve gruplar arasında giderek artan bir endişe var. Bu fikir pek çok kişiye uzak görünse de aslında İstanbul’un tahliyesini kolaylaştırmak için çeşitli planlar yapılmaktadır. Bu planlar hedeflerine ulaşmak için ekonomik savaş, barınma sorunları, tersine göç teşvikleri, demografik yapının değiştirilmesi, güvenlik sorunları, kaos ve kıtlık propagandası, iklim değişikliği propagandası ve deprem ve yıkım korkusu gibi çeşitli araçlar kullanmaktadır.
2-) İstanbul’u boşaltmak için kullanılan bir diğer araç ise konut sorunudur.
Uygun fiyatlı konut seçeneklerinin azalmasıyla, bireylerin şehirde uygun yaşam alanları bulması giderek zorlaşmaktadır. Bu da onları ya yetersiz koşullarda yaşamaya ya da İstanbul dışında konut aramaya zorlamaktadır. Konut sorunu kötüleştikçe, daha fazla insan daha iyi yaşam koşulları aramak için şehri terk etmeye motive olabilir.
3-) İstanbul için tahliye planının bir parçası olarak tersine göç teşvikleridir
Teşvikler, başka bölgelerden İstanbul’a göç etmiş bireyleri geri gönderilmesini ya da İstanbul’da yaşamaktan bunalmış olanları Anadolu’nun bir başka bölgesine göç etmeye ikna etmek için tasarlanmış olabilir. Mali teşvikler veya iş fırsatları gibi cazip avantajlar sunarak, bireylerin İstanbul’dan ayrılmayı tercih etmeleri ve bunun yerine diğer bölgelerin kalkınmasına katkıda bulunmaları umulmaktadır.
4-) İstanbul’un demografik yapısının değiştirilmesi;
Yüzyıllardır tahliye planında kullanılan bir diğer stratejidir. Belirli grupların şehri terk etmesini teşvik etmek veya diğerlerini şehre yerleşmekten caydırmak gibi çeşitli yollarla nüfusun yapısını değiştirerek, ekümenik bir devlet kurmak için daha elverişli bir ortam yaratılması umulmaktadır.
6-) İklim değişikliği propagandası;
İstanbul için hazırlanan tahliye planında kullanılan bir diğer araçtır. İklim değişikliğiyle ilişkili potansiyel risk ve tehlikelerin vurgulanmasıyla, bireyler örneğin başta susuzluk olmak üzere çevresel tehditlere karşı daha az savunmasız olan daha güvenli yerler aramak için şehri terk etmeye ikna edilebilir.
7-) Son olarak, deprem ve yıkım korkusu yaymak;
İstanbul’dan tahliyeyi teşvik etmek için bir araç olarak kullanılmaktadır. İstanbul’un depreme yatkın bir bölgede yer aldığı göz önüne alındığında, yıkıcı bir deprem potansiyeli konusunda gerçek bir endişe söz konusudur. Bu risk vurgulanarak ve yaygın bir yıkım tablosu çizilerek, bireyler şehri terk etmenin hayatta kalmak için en iyi şansları olduğuna ikna edilebilir.
Sonuç olarak; bazıları inanmakta güçlük çekse de İstanbul’un Avrupa yakasında ekümenik bir devlet kurmak amacıyla İstanbul’u boşaltılmasına yönelik gerçekten de hain planlar yapılmaktadır. Bu ana planlara yukarıda sıraladık. Bu hain taktikler tartışmalı ve sorgulanabilir olsa da bazılarının arzu ettikleri sonuca ulaşmak için ne kadar ileri gidebileceklerini göstermektedir.
Şimdi meselenin özüne gelelim ve asıl soruyu soralım;
Marmara Denizinin Yalova, Gemlik, Bandırma ile Çanakkale’ye kadar devam eden bölgelerinde küçük çaplı depremler olduğunda İstanbul’da 7 ile 9 arasında deprem olacak diyenler bu planın neresindeler?
Haber-Yorum: Sadi ÖZGÜL
YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE