Birinci dünya ve İstiklal harbinden yeni çıkmış Ülkemiz yorgun, elemli, aç bîilaç. Ama birileri 1919-1922 arası gizledikleri amaçlarını gerçekleştirme peşinde.
Vatan haini konumuna düşebilecekleri için 29 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nce çıkarılan Hıyanet-i Vataniye kanununun birinci maddesini 15 Nisan 1923 ve 25 Şubat 1925’de iki defa değiştirirler.
[Değiştirilen 1. Madde: “Makam-ı muallâ-yı hilâfet ve saltanatı ve memalik-i mahrusâ-i şahaneyi yed-i ecanipten tahlis ve taarruzatı def-i maksadına ma’tuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan, hain-i vatan addolunur.”
Bu maddenin anlamı, harf ve dil devriminin yıkımını kavrayabilmeleri için insaflı Kamâlist hukuk akademisyenlerine havale olunur.]
İstanbul işgal altında iken imzalanan Lozan Antlaşması’ndan sonra, Cumhuriyet’in ilanından yaklaşık 23 gün önce İngilizler ve diğerleri İstanbul’u planları doğrultusunda isteyerek terk ederler. (06 Ekim 1923) Çünkü ülkemizin kültürel işgalini planlamışlar, muhtemelen yapılacak –başta giysi/şapka, çok yönlü hukuk ve harf devrimleri ve de laiklik olmak üzere– devrimleri dikte ettirmişler veya yapılacağı sözlerini almışlardır.
Lozan’ın gizli maddeleri var mıdır diye tartışılıyor. Gerçekten açıklanmamış maddeleri var ama bizim için merakı gerektirici değil. Çünkü art arda gelen İslam ve tarih karşıtı devrimler ve gözdağı vermek için şapka olayı vesile edilerek canlarına kıyılan yetmiş şehidimizde örneklendirildiği gibi itiraz edeceklere ödetilen bedeller, gizli maddeleri açığa vuran uygulamalardır.
Şapka zulmünün şöyle veya böyle direnişle karşılanacağı bilinmiyor muydu?
25 Kasım 1925 tarihli şapka kanunu ceza içermez. 1 Kasım 1928 Harf devriminden sonra getirilen ceza da “iki aydan altı aya kadar hapis cezasıdır.” Böyle iken 25 Kasım 1925 tarihli şapka kanunu üzerinden henüz daha on altı gün geçmişti ki Rize’de İstanbul’dan gönderilen Hamidiye Kruvazörü ile toplar atılıp devlet terörü estirilerek yargı süreci başlatıldı. Avukatsız ve şahitsiz yürütülen 143 sanıklı davada dört günlük yargı süreci sonunda sekiz kişinin asılarak şehit edilmesi, bu kanunsuz ve Büyük Milet Meclisince onaysız şapka katliamının ülkemiz genelinde önceden tertip edildiğine işaret etmiyor mu?
( İstiklal Mahkemesi Kanunu 5 (Sadeleştirilmiş)
(İstiklal Mahkemelerinin idam dışındaki hükümleri kesin olup uygulanmasından silahlı ve silahsız bütün devlet güçleri sorumludur. İdam hükümleri, Büyük Millet Meclisi’nce, diğer bütün meselelerden önce incelenip onaylandıktan sonra infaz edilir. Acil ve önemli durumlarda dahi Meclisin onayı alınmaksızın idam yapılmasına yine Meclis kararı ile izin ve yetki verilir.)
Kaynak Linki: https://hukukbook.com/istiklal-mahkemeleri-kanunu/
Şaban Hoca da “Meğer niyetleri bizleri asmak” demiyor mu?
Ehl-i irfana göre Adnan Menderes’in inşasına katkı verdiği Anıtkabir ile ve yasalaştırılmasına öncülük ettiği ve cezasını canıyla ödediği 5816 ile gerçekler nereye kadar örtülebilecek? Kaldı ki bu şapka katliamını -tarafsız kalmayıp- hâlâ onaylayabilen yüreği karanlık zalim tînetliler de var.
Sakın ha şapka katliamı 99 sene önce oldu demeyelim. Böyle denildiği için ülkemizde milletimiz aleyhine pek çok darbe ve darbe teşebbüsleri oldu. Kılıçlarını çekip “Mustafa Kemal’in Askerleyiz” diyerek korsan yeminle baş kaldıran İSLAM VE DEMOKRASİ öksüzleri türedi.
Bu yemin olayı 99 yıl evvel olsaydı Takrir-i Sükûn kanununun birinci maddesi İstiklal Mahkemesi ile icra edilir, tören alanında, teğmenlerimizin şapka şehitleri gibi darağaçlarında sallandırıldıkları görülürdü.
İyi ki ”insafsız avcıya hizmetten zevk alan…” mayası bozukların oluşturdukları İstiklal Mahkemeleri dönemi benzeri karanlık bir devirde değiliz.
(“Takrir-i Sükûn Kanunu Madde 1. — İrtica ve isyana ve memleketin nizam-ı içtimaisini ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlâle bais bilumum teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı Hükümet, Reisicumhurun tasdiki ile resen ve idareten men’e mezun dur. İşbu efal erbabını hükümet, İstiklâl Mahkemesine tevdi edebilir.”
4 Mart 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu ile birlikte İstiklal Mahkemelerinin ikinci dönemi başlar.)
{ Gerçekte dönemsel olarak birisi Kurtuluş Savaşı sırasında diğeri Cumhuriyet’ten sonra olmak üzere İstiklal Mahkemeleri’ni ikiye ayırarak incelemek mümkündür. Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan İstiklal Mahkemelerinin amacı, aşırı bir şekilde artan asker kaçaklarını önleyerek cepheyi desteklemek ve cephe gerisinde kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak gibi teknik konulardı.
Cumhuriyet’ten sonra yeniden oluşturulan bu mahkemelerin, (04 Mart 1925- 07 Mart 1927) daha çok siyasal iktidarın uyguladığı politikalara karşı, gerek basından gerekse muhalefet partisi ve diğer muhalif kesimlerden gelen ağır eleştirileri bastırmak şeklinde siyasi bir işlevi vardı. Bu çalışmanın odaklandığı ve Takrir-i Sükûn Kanunu’yla birlikte kurulan İstanbul, Ankara ve Şark İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla iki yıllık bir sürede siyasal muhalefet, muhalif basın, İslami ve etnik muhalefet tasfiye edildi.”
(Cumhuriyet Döneminde İstiklal Mahkemeleri Seyfettin Aslan: https://dergipark.org.tr/tr/pub/@seyfettinaslan2003
Tahir Dündar: https://dergipark.org.tr/tr/pub/mukaddime/issue/19677/210138#article-authors-list
Ankara istiklal Mahkemesinin 12 Mart 1925 tarihli beyannamesi yukarıda özetlenen amacı tasrih etmektedir.
“İkinci dönem İstiklal Mahkemeleri 137 kişiye vicahen, 80 kişiye de gıyaben olmak üzere 217 kişiye idam cezası verdi.” (Ankara istiklal Mahkemesi’nin RİZE DURUŞMALARI, Recep Koyuncu, Recep Usta sh.17. Mahkeme zabıtları bu eserden okunmuştur.}
Tarafsız bir hukuk mantığıyla Rize İstiklal Mahkemesi kayıtlarını inceleyecekler, bu kayıtlardan ceza çıkarılamayacağı yargısına varabilirler. Ama ağır mı ağır cezalar verilmiştir.
Asılarak öldürülen sekiz kişiden yalnızca Şaban Koliva imamdır. O da alim bir kişi olmayıp sıradan genç bir imamdır.
Diğerleri muhtar, bekçi, rençber ve taş ustası köylülerdir. Bunların idamını gerektirecek şekilde şapka ile ne ilgileri ve devlete karşı gelecek ne güçleri olabilir!
Ama İstanbul’dan gönderilen Hamidiye Kruvazörü topları altında Ankara’dan gönderilen İstiklal Mahkemesi’nce yapılacak yargılamada muhaliflere gövde gösterisi amacıyla asılacak kişilere ihtiyaç vardı.
Kim bilir Rize’de İslam karşıtı içyüzlerini bütünüyle açığa vurmayı göze alabilselerdi veya gerek görselerdi asılan mazlumlar merhum İskilipli Atıf Hoca benzeri alimlerden seçilebilirdi.
İç dünyalarını Allah bilirse de bize göre asılanlar, asanlarca zulmen öldürülmüş olmaları sebebiyle şehittirler. Allah günahlarını sevaplara tebdil eyleyip makamlarını yüce eylesin.
Peki şapka olayı bitti mi. Zalimlerine göre bitti ama hayır. Asıl süreç önümüzde. Görelim:
“Sen, zalimlerin yaptıklarından Allah’ı habersiz sanma. Ne var ki Allah onları, sadece gözlerin yuvalarından fırlayıp bir noktada donakalacağı bir güne ertelemektedir.” (İbrahim 42)
O Gün Allah’tan gizli saklı hiçbir şeyleri olmadan (öldükleri yerden) meydana çıkacaklardır. O Gün hükümranlık kimin olacak? Elbette bütün varlıklar üzerinde mutlak otorite Sahibi olan Tek Allah’ın olacak!
O Gün her insan kazandığının karşılığını görür: O Gün hiçbir haksızlık yapılmaz. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir!
Bu sebeple, onları yüreklerin boğulurcasına gırtlağa dayanacağı o yaklaşan Gün’e karşı uyar: O Gün zalimler ne bir dost bulacaklar, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi.
Allah, art niyetli bakışların ve yüreklerin gizlediği şeyleri de bilir.
Allah hakikate ve adalete göre hükmeder; O’nu bırakarak yalvardıkları putlaştırılan varlıklar ise hiçbir hüküm veremezler: çünkü, yalnız Allah’tır her şeyi işiten, her şeyi gören.”
Bizim amacımız yalnızca 99 yıl evvel yaşanmış bir zulmü gündeme getirmek değildir. Modern haçlı ülkeler ve Siyonizm’le kuşatılmakta olan ülkemizin kendisini savunabilmesi, İslâm ve Türk dünyasına ümit olabilmesi için ruhumuza yabancı laik Kamâlizm’le yüzleşilmesi – hesaplaşılması ve inançlarımızdan mülhem demokratik anayasal atılımlarla bitirilmesi gereğine bir mum yakmaktır.
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
RİZE VALİLİĞİ VE RİZE BELEDİYE BAŞKANLIĞI
Talebimiz:
Nasıl yorumlanırsa yorumlansın Şapka katliamı Rize tarihinin en önemli olaylarındandır.
Asılan insanlarımızın mezarlıklarının açığa çıkarılıp bakımının yapılması ve yorumsuz olarak bu katliamla ilgili tarihsel bilgi veren bir anıtın dikilmesi talebimizdir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
Muhterem Hocam,
Zihinlerimizin işgali için düşmanla iş birliği yapan ittihatçı zihniyetin bugünkü uzantıları Kamalistler, *Amik Ovasında vaki olacak nihai kapışma esnasında* kimin tarafında yer alırlar bilemiyorum ama en yumuşak ifade ile, İslamın galip gelmesini asla istemeyeceklerinden eminim.
İşte bu kapışma Kamalizmin de nihai tasfiyesine vesile olacağını söylemek kahinlik değildir. Bunu anlamak için tarihin seyrine bakmak ve biraz da feraset sahibi olmak yeterli olur kanaatindeyim.
Maskeli Tilki bizim ülkemizi fiilen işgal etmeye gerek duymadı; çünkü seçtiği taşeron bu işi ondan daha iyi becereceğine inandı. Gerekli anlaşmaları yaptıktan sonra dışardan izlemenin keyfini yaşadı. Çok yakında acısını da yaşayacak inş. Ya Kamalistler ne yapar? Ben önemli bir kısmının kaçacağına inanıyorum. Bir kısmı da kıyamet savaşı esnasında itlaf edileceğini düşünüyorum. Yaşasın Katil ve Zalimler için Cehennem.