Başlığa çıkardığımız hükmü sorulaştıralım:
Hıristiyanlar, Mûsevîler ve benzerleri Cennet’e girebilecekler midir?
Cevap nitelikli açıklamalarımıza geçmeden önce hükmümüze temel oluşturacak gerçeği beyan edelim:
Bütün Peygamberlerin ortak tebliği olan İslâm Dîni, Kur’ân’la bildirilen peygamberlerin (Nebîler ve Resûllerin) hepsine inanılmasını emreder. Bu sebeple değil son ve evrensel Peygamber kılınan Hz. Muhammed’e ve teblîğ etttiği Kur’ân’a inanmayan Mûsevîler, Hıristiyanlar ve benzerleri; Hz. Mûsa’ya ve Tevrat’a veya Hz. Îsa’ya ve İncîl’e inanmayan Müslümanlar bile doğrudan Cennet’e giremez.
Yahûdiler, Hıristiyanlar ve onlar gibi temelde İlâhî vahye dayalı inançlılar Hak Dîn olan İslâm’dan sapmış topluluklardır.
İslâm’ın nihâî kemal merhalesi olan Muhammed-Kur’ân ikilisine îman etmeyen Yahûdiler, Hıristiyanlar ve benzerleri, başta Allah’a inançları olmak üzere Meleklere, Peygamberlere, Kutsal Kitaplara ve Âhiret hayatına îmanları bâtıl ve eksik olduğu, Salih amelleri de Hak niteliği taşımadığı için Cennet’e giremezler. Çünkü Kur’ân diliyle ifade edersek onlar kâfirdirler veya kâfirliğin bir türü olan Allah’a ortak koşan müşriklerdir.
Hz. Mûsa’yı ve Tevrat’ı, Hz. Îsa’yı ve İncîl’i inkâr eden Müslümanın Cennet’e gireceğini söylemek Kur’ân’a aykırılık olduğu gibi Muhammed’e ve teblîğ ettiği Kur’ân’a îman etmeyenin doğrudan Cennet’e gireceğini dile getirmek de Kur’ân’a aykırılıktır. Onunla çelişmek ve çatışmaktır.
Bir önceki bölümde -Kur’ân ve Sünnet’in, Allah’a ve Âhiret Günü’ne îman edenler ve salih ameller işleyenlerden kimleri anladığını ve neleri görevleştirdiğini- belirlemiştik. Bu bölümde ki açık- lamalarımıza Hıristiyanlar, Yahûdiler ve benzerlerinin Cennet’e gireceklerine delil kılınmak istenen Bakara sûresinin 62. âyetinin meâlini vererek başlayalım. Mâide sûresinin 67. âyetiyle aynı anlamdaki bu âyette şöyle buyrulur:
Bu âyette, Yahûdiler, Hıristiyanlar, Sâbiîler, Mecûsiler ve benzerleri dahil hangi dînin ve felsefî sistemin bağlısı olurlarsa olsunlar Allah’a ve Âhiret Günü’ne îmanla salih ameller yapanların Rablerinden mükâfatlarını alacakları, onların korkuya kapılmayacakları ve elem çekmeyecekleri, dolayısıyla Cennet’e girecekleri beyan edilmektedir.
Doğrudur. Ancak bu doğruluk, Allah’a ve Âhiret Günü’ne îmanla ve salih amellerin Kur’ân’a uygun olması ile şartlıdır. Çünkü bütün peygamberlerin teblîği olan İslâm’ın asliyetini koruyan ve ko- ruyacak olan kaynağı Kur’ân’dır ve Kur’ân’dan sapılmıştır, üstelik delil kılınmak istenen bu âyet de Kur’ân’dadır.
Cennet’e girmeyi engelleyecek bu sapmaların önemli olan bölümlerini dört madde halinde örneklendirmeye çalışacağız.
a- Allah’a Tevhid inancı üzere îmandan sapılmıştır
Bütün kutsal kitapların özeti olan Kur’ân, Allah’ı, tüm yüceliklerle vasıflı, bütün eksiklerden beri, yaratıcı, buyrukları ile hayata müdâhil, yaşatıcı, yönlendirici, bir ve benzeri gibisi olmayan bir Rab olarak tanıtmaktadır. Kur’ân, hiçbir mahlûku kendisinin benzeri gibisi bile olmayan; âlemlerin, doğmamış, doğurmamış Rabbi olan Allah’a teslîs ve benzeri inançlar çizgisinde inanmayı da kâfirlik olarak görmektedir. Üstelik, Allah’a oğul isnad etmeyi gökleri ve yeri çatlatacak bir kâfirlik olarak açıklamaktadır.315
Kur’ân, teslîsçileri (Allah’ı üçleyenleri), onlar gibi Allah’ı insan gibi tasavvur eden ve Üzeyir’i (Ezra) Allah’ın oğlu olarak vasfedenleri ve tabîi olarak da uzak doğuda görülen benzerlerini de Allah’a Şirk koşan Cehennemlikler olarak ilan etmektedir.316
Maide sûresinin 72. âyetinde de şöyle buyrulmaktadır:
“Andolsun, “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh’tir” diyenler kâfir olmuşlardır. Oysa Mesîh’in dediği şudur:
Şimdi tahrife uğratılmış Kitab-ı Mukaddes’ten alıntılarla soralım:
Haşa oğul edinen, maddî bir varlık gibi insanlara görünen, pişmanlık duyup acı çeken, ıslık çalan, bahçede gezen, sapıklığa düşüren, katliam ve ırza tecavüz emri veren, Papa ve Ruhbanlar ta- rafından adına af yetkisi kullanılan, görevler yüklenen ve yasaklar konan bir Allah inancı, yüceliklerle vasıflı, eksikliklerden berî olan Allah’a Tevhîdî îman olabilir mi? Böylesi Cehennemlik batıl inançlar, Cennet’e götürücü îman kabul edilebilir mi?317
b-Allah’a, Tevhîd üzere inanmaktan sapıldığı gibi, O’nun Peygamberlerine ve onların tebliğ ettiği kutsal kitaplara îmandan sapılmıştır
Kur’ân ve Sünnet’e göre, İslâm’ın bütün Peygamberlerine ve onların Kutsal Sayfalar ve Kitaplar teblîğ ettiklerine inanmak gerekir, örneğin Hz. İbrâhîm’e, Hz. Mûs’a ve diğerlerine inanmak ge- rekir. Hz. Îsa’nın ilâh değil Peygamber olduğuna ve onun geleceğini müjdelediği Hz. Muhammed’in Peygamberliğine îman gerekir. Kur’ân’da şöyle buyrulur:
De ki: “Biz, Allah’a; bize indirilene; İbrahîm’e, İsmaîl’e, İshak’a, Yakûb’a ve onun neslinden gelenlere indirilene; Rableri tarafından Mûsa’ya, Îsa’ya ve (diğer) tüm peygamberlere bahşedi- lene inanırız; onlar arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve kendimizi O’na teslim ederiz.
Kur’ân Hz. Muhammed’in son, evrensel ve Kıyâmet Günü’ne kadar geçerli peygamber kılındığını ve ona inanılması gerektiğini de şöylece açıklamaktadır:
Bu âyetler ortada iken, kendisinden önce gelen Peygamberleri doğrulayan Hz. Muhammed’e ve önceki ilâhî kitapları / yasaları özetleyerek içine alan Kur’ân’a inanılmadıkça, Peygamberlerin teblîğ ettiği ed-Dîn olan İslâm’a inanılmış olamayacağı açıktır.319
Çünkü hakikatin ölçüsü olan Kur’ân Peygamberlerin bir kısmına inanmayanları da, kâfir olarak ilan etmektedir.320 Bir diğer anlatımla Kur’ân mesela peygamberlik dönemleri sona eren Hz. Mûsa ve Îsa’nın kendi dönemlerindeki peygamberliklerini inkârı bile kâfir- likle nitelemektedir.
Bir an için Hz. Lût, Yûsuf, Dâvûd ve Süleyman gibi Kur’ân’ın yücelttiği Peygamberlerin ahlâksız olarak nitelenmesini321 bir tarafa bırakalım ve soralım:
Melekleri ve Peygamberleri inkârı sapıklık gören ve bütün Peygamberlere inanılmasını görevleştiren Kur’ân’a ve onun tebliğ edicisi Hz. Muhammed’e inanmayı içermeyen bir îman, Cennet’e gir- direcek kabul edilebilir doğru bir îman olabilir mi? Olamayacağını Kur’ân açıklamaktadır.
Kaldı ki Yahûdiler Hz. Muhammed gibi Hz. İsa’ya ve İncîl’e, Hıristiyanlar da Hz. Muhammed’e ve tebliğ ettiği Kur’ân’a inanmamaktadırlar.
C-Âhiret hayatına; Cennet ve Cehennem’e îmanda Hak’tan sapılmıştır
Kur’ân İslâmî îmana ve Salih amellere sahip olanların ebedî kalmak üzere Cennet’e, olmayanların ise Cehennem’e gireceğini açıklamaktadır. Bu sebeple böylesi apaçık bir îman niteliği taşıma- yan, nimet ve azab çizgileri belirsiz bir inancın Âhiret Günü’ne doğru bir îman olarak kabul edilemeyeceği açıktır. Diğer bütün İslâm Peygamberleri gibi Hz. Mûsa ve İsa’nın da Kur’ân’ın sunduğu şekilde Âhiret hayatını; Kabri, Kıyâmeti, Cennet’i ve Cehennem’i açıkladığı şüphesizdir.322
Teblîğ edildikleri dillerde ve teblîğ edildikleri içerikte yazılı orijinal metinleri bulunmayan muharref Kitab-ı Mukaddes’de, değil Kur’ân’ın anlatımına uygun, onun anlatımına yakın bir Âhiret inan- cı bile yok gibidir.323 Âhiret inancının çizgileri belirsizdir Bu sebepledir ki Yahûdi (Perusîm, Sadukîm, İsiyim) ve Hıristiyan (Katolik, Ortadoks, Protestan) mezhebleri arasında inkâra kadar açılım gösteren genelde Âhiret Hayatı’na, özelde Cennet’e inanç farklılıkları vardır?324
Böylesi örtülü, çelişkili bir âhiret inancı, Hak inanç kabul edilebilir mi? Kabul edilemeyeceği içindir ki Allah, son Peygamberi Hz. Muhammed’i âhiret hayatını ayrıntılarıyla açıklayan Kur’ân’la göndermiştir.
d-Peygamberlerin teblîği olan Salih Ameller’den de sapılmıştır
Peygamberlere îmanın bir anlamı da, hayatı, onların vahiy yo- luyla Allah’tan alıp insanlara sunduğu salih ameller olan ilâhî ölçülere göre yaşamaktır. Allah’ı hayatın merkezine taşıyamayacak, âdil ve fazîletli bir düzen oluşturamayacak ameller, salih ameller değildir.
Tevrat ve İncîl benzeri ilâhî kitaplar, orijinal nüshalarının yokluğu sebebiyle olacak lafızları veya anlamlarıyla tahrîfe uğradıkları ve asliyetlerini yitirdikleri için Salih Ameller manzûmesinden de yoksun kalmışlardır.
Târihî dönemler boyunca insanlığı yönlendirmiş ve gelişimin kaynağı olmuş ilâhi yasaları ve onların nihâî şekillerini son ilâhî kitap olarak Kur’ân içermektedir. Peygamberlerin teblîğ ettikleri ed- Dîn olan İslâm’ın yürürlükteki yasalarını oluşturan ve Kur’ân diliyle ancak Salih Ameller olarak ifadelendirebileceğimiz kurallar dizisi olmadan, Allah’a ve Peygamberlerine îmanın pratikte bir anlamı yoktur.
İslâm’ın, Allah’ın varlığını kabûle kodlanmış insana yüklediği görev, Ona yalnızca îman etmek değildir. Yukarıda değinildiği üzere O’nu, emirleri ve yasaklarıyla kabûldür, belirlediği alanlar içinde O’na ortak koşmadan, O’nun buyruklarının egemenliği altında yaşamaktır. Bir diğer anlatımla O’na ibâdet etmektir.
İbâdet görevini gereğince yapabilmek için O’na Şirk / ortak koşmamak gerekir. O’na ortak koşmamak için de insanları, maddeci sistemleri, kiliseler türü dinsel kurumları, hatta parlamentoları, yasa koyucu mutlak ve tek otorite kaynağı yani Rab edinmemek gerekir. Çünkü Allah’a inanıldığı halde, hayatı, O yokmuş gibi O’nun dışındaki Rab edinilen kaynaklardan devşirilen kurallara göre yaşamak ise O’na ortak koşmaktır.325
İslâm’ın Allah’a ibâdeti, O’na ortak koşmamayı, insanları ve onların üretip yücelttiği kaynakları Rab edinmemeyi, birleşilmesi gereken ortak noktalar olarak tesbit etmesinin ve bu üçlüye çağır- masının anlamı da budur.
Âl-i İmran 64:
Hz. Muhammed’e ve teblîğ ettiği, orijinalitesini koruyan Kur’ân’a inanmadan, İslam’ın insanlığa yönelttiği bu çağrıyı değerlendirebilme ve ilâhî egemenlik altında yaşama imkânı yoktur.
Konumuza dönerek Kur’ân’ın anlatımına göre örneklendirelim ve soralım:
Bütün Peygamberlerin tebliğlerinde yer alan îman esaslarına bütünüyle inanmayan, Salih Ameller olarak mesela barışı, adaleti, namazı, zekâtı, suça bire bir ceza olan Kısası kabul etmeyen, fâizi, alkollü içkileri, domuz etini, zinayı ve eşcinselliği meşrû tanıyan, uygulamada gücü putlaştıran, daha açık bir anlatımla Kur’ân’ın anlattığı şekilde salih amellerle irtibatı olmayan insanların cennetlik olabilecekleri söylenebilir mi? Kaldı ki Kur’an’ın sunduğu salih amelleri kabul etmemek Cehennem’liklerin niteliği olan Allah’ın âyetlerini tekzîb etmek / yalanlamaktır?326
Üstelik Rabbimiz bir kısım Hıristiyanların ve Yahûdilerin inandıklarını ileri sürdükleri kitaplarına göre de kâfir ve zalim olduklarını açıklamaktadır.327
Peygamberimiz Hz. Muhammed dahil tüm Peygamberlerin görevi teblîğ ve örneklendirerek açıklamadır.
Bu sebeple Hz. Muhammed’in Peygamberliğini ve onun Kur’ân’la teblîğ ettiği İslâm Dîni’ni duymuş olsalar bile şu veya bu sebeple gereğince tanıyamamış olan insanlar, konumuzun dışındadır. Onların durumunu Allah’a havale ederiz.
Kur’ân’ın Âl-i İmrân sûresinin 113-115. âyetlerinde hepsi bir değildir diyerek, Allah’a ve Âhiret Günü’e inandıkları ve Salih Amellilerden olduklarını açıklayıp yaptıkları amellerinin karşılıksız bırakılmayacağını duyurduğu Ehl-i Kitab’ı da var olabileceklerini kabûl ederek Allah’ ın takdîrine bırakırız.328
Hiç şüphesiz Allah, kullarına merhametlidir ve onlara zulmedi- ci değildir. Son ve kesin hükmü de o verecektir.329
Sözü, konumuza ışık tutan Peygamberimizin açıklamalarına bırakıyoruz.
-Salât ve Selâm üzerine olsun- o şöyle buyurur:
Ben ise bütün insanlara Peygamber olarak gönderildim.”
“Ben, ortağı olmayan ve bir tek olan Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna, Îsa’nın da O’nun kulu ve kadın kulu Meryem’in çocuğu olduğuna; onu katından Meryem’e üflediğine (inanırım), Cennet’in Hak ve Cehennem’in de Hak olduğuna şehâdet ederim, diyen kişiyi Allah, Cennet’in sekiz kapısından dilediğinden Cennet’e koyar.”331
Peygamberimiz, kendisininin Peygamberliğine inanılması gereğini açıklamakla yetinmemiş, örneğin Bizans imparatoru Herakliyus’a gönderdiği mektupta kendisinin peygamberliğine inanılması lüzumunu bilfiil açıklamış, Yemen’e Vali ve Kâdı olarak gönderdiği Muaz İbn-i Cebel’e de şöylece talimat vermiştir:
– Sen Ehl-i Kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma şehâdet etmeye çağır.332
(DEVAM EDECEK)
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
DİP NOTLAR
314- Selman-ı Ferîsi’nin İslâm’a girişi öncesindeki Hıristiyan olan arkadaşlarıyla ilgili olarak nâzil olduğu / indirildiği rivayet edilen bu âyetle ilgili olarak Peygamberimizin bir hadisi için Taberi Bakara 62. Bu hadîsin benzeri bir hadîs, bu bölümün sonunda metinli olarak verilmiştir.
315- Meryem, 88-92
316 Tevbe 30-31: “Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlar; Hıristiyanlarsa: “İsa Allah’ın oğludur” diyorlar. Bu sözler, özleri itibariyle, geçmiş çağlarda Kâfirlerin; hakkı inkar edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir!
İşte şu bedduâyı hak ediyorlar: “Allah kahretsin onları!” Zihnen nasıl da saptırılıyorlar! Hahamlarını, rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesîhi, Allah’la beraber Rableri olarak gördüler; Oysa ki onlar, Tek İlâh’a / Tek Tanrıya ibâdet etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı da yoktur. O sınırsız kudret ve izzetiyle, öylelerinin O’nun tanrılığına ortak koştukları her şeyden bütünüyle uzaktır.”
317-Mevcut Tevrat, Zebûr ve İncil’de Tevhid inancıyla çelişen ve çatışan yığınla sözler vardır. Allah’ın söylemeyeceği ve Peygamberlerin dile getiremeyeği bu sözler, -Tevrat, Zebûr ve İncîl’in başvurulacak orijinal nüshaları olmayışı sebebiyle- tahrife uğratıldığını kanıtlamaktadır. Bu sözlerden bazıları şöyledir:
Mezmurlar 2, 7:
”Rabbin bildirisini ilan edeceğim; Rab bana (Davut) dedi: Sen benim oğlumsun. Bu gün Ben sana baba oldum.”
Çıkış 24, 9-11:
“Ve Musa ile Harun, Nadab ve Abihu ve İsrailin ihtiyarlarından yetmiş kişi çıktılar, İsrailin Allah’ını gördüler ve Allah’ın ayakları altında lacivert taşını andıran bir döşeme vardı. Gök gibi duruydu. Ve İsrail oğulları asılzadelerine dokunmadı; ve Allah’ı gördüler ve yiyip içtiler.” Tekvin 6, 6-7:
“Ve Rab yeryüzünde adamı (Âdem’i) yarattığına nadim (pişman) oldu ve yüreğinde acı duydu. Ve Rab dedi: Yarattığım adamı ve hayvanları ve sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yarattığıma nadim oldum.”
Zekeriya 10, 8:
“Onlara ıslık çalıp kendilerini toplayacağım; çünkü onları fidye ile kurtardım ve nasıl çoğaldılarsa öyle çoğalacaklar.”
Tekvin 3, 8-9:
“Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan Rab Allah’ın sesini işittiler ve adamla karısı Rab Allah’ın yüzünden bahçenin ağaçları arasında gizlendiler. Ve Rab Allah adama seslenip ona dedi: Neredesin?”
İşaya 63, 17:
“Ya Rab! Kendi yollarından bizi niçin saptırıyorsun ve niçin Sen’den korkmayalım diye yüreğimizi katılaştırıyorsun?”
Mezmurlar 44, 23:
“Uyan, ya Rab! Niçin uyuyorsun?”
İşaya 13, 15-16:
“Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak; evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek.” Yuhanna 1, 14:
“…Biz de onun izzetini / onurunu babanın biricik oğlunun izzeti gibi gördük.”
318 A’raf 158. Ayrıca bak. Furkan, 1
319-Şûra 13, 21, Nahl 52. Hac 28. 320 Nisa, 150-151:
320-“Allah’ı ve Peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile Peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler ‘Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız’ diyenler ve bunlar arsında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte gerçek kâfirler bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.”
321 –Peygamberlere isnad edilen ahlâksızlıklar için örnekler:
“…Lutun iki kızı babalarından gebe kaldılar…” (Tekvin 19, 30-36)
“Ve Yusuf onlara dedi: Yaptığınız bu iş nedir? Bilmediniz mi ki, benim gibi bir adam elbette fala bakabilir. ” (Tekvin 44, 15)
“Ve onun (Süleyman’ın) yediyüz karısı, kral kızı olup üç yüz de cariyesi vardı. Ve karıları onun yüreğini saptırdılar.” (1. Krallar 11, 3)
“Ve Davut ulaklar gönderip (Hitti Uriyanın karısını)getirtti ve kadın onun yanına geldi ve aybaşı kirliliğinden arınmış olduğundan Davut onunla yattı ve kadın evine döndü.” (II. Samuel 11, 3-5)
322-Mâide 12; Yûnus 88; Tevbe 111.
323-Kur’ân, Yahûdiler ve Hıristiyanların yalnızca kendilerinin girecekleri Cennet ve içinde sayılı günler kalacakları Cehennem inancına sahip olduklarına işaret emektedir. (Bakara 111, A. İmran 324) Mukaddes’de Kur’ân’daki Cennet tasvirleri benzeri bir açıklama yoktur.Kitab-ı Mukaddes’de Cennet Cennet için İncillerde “Allah’ı görme, gökte hazineler, göklerin melekûtü (Matta5 / 3, 8, 6 / 15-21) gökte hazine (Markos 10 / 21) ebedî hayat (Yuhanna 6 / 21)” gibi ifadeler kullanılır. Cennet için Tevrat’ta da “Allah’ın yüzünü görmek (Eyüp 33 / 23-26) ebediyet evi (Vaiz 12 / 5,) yaşam diyarı, (Mezmurlar 27 / 13) ebed hayat (Daniel 12 / 2-3,) ”gibi ifadeler yer almaktadır. (Ayrıca bkz. Cilacı Osman, İlahi Dinlerde Cennet İnancı 77-102; T. D. V. İslâm Ansiklopedisi, 7 / 375; S. Leyla Gurkan Yahûdilik, İsam İst. 2010. s. 102)
325- Demokratik talepler ve temel haklar ve özgürlüklerle yorumlanmayan laiklik bu tür Allah’a ortak koşmalara örnektir. İnsanlığın geldiği-getirildiği çizgi de budur.
326-Bakara, 39; Maide, 10; Teğabun,
327-Bakara, 105; Beyyine, 1; Âl-i İmrân,
328-Âl-i İmran 113-115
”Hepsi bir değildir. Kitap verilenler içinde gece vakitlerinde Allah’ın âyetlerini okuyup secdeye kapanan doğru bir topluluk vardır.
Onlar Allah’a, Ahiret Günü’ne inanır, Marûf ’u; salih amelleri emreder, (zıddı olan) Münker’den vazgeçirmeye çalışırlar ve Hayırlara koşuşurlar. İşte onlar, salih / iyi kimselerdendirler. Onlar yaptıkları iyiliklerin karşılığını mutlaka göreceklerdir. Allah Müttakîleri; emirleri ve yasaklarına aykırılıktan korunanları bilendir.”
Bu âyetlere göre onlar, Allah’a ve âhiret gününe inanan, Allah’ın âyetlerini okuyan, secdelere kapanan, ed-Dîn’in ve ortak aklın kabul ettiklerini emreden, reddettiklerinden meneden ve fıtratın benimseyebileceği hayırlarda yarışan Müttakî insanlardır.
Onları bu şekilde vasfeden Allah olduğuna göre, onların bu vasıfları bütün Peygamberlerin ortak tebliği olup Kur’ân’daki adı İslâm olan ed-Dîn’e uygundur. Nitekim bunların her biri, Kur’ân’da Muhammedî teblîğe inanan insanların vasıfları olarak sunulup övülmektedir. (bak. Âl-i İmrân 104, 110; Tevbe 71; Fatır 29; Zümer 9)
Sonuç olarak söylemek istediğimiz şudur:
Bunlar, kabul edilebilir sebeplerle Hz. Muhammed’e îman dışında Peygamberlerin teblîğ ettiği ve Kur’ân’ın da özetlediği ed-Dîn üzerinde olan insanlardır. Dolayısıyla onlar ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Doğruları en iyi bilen Allah’tır.
329-Âl-i İmrn 30; Enfâl 51; Hac
330-Buhari, Teyemmüm 1; Müslim, Îman 70, 153-240. Ayrıca Bak. Müslim. Mesâcid Hn. 521.
332-Müslim, Îman, 28, 46.
Hz. Îsa ile İlgili Olarak İnanmamız Gerekenler
Hz. Îsa ile ilgili olarak inanmamız gerekenleri bildiren bu hadîste, onun Kıyâmet öncesinde geleceğine ilişkin bir açıklama yoktur. Böylesi bir açıklama Kur’ân’da da yoktur. Sevgili Peygamberimiz, Mirac’a ilişkin (Buharî ve Müslim’in de rivayeti) olan hadîslerinden birinde Hz. İsâ’nın Hz. Yahya ile birlikte ve diğer Peygamberler gibi yalnızca nefis / rûh olarak İkinci Sema’da bulunduğunu bildirmektedir. (Bak. Buharî, Menakıbül-Ensar 42; Müslim, Îman 74) Hz. Î sa ve Yahya’nın aynı kaderi paylaşacaklarına Kur’ân da işaret etmektedir. (Meryem 15, 33)
332-Hamidullah, İslâm Peygamberi, Sh. 280, Beyan İst. Buharî Zekât 41; Tirmizî Zekât 6