Türkiye’de, ahlak ve geleneğimize uymayan bir metot ile siyasi hedeflere ulaşılmak isteniyor. Batı toplumundaki yapısal anlayış ve düzenlere has bir hareket olan isyan ve ihtilaller; zalim, otoriter ve kendine her şeyi hak gören sınıflı bir yapının ortaya çıkardığı “oyun bozucu” kurallar olarak tarih boyunca kendi göstermiştir. Dolayısıyla, toplumların kültürel özellikleri ile bağlantılı bir durum olarak, her coğrafya ve toplumda geçerli bir kural olarak kabul edilemezler.
Anarşi ve Düzensizlik Nedir
Anarşi, bir toplumda kuralsızlık ve düzensizlik olarak basitçe açıklanabilir. Bu durumun çeşitli sebepleri olabilir. Öncelikle, yönetimin acizliği veya baskıcı bir nitelikte olması; toplumları bir çaresizlik ve ümitsizlik içine çekebilir. Kurumların fonksiyonlarını kaybetmesi, işlerin düzgün yürümemesi ve haksızlıkların ortaya çıkması gibi sebepler; çözüm bulunamayacak duruma gelebilir. Bu durumlar, güçlü bir yönetimin eksikliği veya toplumsal değer ve kuralların hakimiyetini kaybetmesiyle birlikte bir çözümsüzlük ortaya koyar. Anarşi, toplumsal düzenin etkinliğini ve saygınlığını kaybetmesiyle çıkan karmaşıklığın ulaştığı bir seviyedir. Anarşi ortamında bütün kaideler hiyerarşiler alt-üst olur. İnsanlar arası ilişkilerde, ahlak ve güven duygusu sarsılarak, büyük bir belirsizlik ortaya çıkar. Arkasından, kaos meydana gelir.
Türkiye’de, yukarıda belirtilen hususların büyük bir bölümü tarih boyunca mevcut olmamıştır. Günümüzde, toplumdaki değer ve kuralların, ahlaki yönden yıpranmışlığı ve siyasetin toplum ile olan bağının zayıflığı ve yeterli derecede etkin hale gelemeyişinden bahsedebiliriz. Bunların da, hükümetin eğitim, aile ve ahlak politikalarına gerekli ehemmiyeti verememiş olmasından kaynaklanan bir değer kaybını dile getirebiliriz.
Ama; dış ve bazı iç kaynaklı güçler; Türkiye’nin problemlerini abartıp, faturayı sadece siyasi kadrolara kesmek gibi “toptancı” bir anlayış ve düşmanlık ile hareket etmektedirler. Dış iktisadi dengelerin bozulması, toplumdaki hak ve ahlak anlayışların getirdiği menfaat ve acımasız tutumları hesaba katmadan, meseleyi sadece siyasi ve ideolojik çerçevede çözmeye çalışmak, sosyal ilimlerin de kabul edemeyeceği bir durumdur.
Uluslararası Hegemonik Sistemin Baskı ve Planlar:
Uluslararası sistemde güç ve menfaatlerin geçerli olduğunu, birçok tarihi olaydan biliyoruz. Hatta, yakın dönemlerde Suriye, Irak, Filistin ve Ukrayna gibi olaylarda da, nasıl büyük devletlerin menfaat ve hakimiyet amaçlarının çarpıştığını açıkça gördük. Terör örgütlerinin, Amerika ve Avrupa devletleri ile nasıl birlikte hareket ettiğini ve BM, IMF, OECD gibi uluslararası kuruluşların, Amerika ve Avrupa ülkelerin menfaatleri dışında herhangi bir olayı dikkate almadıklarını birçok olay ve gelişme ile bilmekteyiz.
O zaman; ülkedeki siyasi muhalefetin, neden toplumdaki bazı konuları, kendi gerçekleri ile çözmeye çalışmayıp, sadece hükümeti yıkma merkezli bir tavra yöneldiğini anlamak durumundayız. Bu gelişmeler çerçevesinde, Siyasetin; neden ideolojik bir noktaya çekildiğini ve toplum grupları arasında ayrılık ve düşmanlık tohumları atılmaya çalışıldığını da görmek durumundayız.
Görüldüğü kadarıyla konu siyaset ve Türkiye’nin meseleleri değildir. Uluslararası emperyalist güçlerin, bazı siyasi, ideolojik veya medya gruplarının da kullanılmasıyla, toplumun bir kaosa sürüklenmesidir. Dolayısıyla, siyaset ve bazı güçlerin, isyan ve ihtilal mantığı ile bir ülkenin karıştırılmaya çalışıldığı konusunun; siyasetin tartışılması konusuyla karıştırılmaması gerekiyor.
Gezi olayları gibi, ağaçların kesilmesi üzerinden uydurulmuş bir senaryoyu, insanları aptal yerine koyarak; bir baskı rejimini ortadan kaldırmak ve halkın hürriyet ve eşitlik isteklerine cevap vermek gibi, son derece uçuk bir mantıkla açıklamak, sadece ideolojik bir maşalık yapmakla açıklanabilir. Üstelik bu konuyu, terör örgütünün sahiplenmesinin ardından, ülkenin en büyük muhalefet liderlerinin ağzından, örgütle aynı dili konuşmak, hain bir planın ortada olduğuna ait ciddi işaretler taşımaktadır.
Siyasi Muhalefet Ayrı, İhtilalcilik Ayrı Bir Konudur:
Türkiye’de Ak Parti hükümetinin eksiklikleri, hataları ve bazı konularda duyarsızlıklarını ele almak ayrı bir konudur; ülkeyie bilinmezlik, belirsizlik ve uluslararası emperyalizmin kollarına atmak ayrı bir şeydir. Özellikle muhalefet demek, sadece eleştirmek, oyun bozanlık yapmak, ülkede; iyi yapılanları görmemezlikten gelmek ve toplumu kutuplara ayrıştırıcı atraksiyonlar yapmak, iftira atmak ve toplum üzerinde ümitsizlik ve korku senaryoları oluşturmak demek değildir.
Ülkede, siyaset; iftira, yalan ve herşeyi kötülemek gibi bir görevi yürütmek değildir. Bu kör ve nefret siyaseti, hükümetin hatalarının da görülmeyerek, başka mecralara yönelmeyi sağlamakta ve bir çıkmaz ve kaos ortaya meydana getirmektedir. Bir manada, ülkede eksik ve hatalı olan icraatların da sağlıklı bir tenkidini ve buna yönelik düzenleyici çalışmaları da gündemden çıkarmak demektir.
Bir vatandaş olarak, siyasetin ideolojik, yalancı ve istirmarcı bir seviyeden; ahlaki, dürüst ve halka yardımcı olacak bilgi ve politikalar ile hareket edebilmesi için; yalan söyleyen siyasetçinin, terörle işbirliği içinde olan, parti başkanı bile olsa; siyasetten men edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde, bu şekildeki kışkırtıcı, ard niyetli ve sahte söylemler ile, ülkenin huzuru, ahlakı ve geleceği karartılmaktadır. Böyle bir kanun teklifi hazırlanmazsa; bu yanlış ve kötülükleri yapanlar kadar; bu durumlara müsaade eden siyasiler de aynı suça iştirak etmiş olacaklardır.
Prof. Dr. Sami Şener