islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5498
EURO
36,4662
ALTIN
2.962,01
BIST
9.146,35
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyetin düşündürdükleri

İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyetin düşündürdükleri
A+
A-
Prof. Dr. Sami Şener

Toplumsal cinsiyet konusu, çok kimse tarafından kadın hakları ve kadının onurunu koruma hareketi olarak açıklanmaya çalışılmış; İstanbul Sözleşmesi de, kadının hürriyet ve haklarını korumak üzere imzalanan bir sözleşme olarak deklare edilmişti. Ama, her sosyal olay gibi; söylem ile gerçek arasında ciddi bir farklılığın olduğu, zaman içerisinde ortaya çıkmıştır.

Sözleşmeyi hazırlayanların, insanlık karnesi:

Öncelikle Batı tarafından, gerek Türkiye ve gerekse Batılı olmayan ülkelere sunulan hangi proje, hangi yardım veya hangi yaşama kuralı, bu ülkelerin faydasına ve kalkınmasına yol açtı, bunu inceleme zorundayız. Batı’dan gelen her hareket, görüş ve sistemin, birer sömürü ve bağımlılık sebebi olduğunu birçok örneği ile görülmüştür. Özellikle bu konu, Oryantalizm çalışmalarında  Batı toplumlarına başka ülkelerden getirilmiş kölelerin hayatları ve onlara reva görülen insanlık dışı tutum ve politikalarla anlaşılmaktadır.

Batı’nın kendi kararları ve hür iradesi ile hareket eden ülkelere, nasıl ambargo, dışlama ve düşmanlık ettiğini, CIA ve FBI’ın eski yöneticileri hatıralarında anlatmaktadırlar. Türkiye,  Orta Doğu ve Asya halklarının yakın tarihleri de  Batı sömürgeciliği, saldırganlığı ve ekonomik yardımlar adı altında, sömürü politikasına dönüştürüldüğünü göstermektedir. hatırlamaktadırlar. Batı Sanayi devriminin, Asya, Afrika, Hindistan, Avustralya gibi ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin talan edilmesiyle gerçekleştiğini kendileri de kabul etmektedirler. Zenci George Floyd’un Amerika’da öldürülmesinden sonra Amerika ve Avrupa’daki gösterilerin, sömürgeci yönetici ve tüccarların heykellerini yıkmaya kadar varması, bu olayın gerçekliğini anlatmıştır.

Sözleşme, Kadın haklarını mı, yoksa  başka amaçları mı hedefliyor

İstanbul Sözleşmesi ile, Türkiye’de kadın haklarında ilerleme olduğu konusunda somut bir gelişme gösterme imkanı yoktur. Buna karşılık, aile yapılarında dağılma ve kadın-erkek ilişkilerinde ciddi bir çatışmanın ortaya çıktığı olaylar izlenerek söylenebilir. Türk Makamlarının kadın cinayetleri ve kadına yönelik haksız muameleler dolayısıyla aldığı yeni düzenlemeler vardır. Peki İstanbul sözleşmesiyle ne gibi yenilikler (!) geldi sorusuna, şu başlıkları hatırlamak mümkündür:

Amerika ve Avrupa ülkeleri, Türkiye’deki LBGT ve benzeri Kadın derneklerine  150 milyon dolar kaynak aktarmışlardır. (1 milyar 200 milyon civarı TL) Bunlar ne yapmıştır? Ailesiz bir toplum, kadın ve erkeğin eşitliği adı altında kadın’ın erkek karşısında üstünlük elde etmesine yönelik kanunların çıkarılması, erken evlenen gençlere hapis cezası verilmesi,  kadın-erkek cinsiyet farklılığını ortadan kaldırma çalışmaları ve ahlaki değerlerin gereksizliğini gündeme getirme konusunda toplumsal kargaşa çıkarma. Görüleceği gibi, kadın hakları konusu; işin sadece göstermelik ve asıl niyeti gizleyici bir enstrümanıdır. Asıl hedef, cinsler arası rekabet ve çatışmayı ve ayrılmayı sağlamaktır.  Maalesef, bu konu; bazı siyasi partiler ve bazı entellektüeller tarafından da, hiçbir gerekçe gösterilmeden ciddi şekilde desteklenmiştir.

İstanbul sözleşmesine, Avrupa ülkelerinin bile yarısına yakın kısmı tarafından “çekince” koyulmuş; 11’i tarafından ise,  kabul edilmeyerek “aile karşıtı” görülerek şerh konulmuştur.

Ailesiz ve Cinsiyetsiz toplum beklentisi

Aile hayatı, medeni bir müessese ve erkek ile kadının birlikteliği, sevgisi ve saygısı ile kurulan bir yapıdır. Kadın erkeği aşağılar, veya erkek kadını aşağılar ise; orada sevgi ve saygı kalmaz. Dolayısıyla Aile de, olmaz.  Olay, sanki ekonomik sistemdeki  acımasız rekabet mantığı ile yürütülmeye çalışılmaktadır. Batı toplumundaki çeşitli ideolojik ve sapık düşünceler, ahlak ve kadın-erkek çatışmasına yol açan Feminizm hareketleri gibi hastalıklı hareketler, aileleri ve toplumsal yapıyı parçaladı. Şimdi ise, cinsiyet farklılaşmasına ait çabalar yoğunlaştırıldı. Cinsiyetsizlik kimin işine yarar diye bir soru sorduğumuzda, cinsiyet farklılığından herhangi bir ilgisi olmayan kişiler faydalanır, diyebiliriz. Kadınsı ve erkeksi özellikleri olan insanların, çeşitli biyolojik, psikolojik problemlerinin olması, onları dışlamamıza sebep olmaz. Fakat, bu tür kişilerin sağlıklı olmayan nitelikleri, bütün bir toplumu onların durumuna dönüştürmemize sebep teşkil etmez.. Dolayısıyla, bir eksiklik veya hastalık haline, tüm insanları yöneltme gibi, cinsiyetsiz bir toplum oluşturmayı istemek; en azından, normal cinsiyet özelliği taşıyanların hakkını yok etmek olur.

Toplumlar; kurallar ve değerler ile ayakta durur

Toplumlar, tarihin ilk dönemlerinden beri ilahi veya beşeri kurallar ile idare olunmaktadır. Ahlak, toplumların en insani ve medeni yönü olmuş; toplumları bir arada yaşatan sosyal kuralların başında gelmiştir. Din ve ahlak, hiçbir toplumda; ayırımcılık, şiddet, istismar veya dışlama olaylarının sorumlusu değildir. Bazı toplumlarda, din ve ahlakın yozlaştırıcı, dışlayıcı etkileri, o toplumdaki kilise veya tapınak sahiplerinin kurumsal veya kişisel tutumlarından kaynaklanmıştır. Buna rağmen, bazı batılı psikolog, sosyolog, antropologların toplumların sosyal sistemlerini ayakta tutan ve toplumsal ilişkilerini belirleyen “değerler sistemi”ne karşı duruşları, kendi sağlıksız kişilik veya toplumlarındaki çeşitli haksızlık veya ahlak kurallarının  çöküşü sebebiyledir.  Dolayısıyla, onların da kendi toplumsal problemlerini; başka toplumları açıklamada kullanmaları, ciddi bir hata ve yanlışlıktır.

Aile, Kadın veya Çocuk gibi, hayatın en önemli varlıkları arasındaki denge; her cins, yaş ve kültürün birbiriyle tanışması, kaynaştırılması ve sosyal ilişkilere rollerinin hayatlarında belirleyici olmasıyla mümkündür. İstanbul sözleşmesi, ahlaki ve toplumsal değerleri “kökünden kazımak” gibi bir söylemle, nasıl bir adalet ve hak mücadelesi verecektir; bunu anlamak mümkün değildir. Demek ki onlar; bu hedefleriyle, yerleşmiş sosyal kuralları ortadan kaldırıp, modern toplumun “duyarsız, merhametsiz, ahlaksız ve kuralsız” hayatını kurmaya hedefliyorlar.

Sözleşme’nin asıl söylemek istedikleri

Anlaşıldığı kadarıyla Avrupalılar, şunu söylemek istiyorlar: “Biz, nasıl aileyi dağıttık, ahlaki kuralları yerle bir ettik, akrabalığı bitirdik, insanın insana yardımını değil, yıkıcı rekabeti getirdik. Sizi de bu duruma sokarak kendimize benzetmek  istiyoruz !..”

Ama, biz başka bir kültür dünyasının insanıyız ve biz, onlar gibi yıkıcı ve tahrip edici olmayı değerler sistemimizden dolayı yapmadık ve yapamayız. Bizim inanç kültürümüz, her insanın saygıdeğer olduğunu ve insanları dejenere etmenin, ona haksızlık etmek olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla, asırlardır İslam toplumlarında en değerli varlık olan kadın; Batı’nın sözde hürriyet, haklar sloganları ile mutlu olmadığı gibi, gerçekten saygıya da layık olamamıştır. Tabiatına ve fiziki yapısına zıt bir hayatı kadına layık gören batı, ona “zor bir hayat sunarak eşit kıldığını” iddia ediyor. Eşitlik, Batı’nın tarihinde eksik olan bir gerçek. Fakat islam toplumlarında bunun adı Adalet’tir. Yani, hakkı; kim olursa olsun, ona verme sistemi. Günümüz Batı toplumundaki kadının yalnızlığı, korumasızlığı ve  sevgisizliği sözleşmenin de  hedeflerini sağlayamadığını gösteriyor. Artık, hayallerin ve sanal beklentilerin karanlığından çıkmak gerekiyor. Çünkü gerçek mutluluk, hayal edilen değil; yaşanan mutluluktur.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.