“İstenildiği Kadar Çocuk” Mümkün mü?

Bismillahirrahmanirrahim, Allah’a hamd, Resûlü Muhammed’e salât ve selâm ederim. 

“İstenildiği kadar çocuk” ifadesiyle cemiyetimizin gündemine getirilen ve giderek artan bir propaganda ile hayatımıza mâl edilmeye çalışılan aile planlaması ilk nazarda makul bir düşünce ve atılım gibi görülmektedir. Bu sebeple aile planlaması ameliyesi hayata Fıtrat ve İslâm kanunları zaviyesinden bakamayan insanlarımızı etkilemektedir. Gerçeği dile getirmek gerekirse bu akım, İslâm’ı inanç, tefekkür ve amel hayatının nizamı olarak gören insanlarımızı dahi fiilen tesiri altına almaktadır. Oysaki bu akım fıtrat düzenine, ilme, dine ve vakıaya zıttır.

a- Fıtrat Düzenine Zıttır:

Allah c.c. erkeği kadına, kadını da erkeğe arzulu ve ihtiyaçlı yaratmıştır. İnsanlığın devamını da üreme kanununa bağlamıştır. Buluğ çağına eren her insanda oluşan ve gelişen bu arzu ve ihtiyacın evlilik içi ilişki ile karşılanması zarurîdir.

Bedenî ve kısmen de olsa ruhî tatmin için zarurî olan bu vakıayı insan hayatından dışlayamayacağımıza göre aile hayatı istenildiği kadar çocukla nasıl sınırlandırılacaktır? Bunun bilinen tek yolu üreme çağının bir iki çocuğa tahsis edilecek bir kaç yılı dışındaki uzun dönemlerini değişik usullerle koruma altına almaktır.

Her an dölleme ve döllenme kabiliyetinde olan fıtrat (yaratılış) düzenine karşı verilecek bu “koruma” mücadelesinde istenilen sonucu alabilmek de mümkün değildir. Zira kullanılan hiçbir usûl yüzde yüz koruyucu olamamaktadır.

Aile hayatının tabiî seyrine müdahale edilerek baş vurulan koruyucu tedbirlerin rahim kanserine kadar nevilenen bir dizi bedenî ve ruhî rahatsızlığa sebep olacağı da bilinen ve göz ardı edilemeyecek olan bir gerçektir.

Şimdi meşrû cinsel hayatı problem ve nefse zulüm haline getirerek sağlığı tahrip edebilen ve uzun yıllar sürdürülmesi gerekecek olan bir ameliyenin Fıtrat düzenine zıt olduğundan şüphe edilebilir mi?

B- İlim Verilerine Zıttır

“İstenildiği kadar çocuğa sahip olmak” düşüncesi ve eylemi gayr-ı ilmîdir. İlmi zaviyeden bakıldığında istenildiği kadar çocuğa değil bir tek çocuğa sahip olmak dahî mümkün değildir. Zira ilmî verilere göre döllenme olayının vücuda gelmesi ve döllenen hücrenin çocuğa dönüşerek doğumun gerçekleşebilmesi matematik ifadeyle sıfır ihtimallidir. Yani tabiî akış içinde ilişkinin çocuk sonucuna götürmesi ihtimali yok gibidir. Bunun mümkün olabilmesi için ilişki ile birlikte ilâhî iradenin, bir diğer ifâdeyle kader programının devreye girmesi lazımdır.

Basit alıntılarla meselenin ilmî yönden ayrıntılarına inilemeyeceği için meraklı okuyucularımıza Dr. Haluk Nurbaki’nin Kur’ân Mucizeleri isimli eserinin ilgili bölümüne bakmalarını tavsiye ediyor ve soruyoruz:

İlmî verilerin sıfır ihtimalli olarak yorumladığı mucizevî bir olay olan doğumu, istenildiği zaman gerçekleştirebilecek ve arzu edilen sayıda tutulabilecek bir olay olarak görmek ilim verilerine zıt bir anlayış değil de nedir?

C-Hak Dini’n Ruhuna Zıttır

Hz. Âdem ve Hz. İsa örnekleri müstesna, yüce Allah ilişkiyi çocuğun yaratılmasına yegâne sebep kılmıştır. Ancak her ilişkinin çocuğa sebep olmadığı ve olamayacağı ilmî çalışmalar yanısıra avamî tecrübelerle de bilindiğine göre milyonlarca çocuk hangi programa göre doğmaktadır?

Bu sualin mücmel cevabı özüne tam olarak vâkıf olunamayacak “kader programı” dır. Ne var ki meseleyi idraklerimize yaklaştırıcı nisbî açıklamaları Kur’ân âyetlerinde ve Allah’ın Resûlü’nün hadislerinde bulmamız mümkündür.

Aşağıda meâlleri sunulacak pek çok Kur’ân âyetlerinde açıklandığı üzere yüce Allah çocuğun yaratılmasını kendi takdirine bağladığı gibi onun yaratılış zamanını, cinsiyetini, sûretini, rızkını ve hatta karakterini de kendi zatına bağlamaktadır.

“Söyleyin bakalım, rahimlere döktüğünüz meniyi; onu siz mi yaratıp insan haline getiriyorsunuz? Yoksa yaratan Biz miyiz?”

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları verir, dilediğine de erkek çocukları verir, yahut onları erkekli dişili çift çift verir. Dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz O her şeyi bilendir ve her şeye gücü yetendir.”

“Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren de O’dur…”

“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz…” (sırasıyla bak: Vâkıâ 58-59, Şûra 49-50, Âl-i İmran 5, İsrâ 31)

Allah’ın Resûlü de mevzua açıklık getirici hadislerinde şöyle buyurmaktadır:

“Siz gerçekten azil (dışa boşalma) yapıyor musunuz? Kıyâmet Günü’ne kadar yaratılması takdir olunmuş her bir insan mutlaka ve mutlaka yaratılacaktır.” (S. Müslim, K. Nikâh, B. Hukmil-Azli)

İlmi verilerin de mukaddes yasaların bildirdiği ilâhî takdir ve düzeni doğruladığı zamanımızda çocukların kader programından bağımsız olarak vücuda getirilebileceğini ve istenilen sayıda tutulabileceğini sanmak ve bu yolda girişimde bulunmak elbette Hak dinimizin ruhuna da zıttır.

D- Yaşanılan Vakıaya Da Zıttır:

Tarafsız bir gözle incelendiğinde açıkça görüleceği üzere yeryüzünde hiç bir aile ve hiç bir millet çocuk sayısını istediği şekilde düzenleyememiştir ve düzenleyememektedir.

Planlamalar hedefine ulaşamamakta, nüfus sayısı istenilenden az veya çok olmaktadır.

Çocuk meselesinde arzularla fiilî sonuçlar arasında görülen istisnai uyumlar insanın nihai karar mekanizması olmasından değil, arzuların ilâhî iradeye zaman zaman paralel düşmesindendir.

İşte Çin’den Almanya’ya ve Türkiye’den Japonya’ya kadar bütün dünya önümüzdedir. Bazı ülkelerde zecrî tedbirlere rağmen nüfus artışı engellenemezken, bazı ülkelerde de teşvik tedbirlerine rağmen azalışına mâni olunamamaktadır.

Bu meselede müşâhede olunan acziyet hiç şüphe yoktur ki çocuğun vücuda gelmesinin kader programı ile irtibatlı oluşundan kaynaklanmaktadır.

Korunma tedbirlerinin en yaygın bir şekilde kullanıldığı Amerika’da ve Avrupa ülkelerinde yasa dışı doğumlar bile kontrol altına alınamamaktadır.

Doğrular

Fıtrat’a, ilme, hak dinimize ve vakıaya zıt olduğu içindir ki modern elfaz-ı küfürden biri olduğuna şüphe edilemeyecek “İstenildiği kadar çocuk” ifadesiyle propaganda edilen aile planlamasına inanç ve fiil bazında karşı çıkılması zarûridir. İşaret olunduğu üzere mezkur sebepler, insanın yaratılışı ile ilgili âyetlerin üslûbu ve amacı bunu gerekli kılmaktadır. Aziz Peygamberimizin koruyucu tedbirlere baş vurmaması, üstelik azil’i (dışa boşalmayı) çocuğu diri diri gömmek olarak vasıflandırması, ayrıca cariyelerin özel durumları sebebiyle sorulan suallere “yoksa sizde mi azil yapıyorsunuz?” buyurarak adem-i tasviplerini arz etmesi, bunun sonucu olarak pek çok sahabinin koruyucu tedbirleri haramlıkla tavsif etmesi de toplumumuza teşmil edilmek istenen aile planlamasına karşı tavır almamızı gerektirmektedir. (Bak. Zadül Mead 4/16)

Aile planlamasına karşı çıkmasını gerektiren şuurlandırıcı bir diğer önemli sebep de bu ameliyenin İslâm dışı güçler tarafından İslâm’ın, temelsizliğini tespit buyurduğu mesnetlere dayanılarak savunulmasıdır.

Gerçekler onların iddia ettiği gibi değildir. Onların iddia ettikleri gibi olsaydı korunmanın görülmediği hayvanlar ve böcekler dünyasında tabii dengeyi bozan ve hayatımızı çıkmaza sokan aşırı bir çoğalma görülebilirdi. Nüfusunu artırmadan kalkınabilmiş bir tek ülke olsun gösterilebilirdi. Tabiî kaynaklar bitmiş, yararlanılabilecek coğrafî bölgeler tükenmiş olurdu. Henüz keşfedilemeyen nimetler bir yana bilinen maddelerin bile daha nice nice alanlarda kullanılabileceği hakikati kavranılamamış olurdu.

Evet gerçekler onların savundukları gibi değildir. Sağlıklı ve seviyeli nesiller yetiştirilememesinin sebebi, kalkınmanın istenilen hızda gerçekleştirilememesinin âmili onların propaganda ettikleri gibi hızlı nüfus artışı değildir. Asıl sebep uluslararası emperyalizmin doymak bilmeyen ihtirasları, yerli ve kukla yöneticilerin beceriksizliği, içtimaî gelirin büyük çoğunluğunu küçücük bir azınlığa yediren İslâmî sosyal adaletten yoksun taklitçi sosyal yapı ve kimliksiz eğitim sistemidir.

Sonuç olarak deriz ki koruyucu araçlar ve ilaçlar için gereksiz sanayi dallarının kurulmasını, ilave teşhis ve tedavi merkezlerinin yapılmasını, pek çok uzman doktor ve psikolog yetiştirilmesini gerektirecek ve fuhşun yaygınlaşmasına sebep olabilecek olan aile planlaması çalışmalarına fikren ve özel hayatımızda da fiilen karşı çıkmak zorundayız.

Bunun için gerekli şart genel İslâm kültürü yanı sıra çocuğa İslâmi yaklaşımla bakabilmektir: Çocuk bir kulluk denemesidir. Allah’ın takdiriyle, O’nun ihsanı olarak vücuda gelir. Rızkını da Allah (c.c.) üstlenmiştir. Hamileliği cihaddır. Bakılması, yetiştirilmesi, nafakasına aracı olunması âhiret yatırımıdır. Duâcı olanı sadaka-i câriye olduğu gibi, muzdarip kılanı da mağfirete ve derece yükselmesine vesiledir. Dünyamızda sömürülen Müslümanlar kemmiyet ve keyfiyet planında nüfus artışına muhtaçtır.

Ali Rıza DEMİRCAN
1989 – Eylul, Sayı: 043, Sayfa: 018

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

6 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

12 saat ago