islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

İstanbul sözleşmesi

İstanbul sözleşmesi
22 Mart 2021 13:10
A+
A-
Şaban DOĞAN

“Kem âlât ile kemâlât olmaz” demiş atalarımız. Ne de güzel söylemişler…  Bazen ciltlerce kitap yazsanız, bir atasözünün verdiği mesajı veremezsiniz de uğraşır dudrusunuz derdinizi anlatmaya.

“İstanbul sözleşmesi” gibi bir garabet ile toplumumuzda ailelerin huzur ve mutluluğunu tesis etme hayalinden vazgeçtik çok şükür. “İstanbul sözleşmesi” gibi  “Kem” yani “sıradan” ve bizim kültür ve medeniyetimizle kan uyuşmazlığı yaşatan bu sözleşme ile mükemmel bir aile yapısı kurmamız mümkün değildi. Hatta bu sözleşmenin içeriğine baktığımızda, aile kurumumuzun dağılacağını ve toplumumuzun büyük yaralar aldığını ve de alacağını görebiliyorduk. Çok şükür bu sözleşme ve bu sözleşme benzeri metinleri, birdaha hayatımıza sokmamak üzere tarihin çöplüğüne gömmeyi başardık. Bu konuda toplumun sesine kulak vererek gereğini yapan Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkir ediyoruz.

Diğer taraftan da “İstanbul Sözleşmesi” aleyhine doğruları söylemekten çekinmeyen ve kamuoyu oluşturmak için canla başla çalışan başta Sema Maraşlı, AliRıza Demircan, Abdurrahman Dilipak ve ismini burada sayamadığım kanaat önderlerimize teşekkür ediyor ve üstün gayretlerinden dolayı da kendilerini tebrik etmek istiyorum.

Daha düne kadar bu sözleşmeyi savunan, ancak sözleşme kaldırıldıktan sonra “Zaten biz de bu sözleşmeyi istemiyorduk, kalkması için el altından çalışıyorduk” diyerek kendi çıkarları ve menfaatleri doğrultusunda manevra yaparak, siyasi yalakalık yapacak olanları da rabbime havale ediyorum.

Yalnız, herşey bitmiş değil. Asıl şimdi yeni başlıyoruz. Bu sözleşmenin uyum yasası olarak çıkarılan 6284 sayılı kanunun da kaldırılması ve yerine manevi değerlerimizi referans ve milletimizin hassasiyetlerini de temel alan bir kanunun çıkartılarak yürürlüğe konulması, başta kadınlarımız olmak üzere aile yapımızı, İstanbul sözleşmesinden daha iyi koruyacaktır. Zira feminist yaklaşımlar ve kurallar ile ne kadınlarımızı şiddetten, ne de aile yapımızı dağılmaktan koruyabiliriz.

Kimse, bu sözleşmenin yürürlükten kaldırılması sebebiyle “kadına şiddet tekrar meşru hale geldi” mealinde hayıflanmalarda bulunarak timsah gözyaşları dökmesin. Zira kadına şiddeti kendine kalkan edinen bu sözleşme “Cinsel tercih” adı altında toplumumuzu cinsiyetsizleştirirken, “Kadının beyanı esastır” diyerekte, erkeklerin ezilmesine, haksız yere evden uzaklaştırılmasına ve ailelerin dağılmasına zemin hazırlayan bir projeydi. Siz buna “Bir haçlı projesiydi” de diyebilirsiniz.

Şimdi sıra, kadını gerçekten şiddetten koruyan ama bunu yaparken de erkekleri de mağdur etmeyen, “cinsel tercih” adı altında neslimizi gay ve lezbiyenlik sapıklığından koruyabilen, yüce rabbimizin “Eşler rasında yarattığı gerçek sevgi ve muhabbeti” tesis edebilecek kanun düzenlemesinin hayata geçirilebilmesinde. Kadınlarımızın, erkelerimizin ve çocuklarımızın mutlu olduğu, huzuru yakaladığı bir toplum olabilmek adına emin adımlar atabilmekte… Yani, toplumun en küçük ama en önemli birimi olan aileyi ihya edebilmekte…

İşte bu noktada, kanun koyucular, akedemisyenler, kanaat önderleri dâhil herkesin taşın altına elini sokması, düşünmesi ve üretmesi gerekiyor. Zira bizim, ırkına, rengine, cinsiyetine bakmaksızın insanı insan olarak gören ve insana zulmü haram sayan, tarihe altın harfler ile nakşettiğimiz İslam medeniyetimiz var. O İslam medeniyeti ki Kur’an ve sünneti kendine referans alarak tüm dünyaya insan hakkını da kadın hakkını da öğretti ve uyguladı. Ama bunu anlayabilmek ve anlamlandırabilmek için gerçek tarihi, tozlu raflardan indirerek günümüze uyarlamamız gerekiyor.

Yeni Anayasa çalışmalarının yapıldığı bu günlerde siyasi otoriteye düşen görev ise, başta kadınlarımız olmak üzere, erkelerimize ve çocuklarımıza uygulanan şiddeti önlemek adına “Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız”(Bakara 179) ilkesini hayata geçirmek adına adımlar atması olacaktır. Bakalım o zaman toplumumuzda cereyan eden bilimum şiddet olayları tekerrür edebilecek mi? Bakalım o zaman “İstanbul sözleşmesi” imzalandıktan sonra hızla yükselen şiddet oranları, aynı oranda yükselebilecek mi yoksa düşüşe mi geçecek?

Yazımızı, iki cihan güneşi Peygamberimiz’in(sav) hayatımıza yön veren ve aile yapımızı sağlam temeller üzerine oturtan hadisi şeriflerini hatırlatarak niyayetlendirelim.

“Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır.”

“Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zira siz onları Allâh’ın bir emaneti olarak aldınız.” (Sahih-i Müslim)

“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emâneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz!” (Müslüm, Hac,147)

Selam; saygı ve muhabbetlerimle….

                                                                          

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.