Kader ölçü demek, miktar demek. Türkçe’mizde de ‘’Ne Kadar?’’ derken miktarı, ölçüyü sorarız. Her şey bir ölçü ve miktar üzere var olur. Bu bir ilahi kod, ilahi yasa, ilahi kural dir. Yaratılış doğası ölçüye bağlıdır. O Her şeyi bir ölçü ile yarattı[i]ayeti, hiç bir şeyin gelişi güzel yaratılmadığı anlamına da gelir. Bu ölçü koymanın, insan hayatı içinde geçerli olduğu, insanın başı boş bırakılmayacağı[ii]ayeti ile ifade edilir.
Kaderciliği Kur’an red ederken kaderi dile getirir. Kadercilik anlayışı insanın müdahil ve sorumlu olduğu olayları red etmektir. Kadercilik Allah’ı sorumlu tutmak olup şeytanın ‘’beni sen azdırdın’’ ifadesidir. Allah’ı suçlamaktır. Beni sen saptırdın suçlaması, iftirası ve yalanıdır kadercilik.
Şeytanı Allah saptırdı ise Şeytanın suçu yoktur. Oysa o şeytan kaderci mantığı ile Allah’ı suçladı. Bu Kur’an’ın bize haber verdiği müşriklerin bir tutumudur. ‘’Eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık’’[iii].
İlginçtir ki Yezid Hüseyin’i öldürdüğünde kaderinin bu olduğunu söylemişti. Türkiye’de 1999 depreminde 30 bin insan öldü. 7.6 şiddetinde aynı depremde Japonya’da 6 kişi öldü. Allah evin nerede nasıl yapılması gerektiği ile ilgili olarak, insana ölçülendirmeyi buna göre ev yapmayı da öğretti. Ölçülere uymaz ev yaparsanız bunun sonucunu Allah’a kesemezsiniz. Türkiye’de yapılan bazı açıklamalar ‘’Kaderlerinde vardı’’diyerek Allah suçlandı müteahhitler aklandı.
Bu kadercilik anlayışı imanın şartına eklenmiş Narkoz vari vahim bir hatadır.Başınıza gelen şeylerin mutlak manada sizin için önceden taktir edilmiş şeyler olduğu anlayışı, toplumsal bir uyuşukluğa götürmüştür bizleri. Kadercilik, farkındalığa vurulmuş en güçlü darbelerden biri olup, kitle yönetimi için sık sık baş vurulan bir narkoz yöntemidir.
Kadercilik İslamda yoktur ama kader vardır. Kaderin/ölçünün mutlak son tayin edicisi kuşkusuz Allah’tır. Ancak bu taktirin kendi gayretlerimizin ve gayretsizliklerimizin sonucu olduğu gerçeği, bunun üzerinden bir ölçü ile belirlendiği, temel bir yasaya bağlanmakla beraber istisnai rahmani müdahalelerde olabilir. O da ölçü içerisindeki insanın bilemeyeceği bir ölçülendirmeyle ilgilidir.
Savaşlarla ölen çocuklar, kadınlar, yaşlı insanlar, Allah’ın onlar için taktir ettiği bir ölçü değildir. Bu sonuç, zalimliği, zulmü tercih edenlerin tercihinin sonucudur. Buda bir ölçü iledir. İçkili araç kullanan birinin bir çocuğu ezerek öldürmesi, Allah’ın çocuk için taktir ettiği bir ölçü değildir. İçkili araç kullandığınızda taktir edilen bir ölçüdür. Bu ölçünün gerçekleşmesi, ölçüsüzlüğün artması ile paraleldir.
Hüseyin’i katleden Yazid’in ‘’Onu Allah öldürdü’’demesi aynen müşriklerin düşündüğü kader inancıdır. 1991 de 6 bin hacının izdiham sonucu ölmesi, bir Suud Prensinin oradan geçerken yol açma sonucu oluşan izdiham yüzündendir. Yol kesilmesinden sonra yapılan açıklama ‘’Taktiri ilahi’’ demeleri müşriklerin kader inancıdır. Allah’ın ölçüsüne uymadılar, 6 bin hacı öldü adına taktiri ilahi dediler.
Maalesef öçüyü tahrip etmede hayatın diğer alanlarında da bireyselliğin ötesinde kurumsal adımlar atılıyor. Uyarı niteliğindeki şu ayetle sözlerimizi bitirelim.
“Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp, eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.[iv]’’
Selam ve dua ile…
—-
[i] Kamer 49
[ii] Kıyamet 36
[iii] En am 148
[iv] Hud 85
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi