İsveç’te Türkiye‘nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakılması olayı neticesinde, ülkemizin her tarafından protesto sesleri yükseldi. Bu konuda hassasiyetini sivil toplum örgütleri üzerinden dile getiren vatandaşlarımız, olayı lanetlediler.
Ülkemizde TBMM başkanı Mustafa Şentop dahil, en üst perdeden bu provokatif olay kınandı ve lanetlendi.
Basın açıklamaları ve düzenlenen toplantı ve yürüyüşlerde “Kur’an sönmez ve söndürülemez bir güneştir”, “İki yüzlü Batı’nın iğrenç yüzüsün İsveç”, “Zalimler için yaşasın cehennem” yazılı dövizler taşıdı. Ayrıca da “Müslüman uyuma, kitabına sahip çık”, “Alçak İsveç hesap verecek”, “Müslümana uzanan eller kırılsın” sloganları atıldı.
HABER YORUM
Baştan şunu kesin bir dil ile ifade edelim ki, İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakılması olayı kesinlikle Provokatif bir olaydır ve siyasi sosyal ve de psikolojik açıdan değerlendirilmesi gerekir.
Bu olay karşısında ülkem ve ülkem insanının tepki koymasından daha doğal bir şey de olamaz. Ancak şunu da ifade edelim ki, her olayda olduğu gibi bu olayda da çuvaldızı başkalarına batırdık ama iğneyi kendimize batırmayı yine unuttuk. Ya da batırmak istemedik.
Hadi gelin şimdi şu soruları kendimize sorma cesareti gösterelim! Ne dersiniz?
Kur’an-ı Kerim’i sosyal hayattan soyutlayarak, camilere ve mezarlıklara hapsedip, yüce kitabımızı bizler mecazi anlamda, kendi ellerimizle yakmış olmuyor muyuz?
Kur’an bizi koyduğu ilkeler vasıtasıyla “Karanlıklardan aydınlığa çıkaracağını” vaat ederken, faiz belasından bile vazgeçemiyor, faizi devlet politikası haline getirmiyor muyuz?
Yüce kitabımız bize temiz bir neslin idamesi için “Zinayı haram kılmışken” ve zinaya giden yolları kapamamız gerekirken, zinayı meşrulaştırıcı kanunlar çıkarmıyor muyuz? (ülkemizde zina yasak değildir ve cezai yaptırımı yoktur)
Yüce rabbimiz bizlere doğru ve dürüst ticaret yapmamızı emrederken, çok para kazanma hırsı içinde, “Rabbena hep bana” anlayışıyla hareket etmiyor muyuz?
O güzel kitabımız Kur’an-ı Kerim içkiyi haram kılmışken, “Akşamdan akşama iki kadeh günah olmaz” deyip kendimize fetva vererek içkiyi meşrulaştırmış olmuyor muyuz?
Güzel kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “Oku” olmasına rağmen, İslam penceresinden bakmayı başararak gerçek manada hayatı, hangimiz okuyabiliyoruz?
Sevgili Müslüman kardeşim!
Hiç merak etme! Kitabımız Kur’an-ı Kerim, yüce rabbimizin koruması altında ve bu süreç, kıyamete kadar devam edecek. Irkçı batı, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar İslam korkusu oluşturmaya çalışırsa çalışsın, kesinlikle başarıya ulaşması mümkün değildir.
Bu hatırlatmadan sonra sorularımıza devam edelim.
Şu anda bildiğim kadarıyla, 150 bin Diyanet personelimiz, bir o kadar da Din dersi öğretmenimiz var. İlahiyat Fakültelerimiz ve hocalarımız var. Ve biz, haram aylardan olan Recep ayına girmiş bulunmaktayız. Camide okunan hutbelerin ve verilen vaazların haricinde, hangi din görevlimiz, hangi ilahiyat fakültemiz Recep ayının haram ay olduğundan hareketle “ İslam barış dinidir ve insanların huzur ve mutluluğunu hedefler” ilkesinden hareketle bir faaliyete bir programa imza attı?
Sahi, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı ile birlikte Recep ayı da haram aylardan değil mi? Hangi İslam Ülkesi bunu referans göstererek, dünya üzerinde şu anda cereyan eden savaşlara müdahil olmaya çalışıp Recep ayının barış ayı olduğu mesajını ön plana çıkarmaya çalıştı?
Hadi tekrar dönelim İsveç’te cereyan eden ve insanları Provoke etmek için yapılan bu iğrenç olaya… Farklı bakış açımızı sürdürmeye çalışalım.
Bizim yurt dışında görev yapan birçok din görevlimiz, Din ateşelerimiz ve müşavirliklerimiz var. Sahi bu görevlilerimiz ne iş yaparlar? Mesela “İslam dininin barış ve huzur dini olduğu” konusunda görev yaptıkları ülkelerde ne gibi faaliyetlerde bulunuyorlar? Bu birimlerimiz, görev yaptıkları ülkelerin meclislerine ve yöneticilerine hangi raporları sunarak, Kutsal kitap yakmanın din ve vicdan özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, bunun insanlar arasında kin ve nefreti körükleyeceği konusunda bilgilendirme yaptı?
Tamam, Batının batık kültürüne lanet olsun da… Şu iğneyi artık kendimize de batırma zamanı da gelmedi mi?
Şaban DOĞAN
Sayın hocam tebrik ediyorum sorularınız çuvaldızdan ziyade tıpkı bir iğne vazifesi görmüş kanaatindeyim iğnelerin o şırıngalarındaki ilacın miktarlarına geldi inşallah sıra.
Yahu tamam da siz de mi cahilsiniz? Bu görüntüyü yayınlamak yazıktır. Hayvan ölüsünü bilurlaştıran akla bakın biraz, dilim varmıyor, o görünütüyü kaldırın.
Sonunuz geldi Adi Şerefsiz Köpekler. Nato’ dan da çıkalım da sizi şöyle bir güzel parçalayalım. Sizin Ananız, babanız yok, kutsalınız yok. Çünkü siz Belhum Edalsiniz. Yavaş yavaş acı ile ölüm size geldi. Kurtaramazsınız artık.