İktidarın ve hassaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, iç kamuoyuna yönelik sarf ettiği “İstanbul düşerse Kudüs düşer, Gazze düşer” sözü, siyasi retoriğin ötesine geçemedi. Gazze düşmedi, dünyanın birleşmiş emperyalistlerine karşı canı pahasına direniyor. Fakat iktidar açısından İstanbul düştü. Hem de bizzat Erdoğan iktidarının, siyonist işgalcilere, cani katillere lojistik desteğiyle.
Muhafazakâr demokratların iktidarı, bütün kutsalları, laik seküler siyasete meze ederek tüketti. Hem de öyle bir tüketti ki, söyleyecek hiçbir sözleri kalmadı. Ne işgalci zalim Siyonistlere, ne Amerika’ya ne AB’ye, ne Arap devletlerine. Bütün sözleri, bütün değerleri, iç siyasete malzeme yapmak, iç kamuoyundan oy devşirmek için tükettiler. Ellerine siyasi hezimetten başka da hiçbir şey geçmedi.
Artık, “İstanbul düşerse…” gibi sözler kuramayacaklar. Daha da ileri giderek, İslam’ın geleceğini kendi siyasi geleceklerine bağlayan büyük laflar hiç edemeyecekler. “Diktatör darbeci Sisi” diyemecekler. Faiz aldı başını gidiyor, “bu konuda Nas var nas” diye yüksek perdeden seslerini yükseltemeyecekler. Hiçbir hesapları tutmadı.
Muhafazakâr demokratların sözcüsü büyük laf etmişti seçimden önce. “İstanbul seçimini Gazinin açtığı kutlu yolda daha iyi yürüyen alır” diyerek. Ne yaman bir çelişki ve ne yaman kendi kimliğini inkâr ediş. İslam’ın geleceğini kendi siyasi gelecekleriyle bağdaştıran, lakin aynı zamanda “Gazinin açtığı kutlu yolda yürüyen” muhafazakâr demokratlar… Sonuçtan ibret alırlar mı acaba?
İstanbul düştü, fakat Gazze direniyor. Demek ki İstanbul düşse de Gazze ayakta kalabiliyormuş. Hem de bütün dünyanın bir araya gelip üstlerine çullanmalarına rağmen. Muhafazakâr demokrat iktidarın siyonistlerle siyasi ticari askeri işbirliğine rağmen. Siyaseten ve iktisaden katil siyonistlerle aralarına mesafe koymamalarına rağmen. Refah kapısını mazlumlara açmayan ve topluca ölümlerine göz yummakta olan Sisi ile kucaklaşmanıza rağmen.
Gazze ortada, hiçbir teslimiyet emaresi göstermeden, yalnız Rablerine tevekkül ederek direniyor. Müslüman halkların tepkilerine rağmen zatı alileri işgalci katil siyoniste stratejik ürünler dahil her türlü lojistik desteğin sağlanmasını engellemiyor. Sadece sesini yükseltiyor. Hepsi o kadar.
Eleştiriler uyarılar hiç fayda vermedi. Hem dinden bahsetmek, hem de emperyalistlerle iş tutmak nasıl bir ruh halini yansıtır? Muhalefet edenleri, fitneci, vatan haini, büyük fitnenin uzantısı olarak görenler, nasıl bir siyasi gelecek hayal ediyor? İslam’ı siyasi bir partinin kendi tekeline alması ve siyasi mücadelenin uzantısı haline getirmek, İslam’a karşı olan kitlesel duyguları olumsuz etkilemez mi?
Tabii, bu işlerin bu hale gelmesinde kraldan fazla kralcı davranan medyatik aktörleri de zikretmek gerekir. Havuz medyası, Erdoğan ve AKP karşısında yer alan kim varsa, günlerce haftalarca aleyhlerinde propaganda yaparak yıpratmak ve Erdoğan’ı AK Partiyi yüceltmek için kırk takla atıyorlar. Siyasi iktidar ne hikmet ise, her ne yaparsa yapsın, yapıp ettiklerini bir şekilde getirip dine ve dini olana bağlıyor.
Bu yaklaşım toplumda öyle bir algı oluşturdu ki, eğer az biraz dinden imandan konuşmak istediğinizde, AKP’li Erdoğancı olmak yaftasını yemekten kaçamıyorsunuz. Allah’tan korkmaz muhafazakâr iktidar, dini ne hale getirdi. Allah’ın dinini kullanıp durdular. Aydın entelektüel, ulema, akademya… Hepsi de yapılan ne varsa dini açıdan meşruiyet üretecek beceriyi göstermeye hazırlar.
Muhafazakâr demokratların propagandalarına rağmen, İstanbul düştü fakat Gazze direniyor.
MİRATHABER.COM -YOUTUBE