islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5130
EURO
36,4631
ALTIN
2.955,44
BIST
9.112,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İstanbul Sözleşmesinin İslam Hukukuna Göre Değerlendirilmesi

İstanbul Sözleşmesinin İslam Hukukuna Göre Değerlendirilmesi
23 Mart 2021 10:21
A+
A-

Dr. Akif Dursun Kardeşimiz İstanbul Sözleşmesinin İslam Hukukuna Göre Değerlendirilmesi başlıklı emek ürünü faydalı bir çalışma yaptı. Okuduk ve yararlandık. Okunmasını da tavsiye ediyoruz. Makalenin Değerlendirme ve Sonuç bölümlerini Mirat Haber.com  okuyucularımız için aktarıyoruz.

Değerlendirme

 Mücahit Gültekin tarafından yapılan incelemede 30 konuda kız ve erkek çocukları arasındaki farklılıklar üzerine yapılan araştırmalar özetlenmiştir. Bu incelemede net olarak ortaya konduğu gibi bazı konularda kız ve erkek çocukları arasında fark bulunmasa da pek çok konuda aralarında bazen ciddi denen farklar vardır. Bazı konularda kızlar daha iyi iken bazılarında da erkekler daha iyidir. Bu araştırmalar kadın ve erkeğin kendilerine ait bir doğası, bizim ifademizle fıtratı olduğunu, kadın ve erkeğin her alanda eşit olduğu iddialarının bilimsel bir temeli bulunmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

İslâm’da hükümler konulurken bu farklılıklar dikkat alınmış; İslâm hukukunu inşa eden fakihler de bu minvalde, eşitliği değil adaleti tesis edecek şekilde hükümler tespit etmeye çalışmışlardır. İstanbul Sözleşmesi adıyla tanınan

 “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” batı dünyasında oluşan, gelişen kadın erkek ilişkileri dikkate alınarak hazırlanmış bir sözleşmedir.

Sözleşme’nin Türkçe başlığında her ne kadar “aile” terimi geçse de Sözleşme’de aile korunmamaktadır. Kadını korumayı esas aldığı iddiasındadır ancak bu korumayı feminist ideolojinin kavramları çerçevesinde ele almıştır.

Sözleşme, kadın ve erkek fıtratını reddeden, toplumsal cinsiyet kavramı üzerine oturtulmuş, şiddetin kaynağı olarak da kadın ve erkeğe toplum, örf, âdet, din tarafından yüklenen nitelik ve rolleri, hak ve vazifeleri görmüştür.

Nikâhı önemsiz bir konuma indirmiş, İslâm’a hatta diğer dinlere göre cinsel sapkınlık kapsamında olan hususları normal olarak değerlendirmiştir.

 Kadın erkek ilişkilerini sadece rıza bağlamına indirerek, rıza çerçevesinde her tür ilişkiyi serbest, rıza bulunmayan her tür ilişkiyi de yasak görmüştür.

Sözleşme’nin cinsiyetsiz bir toplumu hedeflediği eleştirisi yapılmıştır ki, yerinde bir eleştiridir. Sözleşme’nin üzerine kurulduğu esas terimlere ve düşünceye bakıldığında böyle bir durumun ortaya çıkacağı görülmektedir. Bu hususların İslâm’ın değerleri ile bağdaşmayacağı açıktır. İslâm kendini fıtrat dini olarak tanımlamış; ulemâ çeşitli ayet ve hadisler çerçevesinde, her canlı gibi kadın ve erkeğin de bir fıtratı olduğunu ifade ile buna göre hüküm tesisi yoluna gitmiştir.

Sözleşme şiddet tanımını çok genişletmiş, İslâm hukukunda şiddet olarak yer almayan çok sayıda unsuru şiddetin içerisine girdirmiştir. Ebeveynin, özellikle kız çocukları üzerindeki tedip hakkını ortadan kaldırıcı düzenlemeler yapmış, güya kadın lehine, hukukun genel ilkeleri ile çelişen maddeler tesis etmiştir.

Bu maddelerin değiştirilme imkânı çok çok zordur…

Sözleşme’den çekilmek ise çok daha kolaydır. Belki de bu yüzden Polonya gibi Katolik bir ülke doğrudan sözleşmeden çekilme kararı almıştır. Sözleşmenin feshini düzenleyen 80. maddeye göre, “Taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu Sözleşmeyi feshedebilir.” (m. 80/1) ve bu fesih, “konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girer.” (m. 80/2) Toplumsal cinsiyet eşitliğini kabul eden ve buna dayalı uzun yıllardır politika uygulayan İzlanda, Finlandiya, Norveç ve İsveç için 2014 yılında kadın ve aile üzerine yapılan bir araştırma, bu ülkelerde bu politikalar başladıktan sonra belirgin şekilde aile kurumunun çözüldüğünü, kadına şiddetin azalmadığını, evlilik dışı doğumların çok yüksek oranlara çıktığını göstermektedir. Türkiye’de de benzer duruma gidiş vardır. Erkek ve kadın beyni konusunda çok ses getiren iki kitabın yazarı olan bayan nöro –psikiyatr Dr. Brizendine’nin şu sözleri oldukça çarpıcıdır:

 “Özgür irade ve politik olarak doğru davranmak adına biyolojinin beyin üzerindeki etkisini görmezden gelmeyi deniyoruz, kendi doğamızla savaşıyoruz

Sonuç

İstanbul Sözleşme’sinin dayandığı temel kavramlar, insanın doğası yani fıtratla, dolayısıyla İslâm’ın temel değerleri ile çelişmektedir. Sözleşme’de İslâm’ın korumayı vaat ettiği beş temel esasla çelişen hükümler ve düzenlemeler bulunmaktadır. Kadın ve erkek rollerinin belirlenmesinde dinin rolünün ortadan kaldırılmasını isteyen maddeler din emniyetini; nikahsız birliktelikleri, cinsiyetsizliği ve sapkınlıkları koruyan hatta teşvik eden maddeler ise nesil emniyetini tehdit edici düzenlemeler içermektedir. Sözleşme aileyi ortadan kaldıracak hükümler taşımaktadır. Bunun haricinde çok sayıda maddesi İslâm Hukuku ve hukukun temel ilkeleri ile uyuşmamaktadır. Özetle söylemek gerekirse: Toplumsal cinsiyet kavramı, toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, tedip hakkının engellenmesi, nikahsız birlikteliklerin meşrû görülmesi, ailenin korunmayıp adeta dağıtılmaya çalışılması, şiddet kavramının çok geniş tanımlanması hususları İslâm hukuku ile bağdaşmamaktadır. Bir kısım maddeleri hukukun genel ilkeleri arasında yer alan masumiyet karinesi, ispat yükümlülüğünün iddia edene ait olması, kanun önünde eşitlik gibi hukukun temel ilkeleri ile çelişmektedir.

Sözleşme’nin düzeltilme imkânı da bulunmamaktadır. Bu sebeple Türkiye’nin vakit geçirmeden bu Sözleşme’den ayrılması gerekir. (Hamd olsun ayrıldı.)

 Bu alanda düzenleme yapan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ele alınarak eksikleri giderilmeli, toplumumuzun değerleri göz önüne alınarak yeniden düzenleme yoluna gidilmelidir.

(Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 10, Sayı: 19, Sayfa: 41-68)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.