Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir. (Nisa Suresi 139. Ayet)
Allah-u Teâlâ iman edenleri, imanlarıyla imtihan eder ve dünyada yapıp ettiklerinden dolayı da ahirette hesaba çeker. Zira iman teorik olan ifadenin hayatta ete kemiğe bürünmesini icab ettirir. Ete kemiğe bürünmeyen sözler iddialar, sahibini yalancı, münafık, mücrim, müfsid vb. sıfatlarla karşı karşıya getirir.
İslam hayatın tamamına müdahale eden ve hayatın hiçbir alanında kendisinin olmadığı boşluk bırakmayan bir dindir. Yani Müslümanların hayatında Allah’ın olmadığı alanlar yoktur. Siyasetin işleyişi de, dost düşman tercihi de, izzet şeref arayışı da, dinin birinci dereceden müdahil olduğu alanlardır. Müslümanlar kendi kafalarına göre siyaset yapamayacağı, hukuk belirleyemeyeceği, içtimai hayatı düzenleyemeyeceği gibi, dost düşman tercihlerinde de bulunamaz. Kiminle dost kiminle düşman, kiminle müttefik olacağımıza, şeref ve izzeti kimin yanında arayacağımıza karar verecek olan İslam’dır.
Bu Müslüman memleket yüz küsur seneden beridir siyasetinde, hukukunda, iktisadında, içtimai hayatında, eğitiminde, dost düşman tercihlerinde, müttefik seçimlerinde, Allah’ın “dur” dediği yerde durmamıştır. Durmadığı gibi adeta Allah’a meydan okurcasına, Allah’ın bütün hudutlarını çiğneyerek devleti ve toplumu yönetmeyi, dost düşman seçimini yapmayı, müttefik belirlemeyi, izzet ve şeref aramayı sürdürmüş, sürdürmektedir.
Kuruluşuyla birlikte devleti ve toplumu bütün alanlarda, emperyalist hak yiyicilerin tahakkümü altında teşkilatlandırmış, bir bakıma kendi kendisini sömürgeleştirmiştir. Yeryüzünden İslam’ı ve Müslümanları silmeyi amaçlayanların safında yer alarak izzet ve şeref arayışına girmiş, Müslümanım diyen politik aktörler dahi bu batıl geleneği sürdürmüş, sürdürmektedir. Şimdi gelinen eşik, vahim bir eşik olmakla kalmamış, gavurların safında izzet ve şeref arayışı büyük hüsranla sonuçlanmıştır.
Şaşırdık mı? Aklı başında olanların cevabı “hayır” olacaktır. Batıl bir davranışın hakikate yaslanan sonucunu yaşamaktayız. Siyasilerin her söze başladıklarında, “dostumuz, müttefikimiz, ortağımız” dedikleri yeryüzü emperyalistleri, her fırsatta Müslümanları izzetten ve şereften yoksunlaştırmayı ihmal etmemektedir. Kadim geleneğimizin muhteşem sözlerinde biride “domuzdan post, gavurdan dost olmaz” sözüdür.
İki yüzyıldır Müslümanlar siyaseten, hukuken, iktisaden, içtimai olarak tarih sahnesinden silindi. Sazları çalınmaz, sözleri dinlenmez, siyasetleri anlamsız, hukukları işlemez oldu. Müslümanım dedikleri halde, Allah’ı ve dinini hiçbir zaman dikkate almadılar. Bu durum dün böyle olduğu gibi bugünde aynıyla hatta daha da derinleşerek devam etmektedir. Müslümanım diyen siyasetçiler, dilleriyle Müslümanlıklarını ifade ederken, amelleriyle gavurluktan geri kalmamaktadır.
Siyasetleri, hukukları, iktisatları, sosyal kurguları, toplumsal inşaları, kültürel değişimleri tamamen gavurların istediği gibi oluşmuştur. Tabii dost düşman tercihleri böyle olduğu gibi, izzet şeref arayışları da Allah’tan bağımsız sürmektedir. Amerika ile yaşanan son durum bunun en bariz göstergesidir. İzzet ve şerefi yanında aradıkları yeryüzünün en büyük zalimi, kadim dost (!), kadim müttefik (!), kadim ortak (!) bizlerin bildiği ama Müslümanım (!) diyen siyasetçilerin göremediği kirli yüzünü göstermiş, maskesini indirmiştir.
Yeryüzünü kana boyayan, sömüren, sömürgeleştiren, Allah’ın, O’nun dininin ve Müslümanların düşmanı olanların yanında izzet ve şeref arayanlar, onları dost, müttefik, ortak olarak görenler, her daim aradıklarından mahrum kalacakları gibi, rezil rüsva olmaktan da geri kalmayacaktır.