islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4768
EURO
36,3253
ALTIN
2.957,23
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İSYAN      

İSYAN      
14 Nisan 2023 09:30
A+
A-

Planım hazırdı. Notlarımı toparladım. Hazırlıklarımı gözden geçirdim. Nasıl ve nereden başlayacağımı da biliyordum. Tasarladığım yazıya başlamamın önünde hiçbir engel yoktu.  Evet, görünürde hiç bir sıkıntı da bulunmuyordu. Her şey olması gerektiği gibi duruyordu. Yani ortam yazmaya müsaitti. Nihayetinde besmele çekip yazmaya başlamam gerekiyordu. Ancak beklenmedik bir şey oldu, bir aksilik çıktı sebebini bilmediğim. Bir türlü ilk kelimeyi bulup yazamıyordum. Öylece kaldım. Hayatın ve yazının kalp atışları durmuş biri gibi hissediyordum. Her şeye rağmen bir çıkış yolu bulmalıydım.  Ya da bırakmalıydım yazmayı. Huzursuzum.

Kelimelere seslendim. Bağırdım hatta. Ancak nafile. Çağırdığım kelimelerden ses seda çıkmıyor. Merak içindeyim. Neler oluyor burada ve ne oluyor bu kelimelere, diyerek sağırlaşan, körleşen iç dünyamda kendime sormadan duramıyorum. İçlerinden biri, sanırım cesaret, biz artık yokuz, dedi. ‘’Bu güne kadar bizlerin yardımıyla mazlumların, yetimlerin, öksüzlerin, yalın ayaklıların, bir parça ekmeğe muhtaç olanların, zindanlarda unutulanların, dünyanın dört bir yanında zulme uğrayanların seslerini, çığlıklarını duyurmalarını beklediğimiz insanların sessizliğine isyan ediyoruz. Ve tekrar ediyoruz: Biz yokuz! Mekke’nin, Medine’nin etrafındaki ucube yapılaşmalara ve yönetimlere, yöneticilere; Kudüs’ün işgaline ve orada neredeyse her zaman özellikle de her Ramazan Müslümanların katledilmesine sesini çıkarmayan herkese isyan ediyoruz. Evet, biz yokuz! Egemen güç diye tabir edilenlere ses çıkarmayıp zulme rıza gösterenlere isyan ediyoruz. Karunlaşan para babalarına, firavunlaşan yönetimlere, bel’amlaşan din adamlarına bir menfaat elde etme düşüncesiyle ses çıkarmayanlara ders olsun diye isyan ediyoruz ve bir kez daha söylüyoruz: Biz yokuz! Ancak hakikati haykıracak cesur yüreklilerin en büyük yardımcısı olmaya da hazırız.’’ diyerek içindekileri yüzüme savurdu adeta. Ne diyebilirdim ki. Sustum. Derin bir sükût içine girdim. Onların bu tutumu aklıma Erdem BEYAZIT’ ın şu dizelerini getirdi:

‘’İsyan şiirleri bilirim sonra/ Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden/Harfler harp düzeni almıştır mısralarda./Kimi bir vurguncuyu rüyasında yakalamıştır./Kimi bir soygun sofrasında, ışıklı salonlarda/ Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.’’

Kelimelerin gözyaşlarını görebiliyor musunuz? Bizden daha duyarlı davrandıklarını hissedebiliyor musunuz? O kadar duyarsızlaştık ki kelimeler dahi bu halimize isyan eder duruma geldi. Sadece sözlerimizin yukarıda belirtilen zulümlerin sona ermesine yetmediğini kelimeler idrak etti lakin çoğumuz henüz idrak edemedik. Onlar, isyanlarını dile getirdi. Harfler, kelimeler, cümleler sanki bizden öç almanın vaktinin geldiğini düşünüyorlar artık. İsmet ÖZEL’in ifadesiyle ‘’Gırtlağımda bir harf büyüyor./ Buna dayanacağım.’’  Peki, ben bu yüke dayanabilir miyim? Emin değilim buna inanın.

Onlar konuşsunlar ben dinleyeyim istiyorum. İçlerindekini döksünler. Kırılganlıklarını, acılarını, sevinçlerini, hüzünlerini, devrimci yönlerini hülasa ne anlatmak istiyorlarsa söylesinler istiyorum. Doğrusu elimden başka bir şey de gelmiyor. Onları yönlendirmem mümkün görünmüyor. Ancak onları dinleyebilirim. Zaten kelimelere kim söz geçirmiş ki ben söz geçireyim? Ben bu işin üstesinden nasıl geleyim?

Asli görevleri toplumun sıkıntılarını dile getirmek, göstermek olan ressamlar ve müzisyenler, söylediklerim size tuhaf gelmesin; bir gün renkler ve notalar da size isyan ederlerse ne demek istediğimi o zaman anlarsınız, umarım. Sözün gücünün ne demek olduğunu kelimelerin bu isyanlarında bir kez daha anladım. Hz. Âdem’ e, İblis’e karşı üstünlüğünü göstermesi için ilk olarak neden eşyanın isimlerinin öğretildiğini şimdi daha iyi idrak ediyorum. Yani aslında, gücümüz kelimelerimiz kadardır, öğrendim. Kâinatın ve kelamın Rabbine(c.c ) kulak kesilelim: ‘’ Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına ant olsun.’’ (Kalem s. 1)  Üzerlerine yemin edilen kelimelerin amaçlarına uygun kullanılmama durumuna isyanları haklı galiba.

Şimdi başımı iki elimin arasına alıp düşünmeliyim. Kelimelerin dostluğunu ve güvenini yeniden nasıl kazanabilirim? Onları anlamak, ruhlarındaki asaletin farkına varıp onları gereğince ve yerinde kullanmak için neler yapabilirim? Hz. Âdem’in şeytana üstün gelmesine vesile olan sözü, günümüz şeytanlarına ve yandaşlarına karşı nasıl kullanabilirim? Kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın her türlü zulme, haksızlığa karşı sözün gücünü nasıl gösterebilirim?  Bütün bu sorulara sağlıklı cevaplar verebilmem için daha çok okumaya ihtiyacımın olduğunun farkındayım, çok şükür. ‘Okumadığın gün karanlıktasın’ diyen üstadın öğüdünü yerine getirmeliyim ki haykırabileyim ben de İsmet ÖZEL’in haykırdığı gibi.

’Ben merd-i meydan/ Yani toprağın ve kanın gürzü/ Güllerin bin yıllık mezarı bendedir./ Yukarıdan bakarım efendilerin pusatlarına./ İnsanların bütün sabahlarını merak ederim./ Gök hırpalanmıştır merakımdan./ Itır kokan benim yumruklarımdır./ Benim kavgamdır o, aşk diye tanınan.’’                                                                                                             

Şimdi, bu yazdıklarım kimlere dokunur ve kimlerce okunur bilemem.                                                                                                                                                                                                                                                                                                    

EYYUP YÜKSEL

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Mustafa cengiz dedi ki:

    Hoca yüreğinize sağlık

  2. Emrah bürgan dedi ki:

    Kaleminize sağlık hocam

  3. Ömer Faruk dedi ki:

    Yüreğimize dokundun Sayın Hocam 😢

  4. Ahmet safa dedi ki:

    Muhterem hocam kelimeler sözcükler üzerinden yaptığınız aforizmalı metaforlu yazınız güzel👍 Güzel de bugüne kadar bir sürü Münevver bu minvalde binlerce belki milyonlarca yazı kaleme almış ama maalesef firavunlar, hamanlar Karun’lar ne de belamlar eksilmemiş bilakis bunlar artarak devam etmiştir.Yani demem o ki şu an ki mevcut ortamdan hangi coğrafya da olursa olsun zulme karşı direnen Spartaküsler Prometheus lar Jandark lar beklemeyelim.😊 Hele ki yüce dinimizi layıkı veçhile yaşadığını zanneden “Ramazan müslümanları”ndan aksiyon beklemek beyhude bir çaba ve ütopya dan ve aşırı bir iyimserlikten öteye de geçmez zannımca😉Yorumlara bakınca yazınızın kimselere dokunduğu görülmüyor hocam😊Ama yine de konuyla alakalı yazınız tarihe not düşmek adına takdire şayan👍Ez cümle doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama yaşasın onuncu köy😉👍. Vesselam