Hürriyet yazarı Fuat Bol’un kaleme aldığı “Kader” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…
Cehaletimiz, özellikle de dini konulardaki korkunç cehaletimiz paçalarımızdan damlıyor. Televizyonlarda hemen her akşam arzı endam eden Prof. Dr. titri taşıyan insanlara ve onların konuşmalarına, değerlendirmelerine bakınca ye’se, ümitsizliğe düşmemek mümkün değil.
Üstelik bunların birçoğu, çeşitli üniversitelerde öğretim üyesidir. Bu denli cehalet bataklığında debelenen sözde hocaların öğrencilerinin halini varın siz hesap edin!
Malum; Amasra’da içimizi yakan bir maden felaketi oldu ve orada 41 kardeşimizi şehit verdik. Olay mahalline giden Cumhurbaşkanı Erdoğan, gözleri yaşlı, ciğerleri dağlı vatandaşlara hitap ederken şu cümleleri kullandı: “Bizim mevcut bu tür ocaklarımız içerisinde Amasra Kömür İşletmeleri şu anda en ileri imkânlara sahip olmasına rağmen… Tabii birileri bununla dalga geçebilir ama önemli değil. Bizler kader planına inanmış insanlarız, kader planına inandığımız için de bunun ne dünü, ne bugünü, ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır.
Maden ocaklarında hâlâ önemli sayıda ölümlerin olduğu kazaların yaşanıyor olmasını kabul edemeyiz. Artık madenlerimizde hiçbir kaza, gereksiz risk görmek istemiyoruz.
Teknolojinin tüm kabiliyetlerini, işletmeciliğin tüm maharetlerini kullanarak, maden kazalarını tarihe gömmek için ne gerekirse yapmak durumundayız.”
Bu konuşmanın içinden, önünü arkasını dinlemeden, yalnızca kaderle ilgili söyledikleri cımbızlanıyor ve ‘Suçu kadere atıyor’, ‘Batıdaki maden ocaklarında neden kaza olmuyor? Allah, onları bizden daha mı çok seviyor?’, ‘Sen gerekli önlemleri alma, suçu kadere yık!’ yorumları yapılıyor.
Bu denli sefil mantıksızlık karşısında, inanın insan nereden başlayacağını bilemiyor.
Ayol! Size önlem almayın diyen mi var? Cumhurbaşkanı, teknolojik tüm gelişmeleri ve işletmeciliğin tüm gereklerini yerine getirelim, getirilmeli diyor.
Bu patlamanın sebepleri araştırılıyor; diyelim ki büyük bir ihmal, eksiklik ve hatta kasıt var. Terör eylemi var, cinayet var. Her ne varsa sonuç itibarıyla bunların hepsi kader dahilinde cereyan etmiyor mu?
Zira her şey Allah’ın ezelde bilmesi ve zamanı gelince de yaratmasıyla olmaktadır. Biz kullar olarak, fiillerimizi bilinçli bir şekilde bilerek ve isteyerek talep ediyoruz; Cenabıhak da bizim istediğimiz şekilde yaratıyor.
Ve üstelik hiçbir şeyi sebepsiz yaratmıyor. Kulun şu veya bu şekilde istemesi, sebeplere yapışıp yapışmaması, onun sorumluluğunu gerektiriyor.
Bu maden faciasında olduğu gibi… Burada gerekli incelemeler-araştırmalar-soruşturmalar yapılacak; varsa suçlular cezalandırılacak.
Şayet bir ihmal varsa bunun suçlusu o ihmali yapanlardır. İşte o ihmalin yapılacağını, Cenabıhakk’ın ezelde bilmesi kaderdir.
Kader, Allah’ın ezeldekini bilmesi ve vakti saati gelince ortaya çıkmasıdır. Allah, kulların, zamanında gerekli önlemleri alıp kazaya sebebiyet vermemelerini de almayıp felakete sebep olacaklarını da ezelde bilir. O bildiği için böyle olmuyor; böyle olacağı için o biliyor.
Allah’ın olacak her şeyi ezelde bilmesine kaza ve kader denir. ‘O’nun bu denli bilmesi, kullarına zorla yaptırması değildir. Zira kullar fiillerinde muhtardırlar (özgür).
Ayrıca kader, inananlar için imanın şartlarındandır. Bundan dolayıdır ki kader hakkında, öyle uluorta, bilir bilmez konuşmamak lazımdır.
Sebebe yapışma, gerekli önlemleri alma; başına gelen musibeti kadere yükle!
Üstelik kaderin ne olduğunu bilmeden, bilenlerin ne dediğini anlamadan ahkâm kes!