Kapitalizm, sosyalizm, kominizm, faşizm, ateizm….
Üstad Cemil Meriç, deli gömleği diyor bu izm’lere. Haksız da sayılmaz. Heleki son yüzyılda insanlığın canına okudu bu batı kaynaklı “İzm’ler.” Nefes alamıyor artık insanlık. Aynı ABD’de ki George Floyd’ın polisin ayakları altında nefes alamadığı ve hayatını kaybettiği gibi, bütün insanlık izm’lerin altında eziliyor ve nefes alamıyor. İnsanlık can çekişiyor. İnsanın kendi geliştirdiği fikir akımları yani izm’ler pek çare olmadı insanların devasa problemlerine…
Haydi diyelim ki batı, kendi dini terminolojisinden fikirler üretti, topluma sundu ve örneğin Kapitalizm’i protestanlık ahlakı olarak hayata geçirdi. Doğu bloğu dediğimiz ülkelerde kominizm uygulandı. Feminizm adı altında sözüm ona “kadın hakları” hayata geçirildi. Hatta Feminizm’in gölgesinde “Cinsel özgürlük” adı altında insanlara ahlaksızlık dayatıldı ve daha ötesi, öğretidi. Bizlere ne oldu ki, her durum ve şartta İslam’i hassasiyetlerimizi ön plana çıkarmamız gerekirken, deli gömleği bu “İzm’lerin” yalancı rüzgârına kapıldık gidiyoruz. Hem de elimizde, her devre ve her döneme ışık tutacak güneş gibi pırıl pırıl İslam’i kriterler varken…
Peygamberimiz (sav) Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderiyordu. Muaz b. Cebel’e sordu:
“Ey Muaz! Herhangi bir sorun ile karşılaştığın zaman neye göre hüküm vereceksin?”
Peygamberimiz(sav)’in bu sorusu üzerine Muaz b. Cebel:
“Allah’ın kitabında ki hükümler ile karar veririm” dedi.
Bu cevap karşısında iki cihan güneşi:
“Eğer Allah’ın kitabında konuyla alakalı bir hüküm bulamazsan neye göre hükmedeceksin?” buyurunca, Muaz b. Cebel:
“ Rasülullah’ın sünnetine göre hüküm veririm” diye cevap verdi.
Bu sefer Peygamberimiz (sav), Muaz b. Cebel’ şu soruyu yöneltti:
“Peki Sünneti Seniye’de de konuyla ilgili bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın?
Muaz b.Cebel:
“O zaman, kendi görüşüme göre içtihad ederim ve hüküm veririm”[1] dedi
Bu hadisi Şerifi günümüze tenvir edersek, yaşadığımız ferdi ve sosyal problemlerimize çözüm bulmak için İslam’i kriterlere bakmamız gerektiğini anlamada zorlanmayız.
Zaten Peygamberimiz (sav) veda hutbesinde, “Size iki emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarılırsanız yolunuzu sapıtmazsınız!” buyurmamış mıydı?
Bu hadisi Şerifler bize göstermektedir ki, hangi konu olursa olsun, hangi sorun ve problemimiz olursa olsun, çözmek için başvuracağımız iki temel kaynak Kuran ve Sünnet olmalıdır.
Ama günümüz insanı, biriken sorun ve problemlerine batı kaynaklı çözümler aramaktadır ki, en büyük yanlışı da burada yapmaktadır ve çağdaşlaşmak ve modernite adı altında kendisine sunulan post-Modern hayatın içinde yaşadığı problemlere, yine post-modern ilkeler ile çözüm aramaktadır. Tabiki de sorunlarına çözüm bulamamaktadır veya bulduğunu zannetmektedir…
Özellikle, aydınlanma çağı ve 1789 fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkan sosyologlar, din karşıtlığı üzerinden fikir ürettiler ve beyan ettiler. Ama bizler, çağdaşlaşma uğruna batıdan gelen herşeyi, doğru ve yanlış süzgecinden geçirmeden uygulamaya kalktığımız için de problemlerimiz artarak devam etti.
Durkheim de bu sosyologlardan biridir. Durkheim’in, Avustralya yerlilerini gözlemleyerek sadece etnologların[2] yazılarını yorumlamlayarak bir din algısı oluşturması ve bu algıyı bütün dinlere teşmil etmesi, sosyal bilimciler tarafından da eleştirilmiştir. Dinin işlevselliğini sosyal olgu olarak görerek ve “Sosyal bir olayın sebebi yine sosyaldir” tezini savunarak, psikolojiyi de dışlamıştır. Metafizik sorunlara psikolojiyi de dışlayarak çözüm araması, onu katı bir sosyalojizm temsicisi yapmıştır. Durkheim’in, kutsalı basite indirgeyen ve toplumu tanrının yerine koyan bu tutumunun, İslami açıdan da kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
Kuran ve Sünneti hiç hatırına getirmeyen, her karşılaştığı sorun ve problemi batılı düşünür ve flozofların düşünceleriyle çözmeye çalışanlar için Comte’den de örnek verelim. Bizim aydınlarımızın Sosyolojinin babası olarak gördükleri Comte, yanlış hatırlamıyorsam kendini pozitivizm’in peygamberi ilan etmiştir. II. Meşrutiyetten bu yana bizim aydınlarımız ise bu izm’leri din haline getirmişler ve topluma bir din gibi sunmaktan geri durmamışlardır.
Batı kültürünü çok iyi irdeleyen Üstad Cemil Meriç ise, batıdan gelen hiçbir İzm’in masum olmadığına vurgu yapar ve Durkheim’i, sarsılan düzeni rasyonalizm rayına oturtmaya çalışan bir haham olarak nitelerken; Comte’yi “Sosyoloji buhranlarının çocuğu, katolikliği ‘insanlık dini’ adı altında hortlatan yarı deli” olarak görür. Bir Fransız yazar da bu iki isim hakkında “Çoban köpekleri” tabirini kullanır.
İzm’leri, son ve mükemmel din olan İslam’ın karşısına alternatif din olarak koymak ve lanse etmek hatasına düşen insanlarımıza son olarak da şunu ifade etmekte fayda var ki, 1958 yılına kadar Fransa’da liselerde Sosyoloji dersi bile okutulmazken, bizde 1914 yılında medreselerde Sosyoloji’nin kürsüsü vardır.
O zaman, İslami toplumlarda meydana gelen herhangi bir olay veya sorun hakkında, çağdaşlaşma uğruna Durkheim veya başka bir batılı flozofun fikir ve görüşlerine başvurmak, çok da akıllıca bir iş olarak görülmemektedir. Bu yazımızı istediği gibi te’vil edip yanlış anlayacaklara da şunu hatırlatmak istiyorum:
“Ahlaki zafiyetlerimiz dahil bütün sosyal sorun ve problemlerimize çözüm ararken ve batılı flozofların fikirlerini okunurken, olaylara kesinlikle Kuran ve sünnet perspektifinden de bakmalıyız.”
Başta karşılaştığımız ahlaki sorunlar olmak üzere diğer bütün sosyal sorunlarımızın çözümünü Kuran ve sünnette aramak, bizleri dünyada da ahirette de kârlı çıkaracaktır.
Şu anda ABD’ de ve Avrupa’da hortlayan veya bilinçli bir şekilde hortlatılan ırkçılık hastalığına İslami açıdan bakalım ve konumuzu örneklendirmiş olalım. Eğer Batı’nın “İzm’leri” derde deva olmuş olsaydı, bugün yaşadıkları sosyal sorunlarla karşılaşmazlardı. 1975 ylına kadar, İngiltere’de zenciler ile beyazların kullandığı lavobolar bile ayrıydı. Ayrı toplu taşım araçlarının kullanılması, lavobo ve restoranların ayrılması vs…
Hadi bir de özgürlükler ülkesi Amerika’ya gidelim. Amerika’da ki uygulamalar farklı mıydı sanki? Ölüm cezaları dahil zenciler bir ceza aldığı zaman hemen infazı gerçekleştiren fakat beyaz adamların cezalarını öteleyen Amerika’nın, geçmişte yaptığı kızıderili katliamlarını da unutmamak gerekiyor. Bu örnekleri çoğaltmak ve sıralamak mümkün. Ancak şunu ifade edelim ki, bütün bunlar olurken, referansı Kuran ve sünnet olan ecdadımız Osmanlı’da, insanların rengine ve diline bakılmaksızın serbest bir şekilde dinlerini bile yaşamalarına izin veriliyordu. Çünkü İslam, rengine ve diline bakmaksızın bütün insanları, “Bir tarağın dişeri gibi eşit” görüyor, asabiyeti yani ırkçılık yapmanın insan fıtratına ters olduğunu bütün insanlığa şu ayeti kerimeyle haykırıyordu:
“Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, (ırk, renk ve soyca değil) O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır.”
Asr-ı Saadet döneminde yaşanan bir olay var ki, günümüzde tekrar hortlatılan ırkçılık hastalığına şifa olacak şekilde bizlere projektör tutuyor ve bütün insanlığın yolunu aydınlatıyor.
Rivayete göre Ebu Zer(ra) ile Bilali Habeşi (ra) sohbet ederken bir konu hakkında ihtilafa düşüyorlar ve ortada bir gerginlik oluşuyor. Ebu Zer (ra) bu gerginlik neticesinde Bilal’i Habeşiye
“Sen bu işlerden anlamazsın ey siyah kadının oğlu!” deyiveriyor.
Ebu Zer’in istemeden ağzından çıkan bu cümle, Biali Habeşiyi gönülden yaralıyor ve kalkarak bulundukları mekanı terk ediyor. Bu olayı peygamberimiz (sav) duyunca, bütün insanlığa ders vermek istercesine şöyle buyuruyor:
“Bazılarınızın içinde hala cahiliye kalıntılarını görüyorum. Bir insan annesinden veya ten renginden dolayı kınanır mı?
Hz. Ebu Zer cahilce sarf ettiği sözlerinden dolayı üzgün, Hz. Bilali Habeşi ise biraz kırgın ve buruk. Hatasını anlayan Ebu Zer (ra) yanlışını telafi edebilmek adına sabahın erken vaktinde varıyor Bilali habeşi’nin (ra) kapısına. Yüzünü kapının eşiğine dayayıp gözyaşlarıyla bekliyor Hz.Bilal’in çıkmasını. Bilali Habeşi (ra) kapıya çıkıp Hz. Ebu Zer’i böyle görünce şaşırıyor ve:
“Bu ne hal Ya Ebu Zer!” diyor.
Yaptığı hatanın yüreğinde uyandırdığı acıyla kıvranan Hz. Ebu Zer, gözyaşlarıyla cevap veriyor:
“Ey Kardeşim Bilal! Yüzüme basmadan buradan kalkmayacağım. Taki yüzüme basarak geçene kadar burada yatacağım.”
Ebu Zer(ra) bu hareketiyle, nefsine gem vurup dizginlemek, “şeytanın adımlarına uymayarak” şeytanın bacaklarını kırmak istiyor adeta.
Bu Hadisi şerifi bilmeyenler için sorayım. Sizce bu olayın sonu nereye bağlanmıştır acaba?”
Bilali habeşi (ra) İki eliyle Ebu Zer’in (ra) omuzlarından tutarak kaldırıyor ve:
“Ey Ebu Zer! Bu yüz basılmak için değil, öpülmek için yaratılmış, ben sana hakkımı helal ediyorum” diyor. Hz. Ebu Zer’in de Hz. Bilali Habeşi’nin de gözleri yaşlı bir halde sarılıyorlar birbirlerine. Hem de bir daha aralarına şeytanı sokmamacasına sımsıkı sarılıyorlar birbirlerine…
Asr-ı Saadet döneminde ki bu olay; ABD’ de yaşanan George Floyd olayına ne kadar da benziyor değil mi? Kimse Floyd olayını ferdi bir olay olarak gösterme cehaletinde bulunmasın lütfen. Daha öncesinde de ekranlara yansıyan onlarca olay gördük. Floyd, defalarca, “Nefes alamıyorum” dediği halde öldü. Cümleyi doğru kurmak gerekirse öldürüldü.
Kapitalizm, soyalizm, kominizm, Ateizm, Feminizm vs. derken, nefes alamaz oldu dünya ve insanlık. Bırakılım da İslam ile nefes alsın, alabilsin!
Rengine, ırkına, diline, dinine bakmaksızın bütün insanlara; selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Regardless of its color, race, language, religion, all people; greetings, respect and love …
Şaban DOĞAN
[1] Müsned, 5:230
[2] İnsan cinsinin soylara, ırklara ayrılışını, bu soyların nereden çıktığını, oluşumlarını bilim.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…